56 (11. YIL)

2K 331 61
                                    

Benjamin

Aklımı yitirecek gibiydim.

Vincent sanki yer yarılmışta içine girmiş gibiydi. Aradığımız hiçbir yerde yoktu. Tarih tekerrür ediyordu sanki, Pakhan da dahil hepimiz tekrar onu arıyorduk. Bir yerlerde o günkü gibi beni aramasını bekliyordum.

Bana hala nerede olduğunu söyleyecek kadar güvenmesini.

Ancak şu ana dek tek bir arama almamıştım. Üstüne üstlük benim aramalarım da yanıtsız bırakılıyordu.

"Buldum." Lev'in odaya ani girişiyle birlikte Pakhan ile aynı anda ayaklandık.

"Neredeymiş?" Diye sordum hemen.

"Senin evinde görünüyor." Ne dediğini algılamak için bir kaç saniyeye ihtiyaç duydum.

"Benim evimde mi?" Yeni yıla girdiğimizden beri aylardır onu arıyorduk. Evime en son bir hafta önce duş almak için gitmiştim ve kesinikle o zaman yalnızdım.

"Gidiyorum." Kapıya ilerlediğimde Pakhan'ın sesiyle ona döndüm.

"Lev ya da Viktor seninle gelsin ister misin?" Diye sorarken yüzünde rahatlama benzeri bir ifade vardı.

"Gerek yok, kendim hallederim." Diyerek önüme döndüm.

Hepimiz deli gibi endişelenmiştik. Denis ile olan konuşma sonrası evini dip bucak arasam da bulamamıştım onu. Yaralandığım çatıya zor da olsa çıktığımda orası da boştu. Aklıma gelen her yere bakmıştım ama tek bir iz dahi yoktu.

Vincent beni öyle korkutmuştu ki onu bulamadığım her ay bir kabusu yaşıyormuş gibi hissetmiştim.

Arabama hızla binip çalıştırarak yola çıktım. Gözlerimi yoldan ayırmazken onu nasıl bulacağımı düşünüyordum.

Durumu iyi miydi? Bağımlılık gösteriyor muydu?

Onu ne halde bulacağım öyle bir muammaydı ki her bir dakikada senaryolarım bir uçtan diğer uca gidiyordu. Her şey olabilirdi ama bu her şeyin kapsadıkları çoğunlukla olmasından korktuklarımdı.

Yolu beklenmedik bir hızla aşıp evime ulaştığımda merdivenleri hızlı hızlı aştım. Elim trabzanları sıkıca kavramasa düşebilirdim bile hızımdan. Yine de yavaşlayamıyordum işte.

Gözlerim kapımın önündeki bana ait olmayan ama kime ait olduğunu çok iyi bildiğim ayakkabılara kaydı.

Buradaydı.

Anahtarları çıkarıp kapıyı açarken kendime son kez cesaret verici bir cümle fısıldadım ve içeri girdim. Gözlerim bir şey görebilme umuduyla gezinirken tamamen evin içine varıp salona ilerledim.

Oradaydı, bir kanepeye oturmuş gözleri tavana bakıyordu.

"Vincent?" Diye seslendim onu süzerken. Siyahlar içindeydi.

"Küçük fare?" Sanki ben onun evine gelmişim gibi şaşkınlıkla baktı bana.

İçim rahatlasa da korku peşimi bırakmıyordu. Tedbirli adımlarla ona yaklaşırken defa defa süzdüm onu. Bir sorun olduğunu söyleyen beynim beni endişelendiriyordu.

"Yaralandın mı?" Diye sordum. Renklerden ötürü bir şey göremiyordum.

"Kolumda sıyrık var." Dedi sadece.

Sevinç, korku, heyecan, endişe karışımıyla hareketlenirken hızla yardım çantasına uzandım. Geri döndüğümde onu bıraktığım yerde olması içimi rahatlattı.

Yanına yaklaşıp oturduğunda hızla üzerindeki kazağın eteklerine uzandım. Canı acımaması için yavaşça çıkardım kazağın.

Kolu boydan boya kan izleriyle kaplıydı. Belli ki dikiş yapmam gerekecekti. Bu durumda yapacağım ilk şey onu uyuşturmak olmalıydı.

"Yemek yedin mi?" Diye sordum. Morfin tok karna verildiğinde kötü etkileri olabilirdi.

"Yemedim." Cevabıyla iğneyi koluna yaklaştırıp sıvıyı enjekte ettim.

"Yaranı dikmem lazım," dedim ona bakarken. "Morfin etkisini gösterir şimdi."

Onu izlerken yüzünde bir tepki arıyordum ama kaybolmuş gibi görünüyordu yalnızca.

"Neredeydin?" Diye sordum dayanamayarak. "Seni aradım, bulamadım."

Gözleri bana kaydı, "Gizli bir operasyondu." Dedi. "Uzun sürdü."

Açıklaması basitti, muhtemelen doğruydu ancak ondan haber alamama korkusu mantıklı düşünmemi engelliyordu. Ne olursa olsun haber vermesini çok isterdim.

"Başlıyorum." Onu bu durumdan hızlıça kurtarmak için yardım çantasını açtım. İşim gereği basit bir çanta değil daha donanımlı bir tane bulunduruyordum.

Önce yaranın etrafını temiz bir bezle temizledim. Steril bir tamponu yaraya iyice sürüp temizlendiğine emin olduğumda gerekli ilaçları sürüp dikiş için hazırlandım.

"Gitme," dedi sayıklar gibi. Birden konuştuğu için anlamayarak ona baktım.

"Efendim?" Diye sordum anlamayarak.

"Sensiz yaşamak istemiyorum, gitme." Neden böyle bir şey söylediğini anlayamıyordum.

"Ama ben buradayım, sen gittin." Dedim sakin bir sesle. Dikiş atmaya döndüm.

"Gitme, yalnız bırakma beni." Diye tekrar etti.

"Buradayım, gitmezsen ben de gitmem Vincent." Yarayı dikme işi bittiğinde onu sargı beziyle sardım. Bu süreçte gitmememi istemeye devam etti.

Ona baktım, yorgunluktan ölüyordu sanki.

"Biraz uyu hadi." Dedim onu kanepeye yatırmak icin hareket ettirirken.

"Gitme." Diye mırıldandı. "İstemiyorum, gitme."

"Buradayım, gitmiyorum bir yere." Onu yaralı olmayan kolu üzerine yatırdığımda hemen yanına oturdum.

"Sence annem rüyama ne zaman gelir?" Diye sordu birden. Beklemediğim bir soru olduğundan ne cevap vereceğimi bilemedim.

"En son sen saçımı okşadığında gördüm." Dedi fısıldar gibi. "Tekrar okşasana."

Öyle sevimli bir istekti ki bu istemsizce elimi kaldırıp saçlarına daldırdım. Yumuşak tutamlar parmak uçlarımla buluşur buluşmaz gülümsedi.

"Annemle gel sende." Dedi rüyasını kast eder gibi.

"Gelirim." Dedim gülümseyerek.

"Benjamin?"

"Efendim?"

"Lütfen benden nefret etme."

Ve sonra uyudu ama ben gözümü bile kırpamadım o son sözlerden sonra.

Ona yaklaştım istemsiz bir yoğunlukla, yüzünün yanındaki eline yasladım alnımı ve derin bir soluk alıp verdim.

"Ne yapacağım ben seninle? Uzakta dursam zarar görüyorsun yakınına gelsem yaptıklarına boyun eğerek ben zarar görüyorum. Neden her şey bu kadar zor?"

Uykulu bir homurtuyla bana yaklaştı, saçlarımdaki hissettiğim burnunun derin bir soluk aldığını işittim.

Uyumasına rağmen yanımdaydı sanki hala.

"Vincent." Diye seslendim duymaması için fısıldayarak. "Seni seviyorum."

Abooo🫢

Vurgun| GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin