Benjamin
Viktor ile olan samimi sohbetimden sonra evinden teşekkürlerle ayrıldığımda eve dönmüştüm. Çınar gelmediğim için endişelenmiş olsa da onu sakinleştirerek işimize dönmemizi sağladım.
Uzunca bir süre Vincent ile muhattap olmak istemesem de ne yazık ki yarın operasyona gitmeliydik. Kaderin cilvesi de bu olsa gerek Viktor'u da görecektim.
Her şeyden öte kafamda Vincent, Denis ve Viktor'un anlattıkları dönüp duruyordu. Sevgili gibi olduklarını söylemişti, uzun bir süre birliktelerdi.
Madem öylelerdi, Vincent beni neden öpmüştü?
Denis'in varlığını yıllar sonra öğreniyordum. Üstelik olabilecek en kötü şekilde tanımıştım onu. Bu da canımı sıkıyordu. Tavırları, bakışları, konuşması tamamen bana zıttı. Zarif görüntüsünün altında çirkin bir ruh yatıyordu. Ancak bunlardan daha önemlisi Vincent'in ipleri belli ki onun elindeydi. O rahat tavırları, bana olan sözlerinden sonra aşağılayıcı kahkahaları hâlâ kulağımda çınlıyordu.
Ben ne kadar Vincent ile iyi geçinme derdine düşsem de belli ki ne Vincent'in buna gönlü vardı ne de kaderin böyle bir planı. Günün sonunda her şeyin nasıl bir sonuca evrileceğini görecektim.
×
Bu sefer ki rotamız sınıra yakın bir operasyon olacağından Hatay'dı. İri tekerlikli jeeplerle gece yarısı yola çıkmıştık. Vincent ile aynı arabaya bindiğimizden mecburen direksiyona ben geçmiştim. Çünkü o motor dışında bir arac kullanmayı bilmiyordu.
Yolculuk sessizdi. Geldiğim andan beri operasyon detaylarına onlarca kez göz gezdirmiştim. Vincent'e göz ucuyla bakmamış muhattap olmamıştım. Çünkü aynısını o da bana yapmıştı ve belli ki tıp oynamak istiyordu. Benim de kafamdaki düşünceler fazlasıyla derin olduğundan konuşmaya ya da toparlamaya hevesim yoktu.
Varacağımız yere on dakikadan az kalmıştı. Gözlerim engebeli araziden bizi takip edenlere kaydı. Viktor geldiğimiz an gülerek göz kırpmak dışında bir şey dememişti ki buna sevinmiştim. Sağlam kafayla yaptığım şeyin utanç verici olduğunu fark etmiştim. Bununla yüzleşmeyi tercih etmek istediğim söylenemezdi.
"Kaç kişiler?" Vincent'in konuşması kısa bir an irkilmeme sebep olsa da kurumuş dudaklarımı ıslatmadan önce, "On dört." Diye cevapladım.
Zaten bildiği bir şeyi neden sorduğunu anlayamasam da sessiz kalmayı tercih ederek gözlerimi yoldan ayırmadım.
"Denis'e numaranı verdim." Dedi normal bir sesle. "Bir şeye ihtiyacı olursa ilgilen."
İlk birkaç saniye anlayabilme algımı kaybettiğimi düşünsem de içimde beliren öfke ve şaşkınlık anladığımı gösteriyordu aslında. Dilimde beliren itiraz cümleleri ne zaman var oldu onu bile anlayamamıştım. Ne dediğinin farkında mıydı?
Vincent gerçekten de insanı öfkeden delirtecek birisiydi. Bunu şahit olduğum bunca zaman boyunca defalarca kez fark etmiş olsam da bu seferki bir başkaydı. Açıkça arabayı rastgele bir uçuruma sertçe sürmemi sağlayacak türdendi. İçimdeki öfkenin bir volkan gibi patlamak üzere olduğunu hissetsem de bir şeyler onu baskıladı.
Neredeyse öfkeden bile daha yoğundu. O şey; yorgunluktu. Vincent ile uğraşmak artık beni yoruyordu. Gitgellerinden bıkmıştım. Bir umut konuşursam hallederiz diye düşünmüştüm ama hayır, Vincent'in bir şeyleri düzeltmek istememesi gün gibi ortadaydı. Onunla uğraşmak artık bir duvarı kaşıklı oymaya çalışmaya benziyordu. İmkansızdı, sıkıcıydı, zaman kaybıydı ve en önemlisi yaralayıcıydı. Çünkü duvar beni umursamıyordu bile.
Bu yüzden, "Tabii, ilgilenirim." Derken sesimde duygusuzluğu sebebi de buydu. Ne desem zaten faydasızdı. Çoktan hayatım altüst olmuştu ve artık bazı şeylerin olması konusunda ısrarcı olarak kendimi beklentiye sokmak istemiyordum.
Vincent sadece patronum mu olmak istiyordu? O zaman öyle kalacaktı. Dost olmak ya da dertleşmek gibi bir durum o istese de bir daha olmayacaktı. Vincent her şeyin en kötüsüne layık olduğu konusunda ısrarcıysa onu aksine inandırmayacaktım. Hatta ben de öyle olduğunu düşünecektim artık.
"Bu kadar mı?" Sesinden kolayca kabullenmemi beklemediği belliydi. Bu da beni sinirlendiren bir diğer şey olmuştu. Belli ki Vincent Denis ile yıldızımızın daha ilk andan barışmadığını anlamasına rağmen bilerek istemişti onunla ilgilenmemi. İtiraz ederek zorluk çıkarmamış bekliyordu.
Ne için? Böyle yaptığımda bana patronun kendisi olduğunu hatırlatacak ve sonra yerimi bilmemi mi isteyecekti?
Eğer öyleyse rüyasında bile göremezdi bunu.
"Bu kadar." Derken arabayı durdurdum. Diğerleri de durduğunda arabadan inen bedenlere eşlik ettim. Vincent'e göz ucuyla bile bakmasam da belli ki onun bakışları üzerimdeydi.
Yine de karşılık vermediğimde en sonunda önüne döndü. Arazi epey ilerideydi. Bu noktada epey yürümemiz gerekecekti. Sessizce hepimiz hızlı adımlarla yürümeye başladığımızda arazide yankılanan tek ses rüzgarın sesiydi. Nefes sesleri bile duyulmuyordu.
Gergin yürüyüş sonrası görüş açımıza giren kamyonlar ve insanlarla iki yana ayrıldık planda olduğu gibi. Biz sola kalanlar da sağa gidecekti. Çapraz ateşle onları şaşkına çevirecektik.
Benim elimde bomba vardı yeniden. Bu sefer iki taneydi.
Vincent önden yürürken kalanlar sessizce onu takip ediyordu. Bende gözüm ondayken sessiz adımlar atmaya çalışıyordum. Kendime güvenim yüksekti çünkü eğitimlerdeki başarım yükselmişti.
İlk silah sesi Vincent'ten geldi. Geçen seferki gibi keyfi yerinde değildi. Aksine oldukça ciddi görünüyordu. Peşindekiler de onu takip ettiğinde silah sesleri gittikçe artmaya başladı. Vincent'in arkasından ilerliyordum, diğerleri hafifçe dağılmıştı başka yönlere. Adamlar anlamıştı öldürmeye geldiğimizi, onlar da silahları çıkarmıştı. Ancak çoğunun çoktan olduğunu görüyordum. Direnen iki kişi kalmıştı.
Gözlerim bombayı koyacağım tırdayken oraya yöneldim. Kimse görünmüyordu ve silah sesleri diğer taraftan geliyordu. Belli ki bu tarafta kimse kalmamıştı.
Üç adım atamadan belimden çekilmemle ne olduğunu anlayamadan kendimi Vincent'e yapışmış bir halde buldum. Yerimizi hızla değiştirip sırtını bana siper ettiğinde onun silahından çıkan kurşunun aynı zamanda birini öldürdüğünü de görmüştüm.
"Teşekkür-" anın adrenaliyle konuşacak olsam da Vincent'in göğsünde gördüğüm kan lekeleriyle gözlerim irice açıldı.