Bölüm başlarında parantez içinde kaç yıl geçtiğiniz yazacağım.
İyi okumalar
×
Benjamin
Bu eve ilk geldiğim zaman huzurlu olsa da burada olmamın beni rahatsız edeceğini düşünmüştüm. Çünkü içimden bir his bu evden çıkarmayacağımı söylüyordu. Haklıydı da, artık Pakhan'ın değil, Vincent'in yardımcısıydım. Bu durumda yerim onun yanı olmalıydı.
Geçici aldığım evinin anahtarıyla kapıyı açarken içeriden gelen televizyon sesiyle ayakkabılarımı çıkarıyordum. Uyanık olduğunu anlamıştım ve bu bir konuşma yapmamız gerektiği anlamına geliyordu. Açıkçası kafam öyle karışıktı ki sanki bir el sürekli düşüncelerimin ana parçalarının yerlerini değiştirip duruyordu. Pişmandım ama değildim de. Karmaşanın kördüğümünde bir anlam bulmak zordu. Nehrin akışına uymaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu.
"Benjamin?" Dalgın bakışlarımın odağını bozan sese döndüm. Vincent kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
"Evet?" Dalgınlık sınırından uzaklaşıp ana odaklanırken Vincent kısa bir an süzdü beni.
"Gelsene." Arkasını dönüp içeri girdiğinde onu takip ettim. Birlikte kanepeye oturduğumuzda televizyonun sesini kıstı.
"Konuşmamız gerek." Pişmanlığımı, kafa karışıklığımı tamamen içime gömüp dudaklarımı araladım. İfadesiz bir şekilde anlatacaktım, sakin olmalı ve yalın bir dille olanı biteni anlatmalıydım.
"Ne hakkında?" Ciddi bir tavırla konuştuğunda içten içe sevindim. Alaycı tavırla konuşsaydı muhtemelen sinirlenir ve sakinliğimi kaybederdim.
"Pakhan'ın yanından geliyorum." Dedim özet geçip. "Bundan sonra onun değil, sizin yardımcılığınızı yapacağım."
Sessizlik aramızdaki o boğucu havayı arttırsa da ikimizde bir süre tek kelime etmedik. O kendince bir şeyler düşündü, benim düşündüklerim ise ortadaydı. Düzene ayak uydurmam biraz zor olacaktı ancak başarısız olacağımı düşünmüyordum. Sonuçta her şeyin sonu değildi, toparlardım.
"Bu kadar erken olmasını beklemiyordum. Konuşmama gerek bile kalmadı." Rahatlayarak konuştuğunda şaşkınlıkla ona baktım.
"Siz istiyor muydunuz?" Diye sorarken olayları birbirine bağlamaya çalışıyordum.
Buraya onu yoklamaya gelene dek bir kere bile muhabbetimiz olmamıştı. Onu ne tanıyordum ne de selamlaşacak kadar samimiydim. Buraya gelip onu yatağına yatırıp gitmem dışında bir şey olmamıştı. Bundan bağımsız olarak yaralandığı an beni arayacak kadar bağımız olmamasına rağmen onun bunu normal karşılaması beni şoka uğratmıştı.
"Sana sormuştum, küvetten beni çıkardığında, yardımcım olmak ister misin? Demiştim." Diye cevapladığında şaşkınlığım bir parça bile azalmamıştı.
"Dalga geçiyorsunuz sanmıştım." Diye karşılık verdim. Ciddiyim de, o an sarhoşken ve alayla gülerken söylediği şeyin öylesine bir laf olduğunu düşünmek daha normaldi.
"Artık ciddiyetimin farkındasın." Demesine rağmen keyifle sırıtıyordu.
"Kurallarım var elbette." Dedi gözlerimin tam içine bakarken. "Karamel severim, her şeyi karamelli yap. Evin altındaki spor salonumu temizlersen iyi olur, toz sevmem. Silah koleksiyonum var şurada, arada orayı da temizlersen iyi olur. Elin lezzetli, yemek yemeyi severim, yaparsın zaten onu. Bir de alışverişimi yaparsan iyi olur çünkü salak herif hep istemediğim şeylerle dolduruyor dolabı."
Gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Aksini söylememişti, şaka yapıyor gibi de değildi.
"Elbette." Dedim en sonunda, sakinleşerek. Öfkem yerini dinginliğe bırakırken onun şaşıran ifadesini süzdüm.
Tabii ki yapmayacaktım. Bunun için bir görevli ayarlayabilirdim. Evi ve spor salonunu toplar, alışverişi yapardı. Yemeklerimi yemek istiyorsa ona stok yapar buzluğa koyardım.
"Bu kadar mı?" Diye sordum. İstediği reaksiyonu alamamış gibi duraksasa da dudaklarını büküp omuz silkti.
"Senli-benli konuşabilirsin. Gereksiz saygı eklerinden hoşlanmam. Samimi gelmiyor." Son isteklerini sıraladığında kısaca süzdüm onu. Beyaz eşofman ve bisiklet yaka bir tişört ile öylece yayılmış, yorgun bakışları ve mor göz altı torbalarıyla uykusuz duruyordu.
"Tabii, öyle yaparım." Diye konuştum. "Uyuyamıyor musun?" Diye sordum hemen sonra.
"İlaçlar etki etmiyor, şakaklarım patlayacak." Diye şikayet etti.
"Bildiğim bir çay tarifi var, onu yapayım. Migren ağrılarına ve uykusuzluğa iyi geliyor." Oturduğum yerden kalkıp mutfağa gittiğimde arkamdan geliyordu.
Mutfaktaki dolapları tek tek açıp içlerine bakarken sonunda istediğim şeyi arkalardaki bir kavanoz içinde bulabildim. Elimdeki kedi otundan bir tatlı kaşığını küçük tencereye koydum. Üzerine su ekleyip ocağa alınca altını açtım.
"Tadı neye benziyor?" Diye sorarken gözleri merakla tencereye bakıyordu.
"Sert olabilir. İsterseniz ek olarak bal ya da limon eklerim." Karıştırırken cevapladım.
"On dokuz yaşındaydın değil mi?" Diye sorduğunda ona kafamı onaylar gibi sallayarak cevap verdim.
"Senin yaşında uykusuzluk için ilac kullanmaya başlamıştım çünkü bu tür tarifler bilmiyordum ya da yapmak istemiyordum." Aniden kendinden bahsederken ona baktım. "Sen neden biliyorsun?"
"Çünkü teyzem bu tür konularda hassastı. Bana o baktı, ilaç bağımlısı olmam isteyeceği son şeydi." Diye açıkladım.
Teyzem biraz evhamlı biriydi. Hiç çocuğu olmadığından beni kendi evladı yerine koymuştu bu yüzden en ufak bir şeyde bile huzursuzlaşır, endişelenirdi.
"Burada kalamazsın." Konuyu birden öyle bir değiştirdi ki önceki konuşmanın hayal olduğunu zannettim.
"Kalmayacağım zaten." Dedim şaşkınlıkla. "Evim var."
Kafasını onaylar gibi sallayıp sessizliğe gömüldüğünde ben de çayla ilgilendim. Kaynayan çayın altını kapatıp süzerek bardağa aldığımda ona uzattım.
Vincent'i anlamak çok zordu. Salonda otururken alaycıydı ama yorgundu. Mutfağa girdiğimiz an gereksiz bir mutluluk vardı üzerinde ama sorunun cevabını alınca öfke ve hüzün arasında kalmıştı.
"Gidebilirsin, bugün iyiyim. Yalnız kalmak istiyorum." Bir şey dememe fırsat kalmadan bardağı da alıp gittiğinde arkasından anlamsızca baktım.
Bu garip hallerine ne zaman alışacağımı düşünürken umutsuzca iç çekip çıkış kapısına yöneldim.
Vincent'in bir öyle bir böylelik şaka mı?
Neyse halledeceğiz
Haydi Eyvallah
Insta: Fromthemonlight