Benjamin
Vincent yorgundu.
Bakışları, gülümseyişi, ağlayışı, sarılışı, yaşayışı bile yorgundu.
Sırtı mutfak dolabına yaslanmışken onun kucağında oturmuştum. Benim çenem kafasının hemen üzerinde yerdeki cam parçalarını izliyorken onun yanağı boynuma yaslı benim gibi camları izliyordu.
Boynumdan göğsüme süzülen gözyaşları usul usul azalıyordu. İç çekişleri ara ara yokluyordu ama birkac dakika önceki gibi değildi.
"Vincent." Sözlerimle bana sarılı kolları sıklaştı. Anı bozmuşum gibi sessiz kaldı ama konuşmalıydım, Vincent bunu yapamayacak taraf olsa da yönlendirilmeliydi. İhtiyacı vardı.
"Yatağa dönmek ister misin?" Diye sordum ensesindeki saçları parmak uçlarımla okşarken. "Ben burayı toparlar gelirim."
Sözlerim sanki onu korkutmuş gibi omuzlarını kaldırıp indirerek istemediğini belirtti. İç çekip etrafta gezdirdim gözlerimi. Her sonbahar ve kışta Vincent böyle mi oluyordu? Nasıl üstesinden geliyordu? Şimdi bile öyle bir intihar havası yayıyordu ki etrafa onu bırakmaktan bile korkuyordum.
"Biliyor musun annem vanilya kokusunu çok severdi." Sesinde eskiyi anan saygılı ama özlem dolu tonu yakaladığımda sakince devam etmesi için kollarımı sıkı sıkı sardım ona, anlatmaktan korkmasın diye.
"Parfüm kullanmazdı, vanilya yağından sürerdi bilekleriyle boynuna. Küçükken teninin böyle koktuğunu fark ettiğimde büyülenmiştim. Melek gibiydi annem, sarı uzun saçları vardı. Bana miras verdiği gözleriyle çok güzel bir kadındı. Çocukken dibinden asla ayrılmazdım, ondan ayrılmaya korkardım."
Sözlerinden sonra titrek bir nefes alıp verdiğinde güç almak istercesine kolları sıklaştı.
"Kardeşim, annem, babam ve ben kendi küçük dünyamızda yaşardık. Babam o zamanki Bratva Pakhan'ının sağ koluydu. Annem öğretmendi, babamı pek görmezdim ama annem hep bizimleydi.
Bize çilekli pastalar yapardı, tarçınlı çaylar ve kivili sodaları çok lezzetli olurdu. Sıradışı tatları kombinler en güzel lezzeti bize bulurdu."
Görmesem de yüzünde buruk bir tebessüm olduğunu biliyordum çünkü aynı tebessüm bende de vardı. Annesinden bahsederken ki huzurlu sesi nadir duyulabilir türdendi çünkü Vincent pek anlatmazdı bu tür şeyleri ve belli ki bu yanını saklamayı tercih ediyordu.
"Birgün ben okuldan erken geldiğimde kardeşim gelmedi. Annem ve babam onun için çok endişeliydi. Babama bir mesaj geldiğinde apar topar çıktılar. Onları takip ediyordum ama beni fark etmediler. Mesaj da ne yazdığını bilmiyordum ama geldiğimiz yer evimize biraz uzak kalan eski bir depoydu.
Kapının girişinde dururken içeride tanımadığım insanlar ve kardeşim vardı. Annem deli gibi ağlıyordu, babam adamlarla pazarlık etmeye çalışıyordu.
Adamlar ikna olur gibi olduğunda kardeşimi bıraktılar aynı saniye annem ona sarılmak için koştu ama adamlar sözünü tutmadı. Kardeşimin kafasına sıkılan kurşundan onu kurtaramadı annem. Babam da annemi kurtaramadı, annem kardeşimi kurşunlardan korumaya çalışırken öldü."
Göz yaşlarım yanaklarımdan akarken istemsizce kollarım sıkıca sarmıştı Vincent'i. Yaşadığı şeyler çok ama çok ağırdı ve içimde bir yerlere dokunmuştu. Teyzemin ölüm anı gözlerimin önünde belirirken bazı göz yaşlarım da ona adandı.
"Babam hiç toparlanamadı. Mikhail'in babası, dönemin Pakhan'ı beni yanına aldı. Mikhail bana abi gibi davrandı, Pakhan bana destek çıktı. Babamsa kendini hiç affetmedi, bir gece kendi silahından çıkan kurşunla annem ve kardeşimin yanına gitti. Beni yapayalnız bıraktı."
Ses tonuna karışan sitemi anlayabiliyordum. O da onların çocuğuydu, Vincent zaten kardeşini ve annesini gözünün önünde kaybetmişti. Babası ona tutunarak daha güçlü olamaz mıydı? Bir oğlunu bu dünyada yapayalnız bırakmışken diğer oğlunun yanına gitmeyi neden bu kadar çok istemişti?
Benim bile aklımı kurcalayan sorular kim bilir Vincent'i kac yıldır rahat bırakmıyordu.
"Bencilce belki ama acısını atlatıp beni görsün istedim, Benjamin." Sanki kendisinin yanlış anlaşılmasını istemezmiş gibi hızlı hızlı açıklıyordu. "Annem ve kardeşim ölürken babam bana sarılmadı, bende teselli bulmadı. İki koca ay boyunca yüzümü bile görmedi. Hep kendine kızdı, kendi kendine konuştu ben de hep kapının arkasında onu dinledim.
Bilerek odasının koridorundan geçerken ayaklarımı yere sertçe vururdum ki benim de burada olduğumu hatırlayıp bana sarılsın ama o odasının kapısını kapatırdı."
Çaresizlik elimi kolumu bağlamışken yapabildiğim tek şey yaparak ona sarılıp saçlarıyla oynuyordum.
"Belki benim tam şu an iyi bir insan olmama ihtimal yok ama babamın vardı. İyi bir insan olmasa da iyi bir baba olabilirdi ama o kaybettiklerini gördü. Beni görmesi için kaybedilen olmaya karar verdiğimdeyse çoktan yüzüstü bırakılmıştım.
Babamın cesedine kaç saat baktım hatırlamıyorum. Saatlerce ona baktım, korktum, koluna dokundum, çekildim en son ona ürkerek sarıldım çünkü her an kalkıp ona sarıldığım için kızacakmış gibi hissettim.
Ama babam kalkmadı Benjamin ve ben ona ilk kez o ölüyken doyasıya sarılabildim."
Gözlerimi sıkıca kapatsam da ne andan kaçabiliyordum ne sese sağır olabiliyordum. Vincent'in acısı tam ortamızdaydı ve kalbimle vicdanıma düşen acı payından nasipleniyordum ben de.
Kalan saatlerde Vincent sessiz kaldı. Ben de sustum, sessizce parçalanmış camlara baktık ama emindim de gördüğümüz şeyler bambaşkaydı.
Vincent o kırık parçalarda kendi çocuk kalbini görüyordu bense teyzemin bana bıraktığı anıları.
İkimizde kaybedilmiş çocuklardık ve kendimizi bulma uğruna çocukluğumuzu harcamıştık.
:'(