25 (4. YIL)

2.6K 354 73
                                    

Bu bölüm ikisinin de duygularını yansıtmak için üçüncü ağızdan yazacağım sonra Benjamin'e döneriz

Bölümü aşırı sevdiğim bir şarkıyla yazıyorum isteyen onunla okuyabilir

×

Vincent ışıklarla dolu yolda yalın ayak yürürken mutluydu. İçinde onu şaşırtan bir huzur ve sakinlik vardı. Toprak yolda yürüyor ışıklara yaklaşıyordu.

"Vincent, oğlum..." annesinin seslenişiyle gülümsedi.

Işıkların içinde bir beden vardı ama parlaklık görmesini engelliyordu. Annesini cok uzun zamandır rüyasında hiç görmemişti. Şimdi ona kavuşmak hem de ışıkların içinde olmak huzur vericiydi.

"Anne?" Seslenişiyle adımlarını hızlandırıp ona yaklaşmak istese de bir türlü ulaşamıyordu ona. Işıklar ondan uzaklaşıyordu.

"Vincent, dikkat et düşme!" Ses onun için endişeleniyordu. Annesinin o huzur veren sesi istemsizce adımlarını yavaşlatmasına sebep oldu.

"Anne, burada mısın?" Umutsuz bir çabayla burada olmasını diliyordu ama bir rüyanın içinde olduğunu anlıyordu.

"Vincent, ağlama oğlum. Yine geleceğim."

Vincent ışıkların gittikçe sönükleştiğini fark etti. Azarlanma pahasına da olsa koşmaya başladı ama karanlık ışığı ele geçirdi ve Vincent güzel bir kokuyla uyandı.

Benjamin saçlarını okşadığı bedeni gün doğduğunda rahatça uyuması için bırakmış hemen sonra ona bir şeyler hazırlamak icin mutfağa girmişti. Dağınık mutfağı temizlemek zor olsa da başarmıştı. Belli ki Vincent kaybolduğu ayların bir kısmını evde geçiriyordu.

Bu konuyu sonra düşünmek icin erteleyerek kolları sıvadı. Vincent'in adam akıllı beslenmediği açıktı. Saat öğlen olmaya yakındı. Benjamin gözünü bile kırpmamıştı ama uykusuzluk çekmiyordu.

Hızlıca havuç ve patatesleri alıp yıkadı. Sessiz ama hızlıca küp küp doğradı. Gözü koridor ve kesme tahtası arasında mekik dokuyordu. Vincent'in gelip gelmeyeceğini bilmiyordu, onu bıraktığında derin bir uykudaydı.

Bulduğu soğanı ince ince kıyıp zeytinyağıyla kavurdu. Doğradığı patatesleri, havuçları ve bezelyeyi içine atıp kapağını kapatarak pişmeye bıraktı.

Limonu iyice sürdüğü enginarları baska bir yerde pişirirken en sonunda sebzeleri pişen enginarın icine koyup ağzını kapattı soğumasın diye.

Vincent'in sevip sevmeyeceğini bilmiyordu. Bu yüzden az yapmıştı ancak yanına proteinli bir salata da ekleyecekti.

Dolaptan çıkardığı marulu, taze soğanı, maydanozu, cherry domatesi, salatalığı ve kapya biberleri tertemiz yıkayıp ince ince keserek büyük bir kaseye koydu. Üzerine iki konserve ton balığı da eklediğinde tezgahı silip sosunu yaptı. Salata da bittiğinde Vincent'i çağırabilirdi artık.

Akşamki hali aklına geldiğinde ne yapacağını bilemiyordu. Ruh hali fazlasıyla değişkendi, suskun ve keyifsizdi. Sanki yaşayan bir cesetti ve bu halini ilk kez gören Benjamin ne yapacağını bilememişti. Elbette ona yaşattığı şeyleri unutmamıştı ancak bu şekilde ona sırtını dönemezdi.

İçeri girdiğinde Vincent'in uyanık olduğunu gördü. Vincent ise odaya giren bedeni fark ettiğinde maviliklerini bal rengi gözlerle buluşturdu.

Şaşırmıştı. Onun bariz şaşkınlığı Benjamin'i de şaşırttı. Ne olmuştu? Eve birlikte geldiklerini mu unutmuştu?

"Açsan yemek yaptım-" Benjamin ne diyeceğini bilemeyerek konuşmaya çalışsa da onun konuşması Vincent'i daha da şaşırttığında sustu.

Öte yandan Vincent bir türlü zihnini toparlayamıyordu. Annesini görmesi onu öyle bir uyuşturmuştu ki uyandığında aldığı kokunun hayal olduğunu sanmıştı.

Sakince ayaklandı, Benjamin'e dikkat etmeyerek odadan çıktığında Benjamin peşinden gidiyordu. Öyle garip bir andı ki Benjamin ağzını açmaya çekiniyordu. Transta gibiydi Vincent, adımları tezgahın arkasını bulduğunda elini havaya kaldırdığını gördü Benjamin.

Elleri titriyordu.

Benjamin sakince kapağı kaldırmasını bekledi. Vincent enginarı gördüğünde ilk başta sadece baktı. Benjamin onu gözlemliyordu ancak tavırlarından pek bir şey anladığı söylenemezdi.

Ancak saniyeler sonra onu şaşırtan bir şey oldu. Vincent hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Enginarlara bakıp durmadan ağladığında Benjamin korkuyla ona yaklaştı. Vincent öyle bir ağlıyordu ki istemsizce gözleri dolmuşti Benjamin'in. O kadar acı çekiyormuş gibiydi ki sanki ölmek istemiş ama yaşamaya mecbur kalmıştı.

Kapağı elinden düşürüp büyük bir gürültüye sebep olduğunda yerde parçalanan cam kapakla irkildi Benjamin.

Hızlı adımlarla ona yaklaştığında Vincent yere düşer gibi çökerek ağlamaya devam etti.

Annesini rüyasında görmesi, okşanan saçlarının verdiği his ve şimdi de annesinin ölmeden önce yaptığı son yemek.

Benjamin yanına yaklaşıp onun gibi yere çöktüğünde dizlerinin üzerinde duruyorken ellerini Vincent'in omuzlarına götürdü. Sarsılan omuzların sahibi tıpkı bir can simidine tutunmuş gibi belini kavrayak yüzünü göğsüne gömdüğünde Benjamin şaşırsa da geri çekilmedi.

Belki dakikalarca ağladı, sesi hiç kesilmedi aksine şiddetlenmeye devam etti. Benjamin'i saran kolları çok sıkıydı, yanağının altında attığını hissettiği kalp onu sakinleştiriyordu ama yetmiyordu. Daha yakın olmalıydı, daha fazla.

Benjamin onu sıkıca saran kolların sahibi harekete geçtiğinde şaşkınlıkla gözleri aralandı. Çünkü Vincent elini bacağına uzatmış kendine çekerken kucağına oturmasını sağlamıştı.

Artık Vincent'in yüzü boynuna gömülü, dudakları yaşam damarını yokluyordu.

Benjamin sessiz kaldı, iri beden onu çepeçevre sarmışken kaderine boyun eğdi. Bu Vincent bambaşka görünüyordu. Hareketleri, tavırları incinmiş bir çocuk gibiydi ve Benjamin onu daha fazla üzmek istemiyordu.

Onun bu hale gelme sebebini bilmese de kollarını sırtına daha da sararken içten içe bu çocuğu korumak istedi.

Banane şu yalan dünyada yanımda sen olmasan,

Gözlerim kapanmaz seni sinemde uyutmazsam,

Sevmeyince hayat bomboş dedin, yaşamayı bana sen öğrettin,

Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni :')

Vurgun| GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin