Benjamin
"Eşyalar siz gelmeden önce ayarlandı. Buzdolabı, çamaşır-bulaşık makineleri, kombi, lambaların hepsi çalışır durumda. Kameralar çalışıyor zaten, temizlik yapıldı."
Satın aldığım evin sahibi tek tek açıklama yaparken gözlerim etrafı süzdü. Sade ve şıktı ki zaten düzenlemeye fırsatım olmayacaktı. Eşyalı bir ev almanın iyi bir fikir olduğunu o an tastiklemiştim kafamda. Güzel bir yerdi ve Pakhan'ın önerdiği bir siteydi çünkü oradaki herkes Bratva'da çalışan kişilerdi. Bir çalışan apartmanı gibiydi tabii fazlasıyla lüks hali.
"Teşekkürler." Diyerek tokalaştım ev sahibiyle. Anahtarı da aldığımda evden gitmişti.
Gözlerim etrafı süzdüğünde kahverengi-beyaz tonlarıyla döşenmiş pek çok detay gözüme çarptı. Reklamlardaki evlere benziyordu, keyfim yerine gelmişti. Pakhan ile çalıştığım için sürekli ofiste kalıyordum. İlk kez kendi başıma eve çıkmıştım ve bu evin Vincent'e bir buçuk saat uzakta olması dışında problem yoktu.
Acıkan karnımla kapıya yöneldim. Anlaşılan bana kalan iş buzdolabını doldurmaktı. Saatlerce aç olduğum düşünülürse şimdiye kadar dayanmam bile mucizeydi.
Merdivenlerden inip apartmandan çıkarken ellerimi kabanımın cebine koyup etrafı süze süze yürümeye başladım. Sade ve sakin bir mahalleydi, dışarı çıkıp oynayan çocuklar yoktu. Aslında etrafta iki üç kişi dışında kimse yoktu.
Köşeyi dönüp etrafta bir market görmeyi beklerken duraksadım. Belki de navigasyona bakmanın vaktiydi? Cebimdeki telefonu çıkarıp bulunduğum yere en yakın marketi ararken on dakika uzakta bir tane olduğunu gördüm. Karnımdaki açlık hissi daha da arttığında adımlarımı hızlandırarak markete yaklaştım. İçeri girmem ve çıkmam biraz gec olmuştu çünkü ihtiyacım olabileceğini düşündüğüm her şeyi arabaya doldurduğumdan ağır poşetlerle çıkmıştım.
Geldiğim yolu geri dönerken evi görmemle midemdeki açlık hissi katbekat arttı. Hızlı olmaya çalışarak kapıya varıp içeri girdiğimde ikinci katta durdum. Elimdeki poşetleri bırakıp anahtarla kilidi açmak üzereydim ki duyduğum sesle irkilerek aşağıya baktım.
"Miyav"
Sesin sahibi gri tüylü siyah burunlu cins bir kediydi ancak epey kirli ve yorgun görünüyordu. Üstelik daha yavruydu.
"Güzelim, ne işin var senin burada?" Kilidi bırakıp eğilerek onu elime aldığımda kaçacak gibi olsa da kulağının arkasını sevince sakinleşti.
Muhtemelen ben poşetler ve kapıyla cebelleşirken o boşluk bulduğu anda içeri girip beni takip etmişti.
"Sahibin nerede?" Onu göz hizama kaldırıp boynunda bir tasma aradım ama yoktu. Üstelik uzun zamandır sokakta duruyordu anlaşılan çünkü gözleri kanlı ve yaralıydı.
Yutkunup iyice yüzüne baktım. Bu küçük şey anlaşılan gözündeki yaranın enfeksiyon kapmasıyla kör kalmıştı. Nasıl beni bulduğunu merak etsem de belki de kısmı görme kaybı yaşıyordu.
"Seni veterinere götürmeliyim." Kapıyı açıp poşetleri içeri rastgele koyup kapıyı kapattım. Marketi ararken hemen aşağısında bir veteriner görmüştüm. Şanslıydı ki evim en işlek yerdeydi aksi hâlde onu veterinere anca saatler sonra yetiştirebilirdim.
"Hadi, gidelim." Kucağımdaki bedeni yerine sabitlerken anahtarı alıp kapıyı kilitleyerek dışarı çıktım tekrar.
Gözlerim etrafı süzse de ne annesine benzer bir kedi bulabildim ne de ona benzer başka bir kedi.
"Hoşgeldiniz." Veterinere girdiğimizde yaşlıca bir kadın bizi selamladı.
"Merhaba, onu muayene eder misiniz? Gözleri için endişeliyim." Elimdeki kediyi göstererek konuştuğumda yerinden kalkıp yanıma geldi.
"Tabii, bakalım hemen. Gel bakalım minik bebek." Elimdeki kediyi almak istese de kendi tıslayıp uzaklaşarak bana daha da yaklaştı.
"Anlaşılan size çabuk alışmış." Kadın gülerek konuşup, "Beni takip edin." Diyerek perdeli bir yere girdi.
Arkasından takip ederek içeri girdiğimde ortada sedye ve bazı malzemelerin olduğu dolapları gördüm.
"Getirin, buraya koyun." Kadın eline eldivenleri takıp bana sedyeyi işaret ettiğinde kucağımdaki yavru kediyi sedyenin üzerine bıraktım ancak elimi ondan çekmedin, ürküyordu.
Neredeyse bir saat süren muayenenin ardından gözlerinin temizlenip damla konmasıyla tedavi sonlandı. O esnada bahsedilen aşıları da yaptırdığımdan bu kediyi sahiplenmek istediğim belliydi.
"Kedinizde glokom yani göz tansiyonu var ama şanslısınız tam vaktinde getirdiniz. Ancak glokom gec iyileşen bir rahatsızlık. Size vereceğim damlaları kullanırken belirlediğim günde kontrol icin getirmelisiniz. Ek olarak onu kısırlaştırmanız iyi olur çünkü çiftleşme hastalığını kötü etkileyecektir."
Sözlerinin ardından bana yazdırdığı ilaçları verdiğinde ona ne vermem gerektiğini de söylemişti. Bir kedi taşıma çantası, kedi kumu, mama ve mama kapları alıp eve artık yalnız dönmediğimde epey mutluydum.
"Sana, Moy diyeceğim. Kendi dilim olan Rusça'da benim demek." Moy, bana miyavlayarak karşılık verdiğinde sırıttım.
"Artık benimlesin." Dedim onu evime götürürken. "Sana güzelce bakacağım böylece kötü zamanlarını bir çırpıda unutacaksın."
Onunla muhabbet ederek eve girdiğimde yaptığım ilk şey kedi kumunu görebileceği bir yer olan balkona koymak ve ona mamayla su vermek olmuştu. Keyifle yemeğini yerken ben de kapı önüne koyduğum poşetlerdeki malzemeleri tek tek yerleştirip kendime atıştırmalık bir şeyler hazırladım.
"Akşam olmuş bile." Camın arkasındaki mavi gökyüzü yerini siyaha bırakmıştı bile.
Moy'u arayan gözlerim onu kahverengi minderlerin üzerine uyurken buldu. Huzurlu görünüyordu.
Gülümseyerek iç çektim. Hiç tahmin etmeyeceğim bir şeydi evcil hayvana sahip olmak. Ani bir karar olsa da sanki çoktan yapmalıymışım gibi hissediyordum.
"Sorumluluk almak iyidir." Dedim kendi kendime bulaşıkları yıkarken. "Ben ona iyi insanların hâlâ varolabileceğini göstereceğim o da bana sabretmeyi ve sorumluluk almayı öğretecek."
Sevgi zaten oradaydı. Onu sevecektim ve bu minik bedenle birbirimizi sonsuza dek sevecektik.
"Siktir, baba olmuş gibi hissediyorum." Kendi kendime mırıldanıp alay ederken kahve yapmak üzere hareketlensem de kapımın çalınması ile duraksadım.
Ev sahibi bir şey mi söyleyecekti? Aklıma gelen ilk düşünceyle adımlarım kapıya yöneldiğinde göz ucuyla Moy'a baktım. Sesten rahatsız olmuş gibi durmuyordu.
Kapıya yönelip delikten baktığımda ise gözlerim şaşkınlıkla irileşti. Vincent kapımın önündeydi.
Evimi nasıl bulmuştu? Bu konu hakkında yarın konuşmayı planlıyordum ancak o belli ki hemen şimdi konuşmak istiyordu.
Kapıyı açarken üzerime neredeyse devrilen bedenle zar zor ayakta durabildim.
"Vincent!" Seslenişim sızlanması dışında başka bir işe yaramadı. Zorlukla ayakta dururken tişörtünün çıplak bıraktığı koluna tutundum.
"Yanıyorsun!" Ateşi olduğu belliydi. Sarhoş olduğunu zannetsem de anlaşılan sadece hastaydı.
"Vincent beni duyuyor musun?" Mırıltılar çıkarsa da bilincinin yerinde olduğundan emin değildim.
Sıkıntıyla bu gecenin nasıl böyle değişeceğini hesaplayan Tanrı'ya seslendim.
"Bari bugün sıradan bitemez miydi?" Ancak cevap üzerimdeki bedenden gelen anlamsız homurtulardı.
"Baş belası." Kapıyı kapatıp onu içeri alırken söylendim. "Gerçekten bas belasını tekisin, Vincent."
Bölüm gelmiyor iki gündür biliyorum bazı kişisel sebeplerden ötürü kusura bakmayın
Bir kez daha söylemek can sıkıcı ama yorum sayısı çok gözüme batıyor artık biraz motivasyondan kimse ölmez bence
Haydi Eyvallah
Insta: Fromthemonlight