Benjamin
Kapımda beliren adama bakarken şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemiyordum.
"Uçağımız var, Bratva'ya gidiyoruz." Israrla üçüncüye tekrar ediyordu ve ben milim kıpırdamayarak bakıyordum ona.
"Neden?" Olup bitenden haberim yoktu. Vincent'in operasyon tarihlerini düzenlerken ansızın çalan kapıyla kendimi uykulu bir halde Vincent'i anlamaya çalışırken bulmuştum.
"Toplantı yapılacakmış işte, Mikhail de gidiyor Rusya'ya. Biz de gidiyoruz." Kıpır kıpırdı.
Onu izlerken nasıl böyle olabildiğini merak ettim. Sanki hiçbir şey olmamış gibi yapmak, eskiye dönmek bu kadar kolay mıydı? Bu bir kabulleniş miydi yoksa maske mi takıyordu? O kadar iyi bir oyuncuydu ki anlayamıyordum.
"Valiz hazırlamam lazım, pasaport vesaire." Gergin sesim panik yapmama sebep oluyordu. Önemli bir toplantıya katılacaksak bu kadar hazırlıksız olmak beni gererdi.
"Ayarladım hepsini, Moy'a bakması için görevlendireceğim kadına anahtarı verdim. Gidebiliriz." Kolumdan tutup beni çekiştirirken rüya olduğunu düşündüm her şeyin.
"Ama kıyafet-"
"Hallederiz."
Ve dediğini yaparak beni evden yaka paça çıkarıp motoruna bindirdi. Birlikte gittiğimiz uçak pistine bakarken ona ait olan uçağa baktım.
Bir kez daha Bratva zenginliği zihnimi bulandırdı ve kendimi tekrar uçağa sürüklenirken buldum.
×
"Midem bulanıyor, yiyemem."
Vincent ile Rusya'ya geleli bir kaç saat oluyordu. Bir otelde duş alıp, üzerimizi değiştirmiş ve kendimizi sokaklara atmıştık.
Rusya'nın klasik soğuğu bizi karşılıyordu ama içimde hissettiğim özlem yangınını serinlettiği bir gerçekti. Birlikte gezerken Vincent'in de etrafa hasretle baktığını gördüm. Duygularımız çok saftı.
Kendimizi tutamamış o kadar yemek yemiştik ki, midem artık bulanıyordu. Vincent ise gram etkilenmiyormuş gibi elindeki ekmekten bir ısırık aldı. Sokakta derdimiz tasamız yokmuş gibi geziyorduk.
"Çınar mesaj attı," dedim Vincent'e bakarken. "Pakhan davete katılmanı istiyor."
"Ben istemiyorum." Dedi omuz silkerek. Kalabalık yerlerde olmaktan nefret ettiğini unutmuştum.
"Yarım saat bile yeterli." Dedim ikna etmek ister gibi.
"Off, bırak şimdi Bratva'yı." Dedi umursamaz bir edayla. "Havanın tadını çıkaralım, tatil zamanı."
"Bu hava seni etkilemiyor mu?" Aramızdaki olanı biteni görmezden gelme oyununu bozmuştum.
Sessiz kaldı, "Pek değil, yabancısı değilim bu havanın." Dedi kaçamak bir cevapla.
Kast ettiğim şeyin ne olduğunu bilse de açıkça konuşmaktan kaçınmıştı.
"Ben yanındayım," elini kavradım birden. "Kendini her şeyle yalnız savaşmak zorunda hissetme. Ne olursa olsun, mutlu olmanı istiyorum."
Gülümseyerek bana döndü, ikimiz de birbirimize bakarken dudaklarımızın arasından çıkan soğuk hava buharı ısınarak yüzümüze vuruyor, kalplerimizden gelen duyguları bize yansıtıyordu.