5-GÜNÜMÜZ ELA

11 1 0
                                    

Ela bugün de dünkü gibi önce romanını yazacak sonra hikayesini oluşturacaktı.  Yine belki ilgisizlik nedeniyle Sinan'la tartışacaktı ama elinden başka bir şey gelmezdi.  Romanı için en İdeal zamanın Gündüz, hikayesi içinse aksam olduğunu biliyordu. Bunların zamanların yerini değiştirdiğini ilhamının gidecegini, ona kuseceğini hissediyordu garipti ama öyleydi.                                                                    Hazırladığı sandviciyle masaya oturdu. Roman yazmak için çok enerjik hissediyordu kendini. En son kaldığı cümleye baktı yazmaya başlamadan önce yine. "Esma buna bir anlam verememişti.  Nerede olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. " Cümleye tekrar baktı.  Bu cümle birden onun kendini tuhaf hissetmesine neden olmuştu.  Bu romana başladığından beri kendisini tuhaf hissediyordu zaten. Aslında nasıl başladığını da bilmiyordu. Birden oluvermisti her sey. Kendisini yazı masasında bulmuş romana büyük bir aşkla başlamıştı.  Sanki önceden yaşanan bir anıyı kağıda dökmek gibi hiç zorlanmamisti bu romanda. Önceden yaşadıklarını anlatiyormuşcasina sular seller gibi yazmıştı herseyi. Romanı çok akıcı olmuştu bu yüzden.  Akıcı olduğu kadar da tuhaf. "Esma!" Diye tekrarladı.  Bu isim onun içini ürpertiyle dolduruyordu hep. Neden romanının baskahramanin ismini Esma koymuştu?  Hoşuna gitmişti belliki ama aslında hoşuna gitmekten çok bir seyler çağrıştırıyor gibiydi. Ne saçmalık! Ne cağrıştırabilirdi ki bu isim ona? Ömründe hiç Esma diye bir tanıdığı olmamıştı.  Ya da bu romanın konusuna benzer yaşamı olan birisi. Ama sanki bu yaşam ona çok tanıdık geliyordu. Tuhaf yan da buydu zaten.               "Bomboş bir odada yatıyordu.  Beyaz örtülerle kaplı bir yatakta. Eli kolu bağlıydı.  Odada yataktan başka birşey yoktu. Burası Neresiydi?  Kendini büyük bir boşluk içinde hissetti Esma. Bu olanlara anlam veremiyordu. Beynini zorladı ama buraya nasıl geldiğine dair hicbir sey hatırlayamadı. Kim olduğuna dair, nasıl buraya geldiğine dair ufacık birsey hatırlasaydi ya. Neden eli kolu bağlıydı?  Ne oluyordu? Bu olanların anlamı neydi? Deli miydi? Onu deli diye mi baglamislardi ??? Yoksa burası akıl hastanesine benzeyen ama aslında kıyısından köşesinden geçmeyen bir yer miydi? Sadece Esma kendini delirmiş sansın diye bu odaya konmuştu belki de. Bu yüzden de elleri bağlanmıştı. Bunu er geç öğrenecekti ama önce buradan nasıl çıkacağını bulmalıydı.  Bu imkansız gibi görünse de!"                                                           Birden yazmayı bıraktı Ela.  Isırık almak üzere olduğu sandvici masaya koydu. Kulaklarını dikti sessizliğe.  Bir ses duymuştu,  bir çıtırtı. Ürperdi. Yine bir çıtırtı duydu sonra. Sakin olmaya çalışarak ayağa kalktı.  Hırsız mi girmişti eve? Tam da Sinan'ın evde olmadığı zamanda? Ne kötü bir zamanlamaydi bu!                                          Ağır adımlarla sesin geldiği yöne doğru gitti. Kalbi küt küt atıyordu.  Ses salondan geliyordu. Biranda karar değiştirdi,  mutfağa yöneldi. Oradan gürültü yapmamaya gayret ederek bıçak aldı.  Tamamen savunmasız çıkamazdi hırsızın karşısına.  Eğer hırsizsa tabi. Yeniden salona yöneldi.  Yönelirken yine o sesi duyması içini hiç de rahatlatmadi. Nefesini tuttu ve besmele çekerek salondan içeriye girdi. Hızla etrafına bakındi.  Heryere, arkasına, kapının arkasına,  pencere dibine... Olabileceklerden korkuyordu.                                                            -Kimsin? Derhal ortaya çık!  Ortaya çıkman senin iyiliğine olur,  dedi korkusunu belli etmemeye çalıştığı bir sesle. Karşı taraftan ses çıkmadı.  Ela etrafına bakmaya devam ederken yine seslendi:                -Sana söylüyorum.  Korkak bir tavuk gibi saklanmayı bırak da ortaya çık hemen, dedi. Hızlı bir hareketlenme oldu. Çıkan ses bunu gösteriyordu ama daha sesin nerden çıktığını anlayamadan adam balkondan atlayıp gidivermisti. Ela balkona koştu ama görünürde hırsız falan yoktu. Elinden bıçağı bırakıverdi. Derin derin nefes aldı ve sakinlesmeye çalıştı. Hırsız girmişti, resmen hırsız girmişti evine!  Ela'nın burnunun dibine kadar sokulmuştu. Ama Allahtan hicbir sey olmadan atlatilmisti bu olay. Tabi hala çok tuhaf hissediyordu kendini. Tüyleri diken diken olmuştu.  Sırtından ter boşaldı birden. Demek ki kendine bile caktirmamasina rağmen çok korkmustu.

Çalan zil yerinde sıçramasına neden oldu. Koynuna tükürdü, damağını kaldırdı. Bu eski bir alışkanlıktı. Çok korktuğu zaman böyle yapması gerektiğini babası öğretmişti ona. Ne alakaysa. Zil ikinci defa çalınca açmaya gitti. Ama önce delikten baktı tabi. Deminki hırsız olayından sonra kapıya gelenden bile korkuyordu. Şükür ki annesi ve ablasıydı gelen. Bir de küçük yeğeni Serhan.

-Kızım neredesin sen? Zil çaldık o kadar, dedi annesi onu iki yanağından öperken.

-Duymamışım anne. Roman yazıyordum. Dalmışım, dedi deminki olayın şoku hala üzerinde olan Ela. Bu olaydan annesi gile bahsetmesine gerek yoktu. Gereksiz yere onları da korkutmak istemiyordu. Polise de haber vermeyecekti. Ne gereği vardı? Böyle bir olay yaşadıktan sonra bu eve yeniden gelir miydi sanki hırsız? Sahi gelen hırsız mıydı gerçekten? Başka bir olasılık var mıydı ki?

-Başını yiyecek bir gün o romanlar senin. Sanki bir işe yaradıkları var, diye söylenmeye devam etti annesi.

-Sen de Sinan gibi başlama yine anne, dedi Ela. Yeğeni Serhan'ı kucağına aldı. Öpücüklere boğdu. Bu arada ablasının paltosunu asmasına yardımcı oldu.

-Doğru söylüyor damat. Bu kadar üstüne düşüyorsun da ne oluyor bu romanların? Bir getirisi mi var? Anca oğlanı boşluyorsun.

-Anne seni Sinan mı tuttu, dedi Ela gülerek.

-Hayrola, nereden esti böyle, diye sordu sonra.

-Kızımızın evine de bir sebeple mi geleceğiz, dedi annesi. Ablası ise:

-Evde oturuyorduk, canımız sıkıldı. Parka gidelim dedik. Hem Serhan'ı eğlendiririz, hem biz açılırız. Sonra da sen geldin aklımıza. Nasıl olsa evde. Onun da bir yanına uğrayalım dedik, dedi.

Biraz sohbet ettiler. Sonra Ela çayın altını yaktı. Annesi gille çay içip vakit geçirecekti artık. Romanı bugünlük kalacaktı. Hikâyeyle idare edecekti. Çay kaynarken ablası da kek servisinde ona yardım etti. Bu arada biraz dedikodu yaptılar. O kocası Erdal'ı çekiştirdi, Ela da Sinan'ı. Ablası Elif kocasının sürekli aklının bel altında olmasından ve sürekli sevişmek istemesinden yakınırken, Ela ise kocasının bu konudaki ilgisizliğinden dem vurdu.

-İstersen anında kocaları değişebiliriz Elacığım. Bak bakalım iki günde pişman oluyor musun, dedi Elif. Gülüşerek oturma odasına gittiler. Annesi torunuyla ilgileniyordu.

-Hıhh beceriksizlerde sonunda çaylarımızı getirebildi, dedi alayla. Ela onun çayını verirken:

-Anne kaynana gibisin yemin ederim, dedi.

-Yok kız kaynanalar bile bunun yanında melek kalır, dedi Elif de.

-Susun susun hadi, dedi kadın.

Sohbet ederken ederken söz dönüp dolaşıp Elif'in hamileliğine geldi. Elif beş aylık hamileydi ve buna rağmen sigara içmeye devam ediyordu.

-İçki içmediğime dua edin, dedi.

-Kızım bu söylediğin laf mı şimdi? Ayıp ayıp. Tecrübeli olmasan neyse, ama önce de çocuğun oldu. Onun hamileliğinde sigara içtin diye ne zorluklar çektin kendin biliyorsun. Hala ne inat ediyorsun şunu içmeye, dedi anneleri.

-Annem haklı abla. Bırak artık şunu. Hayır, geçenkinde şanslıydın. Serhan normal doğdu. Ama bunda çocuğun sağlığına zarar vereceksin diye korkuyorum, dedi Ela da.

-Bir şey olmaaazz. Gördünüz işte. Aslan gibi oğlum oldu. Bunu da sağlıklı doğururum evelallah, dedi Elif gamsız gamsız. Sonra inatlarına gibi bir sigara yaktı. Ela sıkıntılı bir üf çekti.

-Bari çocuğun yanında içme. Pasif içici oldu senin yüzünden, dedi.

-O alışık. Evde de yanında içiyorum. Bir şey olmuyor. Değil mi oğlum, dedi Elif. Serhan umursamazca omzunu silkti.

Geçmişin ArdındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin