Bu iyileşme sürecini hemen bitirmek istiyorum aq olaylara gelelim artık
Bu bölümden sonra 8. Yıla gireceğiz olaysız bölümler yazmayı sevmiyorum sarmıyo bir yerden sonra bence
İyi okumalar
×
Benjamin
İyileşme süreci denen illet çoğu zaman fazlasıyla yorucu oluyordu. Kendini dağılan yerden toparlamak kolay değildi pek.
Ancak bazı düşüncelerin ölüp yenilerinin yeşermeye başladığı iyileşmeler bana kalırsa tazelenmiş hissettirirdi yalnızca.
Bunu ölmenin eşiğinde tatmak bir tür lanet gibi gelse de ben bunu bir hediye olarak kabul etmeyi seçecektim. Tanrım bana ikinci bir hayat bahşettiyse belki de yanlışlarımı düzeltmem için bir fırsat olduğunu da belirtiyordu.
Rüyaların çoğu zaman anlamsız olmadığını düşünürdüm ancak anlamını bulmak da zor olurdu. Yarım yamalak hatırlanan rüyaları bir kitap gibi peşisıra cümleler haline getirmek imkansızdı, mutlaka bir kopukluk olurdu ve bu boşluk sonu kaybettirirdi.
Kendimi uyanmadan önce, okuduğum en anlamlı kitabın sayfasını kaybetmiş gibi hissetmiştim. Bana verilecek önemli bir bilgi vardı ama ben onu okuyamadan kaybolmuştu.
Rüyam ise bana kitabı okuduğum yere kadar tekrar okuma fırsatı vermişti. Gözden kaçırdığım, anlamadığım, yanlış anlam yüklediğim şeyleri öylesine bariz gözüme sokmuştu ki eğer o rüyayı görmeseydim muhtemelen hayatımın sonuna dek aynı yanlışları doğru sanıp devam edecektim.
Öleceğimi düşünürken Tanrı'ya bir yol göstermesini istemiştim, hayatımı güzel yaşayıp yaşamadığımı bana göstermesini dilemiştim.
Ve o hem dileğimi gerçekleştirmiş hem de ikinci bir şansla hayata döndürmüştü.
Bu bariz yanlışım Vincent'ti. Onun içinde hep merhametli bir İsa yattığına inanmıştım. Her insana yaptığım gibi onun da sadece iyi yönlerine öylesine odaklanmıştım ki yanlışlarının verdiği zarar bile uyandıramamıştı beni hayallerimden.
Ama görmüştüm, anlamıştım.
Vincent ters yazılmış bir kitaptı ve ben onu doğru okursam anlarım sanmıştım ama anlayamamıştım.
"Kendini zorlama, otur." Sesiyle ona dönmedim. Tutunduğum duvardan güç alarak yemek masasına ilerlemeye çalışıyordum.
"Zorlamıyorum, iyiyim." Dedim beni rahat bırakması için. Her soluklandığımda aynı şeyi söylüyordu. Ama istemiyordum, hemen iyileşmek için çaba göstermek yorucu değil aksine tatmin ediciydi.
"Çınar'ın gelmesini ister misin?" Nihayet sandalyeye oturmayı başarmışken duyduğum soruyla anında ona döndüm.
"Hayır, gerek yok." Diye reddettim hemen. Beni böyle görmesini istemiyordum. En son konuştuğumuzda onu ayakta uğurlarken şimdi böyle zayıf ve beceriksiz görünmek hakaret gibi hissettirecek ve onuruma ağır bir balta gibi saplanacaktı.
"Yalnız kalmak istemezsin diye düşünüyorum. Benimle pek konuşmuyorsun." Son lafı söylerken hem sitemli hem üzgündü.
"Sana gelmemeni söylemiştim." Diyerek önümdeki yemeğe odaklandım. Bana suçlu hissettirmesini istemiyordum. Onunla konuştukça eski alışkanlıklarımın geri gelmesinden korkuyordum. Beynime onun patronumdan fazlası olmayacağını günde bin kez hatırlatıyordum. Her şeyden önce, ilk tanıştığımız zamanki kendim olmak istiyordum. Ona karşı içinde herhangi bir duygu barındırmayan, hareketlerine şaşırmayan sadece işini yapan Benjamin olmak istiyordum. Bu aralıkta yaşanan her şeyi silmek pahasına da olsa yapacaktım.
"Gerçekten gitmemi mi istiyorsun? Eskiden yaptıklarım içinse yemin ederim pişmanım, üzgünüm ve her şeyi toparlamak için şans vermeni istiyorum." Gözlerinde yine yalvaran bakışlar vardı. Ancak içimdeki o korkmuş, saklanan benliğim artık bu bakışların sahibine sempati duymuyordu.
"Eskiden yaptıkların için değil, yapacakların için de değil." Dedim dürüstçe. "Bunlar yaşanmasaydı bile biz birbirimizin bakıcısı değiliz. Bana bakmanı istemiyorum, patronumdan bir şey isteyemem, bir bardak su bile. Burada olman beni sadece strese sokuyor." Önümdeki yemekten bir parça ağzıma atıp çiğnerken bakışlarım etrafta geziniyordu.
Bakışlarında kırgınlık ve çaresizlik vardı. Vincent kabullenmiyordu belki ama toparlanmam sandığı gibi iki ilgiyle olmayacaktı. Eskisi gibi ağzının içine bakmıyordum, bana haber versin diye uykusuz kalmıyordum, adına endişelenip yemeden içmeden kesilmiyordum. Böyle ilgili davranmaya çalışması vicdanı yüzündendi ve bu o kadar barizdi ki midemi bulandırıyordu.
Vincent elindekini kaybetmeden değerini anlamıyordu ama elindeki de kaybedilirken onu aramıyordu işte.
Aramızda keskin olmayan sınırlar bizi bir bataklığa hapsediyordu. Beni öpmesi, saçlarını okşamam, endişelenmemiz, benim için vurulması, bunlar olmaması gereken şeylerdi.
Ona beni öpmesini düşündürmemeliydim. Aramıza mesafeyi öyle keskin koymalıydım ki bırak saçlarını okşamayı temas bile etmemeliydik. Benim için vurulmamalıydı çünkü işi bir çalışan için kendini feda edeceği türden basit değildi.
Bratva'da bir yardımcının patronu için hayatını riske atması basit bir olaydı ama aynı olayın tersi yıllarca konuşulsa yine eskimezdi. Çünkü bir zaaf olduğunu göstermek gibiydi ve Bratva da zaaf kullanılmak demekti. Dikkatleri üzerine çekmek ve bir araç gibi onun üzerinden mat etmeye çalışmaktı.
Vincent ve ben sınırları kesinleştirmedikçe asıl ilişkiden uzaklaşıyorduk ve bu ikimize de zarar veriyordu.
O bana ilgi gösterdikçe oklar bana dönüyordu. Yanımda kalıp bana bakması bile benim için kötüydü çünkü onu takip edenler ansızın buraya gelse yanımızda bizi koruyacak bir şey bile yoktu. Bu kadar fevri davranması normaldi zaten bu yüzden yardımcısı vardı, onun yerine bunları düşünmek için. Ben de aklımı başıma toplayarak o sınırı belirginleştirmeye çalışıyordum.
Kırılmak, küsmek, trip atmak bizim aramızda olmaması gereken şeylerdi. Profesyonellik yitirilirse birimizin canı tehlikede demekti.
Bir tarafım bunu düşünmediği için Vincent'e kızsa da bende sorumluluk daha fazlaydı. Zaten dengesiz ruh haline sahip olan oyken benim mantıklı taraf olmam gerekirdi onun duygularıyla duygularımı yönetmem değil.
"Benjamin ben dağıttıklarımı toparlamak istiyorum. Neden şans vermiyorsun?" Diye sorarken gerçekten üzgündü ama ne yazık ki benim vicdanım bundan etkilenmesin diye düşüncelerimin sonunda yer alan ölüm bu hüznü görmezden gelmemi sağlıyordu.
"Çünkü dağıttığın bir şey yok." Dedim gözlerinin içine bakarken. Yüzümde ifade yoktu. "Şans verilecek bir şey de yok. İş yapıyoruz biz Vincent, bir dostluk ilişkimiz yok. Senin duyguların ya da benim duygularım diye bir şey de yok. Burada olmamalısın, ait olduğun yer bu ayları nerede geçiriyorsan orası. Bana gereken de işini bilen sıradan bir bakıcı."
Sözlerim canını yaksa da gerçekler bunlardı. Vincent kendi yarasını dikerken bile umursamazdı, bana yardımcı olmak şöyle dursun daha kötü olmamı sağlıyordu. Sözlerini daima istemediğim yerlere çekiyordu ve enerjimi alıyordu.
"İstediğin gerçekten gitmem mi?" Diye sorarken bile kalmak için yalvarıyordu bakışları.
Zor olsa da, "Evet, tüm kalbimle." Diyerek umursamaz görünüp yemeğe döndüm.
Ağzımdaki eti çiğnerken yerinden kalkıp evden çıktı. Yalnız kaldığım evimde hem buruk hem rahatlamış bir ifadeyle omurgamı dikleştirdim.
"Eski ben olmak istiyorum, olacağım." Kendime söylüyor gibi olsam da karşımda sanki Vincent'in hayaleti vardı. "Ve bu seni üzmek demek olsa bile."
Evett
Eski benjo in old vinco out
İkisi de birbirinin zıttı oldu karakter değişimi gibi şimdi Vinvin Benjamin gibi ondan bir şey bekleyecek, Benjamin de eski Vinvin gibi olarak burnundan getirecek beklentiyi
Switch👑