🥶🥶 gittikçe yaklaşıyoruz valla malum bölümlere
Bu arada bilmeyenler için ben çoğunlukla slow burn aşığı ve okuyucusu bir tipimdir. Benim okuduklarımın icinde 300-800 bölümlük noveller vardı ve hepsinde bırak sikişi, öpüşme bile yoktu. Yani bir bölüm smut yazıp diğerlerini özel bölüm yapma sebebim bu.
Zaten yeterince kaos olmuş, gelmişiz 54. Bölüme. Kavga-sevişme-final şeklinde olmasını daha çok seviyorum daha fazla uzatmak harbiden çok abartı olur
Hani, neden bu kadar uzun oluyor? Diye soranlar varsa ya da, neden karakterlerin birlikte olan sahneleri daha az? Sorusunun cevabı da bu aslında
Genel olarak slow burn olayı bu ve bence cok güzel. Güncelde okuyunca meraklı olduğundan bölüm beklemek zor oluyor belki ama final olunca sıfırdan bunca bölüm okuyacağını bilmenin verdiği his bence>>>>> her şey
Bu da böyle bir notumsu bilgiydi işte
Haydi Eyvallah
×
Benjamin
Yeni yıl geldiğinde aslında ilk kez bu kadar sıkıcı bir yıl geçirmiştim. Garip bir şekilde yaş aldıkça hayatın tadı tuzu kalmıyor gibi hissediyordum. Sanki bir şeyler heyecanını kaybediyordu.
Yeni yıla bu sefer bir farklılık yaparak evde değil güzel bir parkta girmiştim. Yanımdaki Moy ile yıldızlı gökyüzünü izleyip havai fişeklerin aydınlattığı şehri izlemiştik. Seslerden rahatsız olsa da dışarı çıkmayı sevdiğinden huzursuzluk yapmamıştı.
Lev arayıp beni yemeğe davet etse de gitmek istememiştim. Çünkü eşiyle çok az vakit geçirebiliyorlardı zaten, bu sıralar Lev epey yoğundu. Onları baş başa bırakmak istemiştim.
Viktor içmeyi önermişti ancak onunla en son içtiğimizde sarhoş olup ne yaptığımı hatırlamadığımdan reddetmiştim. O günden beri sarhoş olmuyordum pek. Sevemiyordum en azından bazı şeyleri artık.
Cebimdeki sigarayı çıkardım. Bana verdiği hiç açmadığım sigarayı tesadüf eseri cebimde bulduğumda denemeye karar vermiştim. Seveceğimi düşünmesemde merak çoktan eline geçirmişti beni.
Moy tasmanın izin verdiği kadarıyla ayağımın dibinde uzanmış öylece kumla oynuyordu.
Yeni aldığım çakmağı, sigarayı yakmak için kullanırken ucu tutuşan sigaradan bir nefes çektim. Reaksiyon hızlıydı, bir öksürük krizine kapılmamam imkansızdı. Duman sinsi bir sis gibi ciğerlerimi doldurduğunda gözümün önünü bile göremeyecek sertlikte öksürüyordum.
"Lanet olsun." Sigarayı çakmağın üzerine bastırıp söndürdüm. Nefesim düzene girdiğindeyse merakıma lanet ettim.
"Biraz aptallık yaptım." Dedim bana şaşkınlıkla bakan Moy'a.
"Miyav..." sanki neden onunla konuştuğumu sorguluyordu.
"Bıktın mı benden?" Diye sordum gülerek. "Kafam karışık, o yüzden saçmalıyorum. Hava soğudu, eve gidelim hadi."
Kendimi durmadan bulduğum garip durum artık o kadar da etkilemiyordu beni. Moy ile konuşmak bir çeşit terapi gibi olduğundan keyfimi inanılmaz yerine getiriyordu.
Ya da kapanmayacak yalnızlık yaramı onunla iyileştirmeye çalışıyordum?
İkinci seçenek daha olası olsa da üzerine düşünmedim. Düşününce bir faydası olmuyordu çünkü.
Evimize yakın bir parka geldiğimden onu kucağıma alıp geldiğim yolu geri döndüm. Sokaklar sakindi, kalabalık muhtemelen mekanları doldurduğundan caddeler boştu.
Sakin adımlarla eve yaklaştım, birlikte dairemin olduğu kata çıktığımızda bir süre olduğum yerde durdum.
Hiçbir şey değişmemişti. Koyduğum paspas, ayakkabılar, kapıya asılı süs.
Ama birinin evime girdiğini anlamıştım.
Ne yapacağıma karar vermem saniyeler sürdü. Eski tanıdık hisler peş peşe zihnimi vurduğunda tüm vücudum -yaralarımın olduğu yerler özellikle, ürperdi.
Sakince silahıma uzandım. Anahtarla kapıyı açtığımda yerde çamurlu ayak izleri olduğunu gördüm.
Kulaklarımda nabız seslerimi duyabiliyordum. Adrenalinin arttığını ve hatta bir noktada ölmeye hazır olduğumu bile düşündüm. Tekrar.
Dikkatli adımlarla içeri girdiğimde gördüğüm şey beni şaşkına çevirdi. Beklediğim şey iri yarı bir adamın üzerime atlaması, bir grupla çatışmak ya da alnıma yaslanan bir namluydu.
Ama kesinlikle salonumun ortasında oturan bir Denis beklemiyordum.
Silahı indirdim, Moy aşağıya atladığında onu tutmadım, salonun ışığını açtım sadece.
"Ne işin var burada?" Elinde Vincent'in bana hediye ettiği şarap şişesi vardı. Muhtemelen çoğu bitmişti.
Yanına yaklaşırken bir dizine yasladığı koluna ve sessizce duvarı izleyen bedenine odaklandım.
"Denis?" Diye seslendim hemen ayağının dibinde dikilirken.
Fısıldadığını duydum, bir şey söylemişti ama tam anlayamadım.
"Ne dedin?" Diye sordum tekrar.
"Senden nefret ediyorum." Dediğinde bu sefer netti. Gözleri anında beni bulduğunda gözyaşları ve hüzün dolu gözlerine bakıp iç çektim.
Sıkıcı bir yeni yıl değildi. Şimdiye kadar geçirdiğim en sıradışı yeni yıl olduğunu bile söyleyebilirdim.
Sessizce geriledim, onun karşısında, yere oturup onun gibi tek ayağımı uzattım. Diğerini kendime çekip kolumu yasladım.
"Ne oldu?" Diye sordum onu izlerken.
Ağlamaya devam etti, sessizce ne düşünüyorsa ona ağladı. Bir noktada muhtaçmış gibi şarabı yudumladı ama ağlaması durmadı.
"Beni aramıyor, artık yanına çağırmıyor, bana gelmiyor." Hıçkırarak Ağlamaya devam etti. "Senin yüzünden."
Onun acınası diyebileceğim görüntüsünü izlerken istemsizce kalbimde ince bir sızı hissettim. Denis ile iyi anılarım yoktu belki de ama şu anki görüntüsünü kim görse etkilenirdi.
"Onu mahvettin." Dedi suçlar gibi. "Onu öldüreceksin. Ona zarar veriyorsun."
"Ona hiçbir şey yapmıyorum." Dedim savunmaya geçerek.
Gram etkilenmedi. "Onu değiştiriyorsun, olmaması gereken birine dönüşmeye çalışıyor ama kendine zarar veriyor."
Sözleri üzerine dikkatim ona yoğunlaştı. "Vincent kendine ne yapıyor?" Diye sordum.
Duraksadı, ağladı, içti. Dakikalar boyunca cevap vermedi ama en sonunda dudaklarından dökülen cümle beni dehşete düşürdü.
"Uyuşturucu kullanmaya başladı."
Bu konuşmanın bir sahnesi daha olur
Sonra gelsin sonraki yıl
Sonrası zaten malum