18-Günümüz Ela

9 1 0
                                    

Ela Enginle bilerek evde buluşmamıştı çünkü hem biraz hava almak istemiş, hem de eğer gerçekler kaldıramayacağı cinsten çıkarsa, evde tıkılı halde kalmak istememişti. Bu yüzden kafelerden birinde buluşmuşlardı. Engin merakla onun karşısında oturuyor, biran önce konuya girmesi için bekliyordu. Havadan sudan muabbetler artık tükenmişti.

-Eee Ela, artık konuya gelsek. Beni neden böyle apar topar çağırdın, diye sordu Engin sonunda sabırsızca. Ela bunu nasıl soracağını bilmiyordu. Kulağa çok tuhaf geldiğini biliyordu ve Engin'in ona gülmesinden korkuyordu. Ama ne olursa olsun sormak zorundaydı. Kalbinin atışı hızlanırken:

-Engin seni çağırdım çünkü sana sormak istediğim çok önemli bir şey var. Ve bana dürüst davranırsan gerçekten çok ama çok sevineceğim, dedi. Engin endişeyle onu süzdü.

-Peki nedir bu soru? Çok meraklandım. Ve sana karşı dürüst olacağımdan emin olabilirsin, dedi. Ela ona baktı ve rahatladı. Engin'in ona gerçekleri söyleyeceğinden emindi. Ve soruyu duyduğunda gülemeyeceğinden de.

-Ben..., sen beni hatırlamadığım o dönemden tanıyan tek insansın.

-Ve?

-Ve ben öğrenmek istiyorum. Ben hiç birini kaybettim mi? Daha doğrusu birisi benden ayrılmak zorunda kaldı mı, diye sordu Ela. Ve soluğunu tuttu. Engin'in vereceği cevap öylesine önemliydi ki. Sanki bütün hayatı bu cevaba bağlıydı. Engin şöyle bir durdu. Sonra ağır ağır:

-Ela sana bunu düşündüren nedir, diye sordu. Ela dayanamadı, fotoğraflardan birini çıkartıp masaya koydu.

-Bunu tanıyor musun? Bu adam kim, diye sordu. Engin fotoğrafa baktı. Ela onun yüzünde belirecek en ufacık bir ifadeyi kolluyordu. Ona göre bir şeyleri çıkartabilirdi belki. Engin fotoğrafa baktı, baktı, Ela'ya bir asır gibi gelen bir süre baktı. Onun yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu, dümdüzdü. Duygularını çok iyi saklıyordu.

-Hayır tanımıyorum. Bu adam da kim? Ela neler oluyor, diye sordu endişeyle. Ela ısrarla fotoğrafı ona yaklaştırdı.

-Bak, iyi bak. Gerçekten ama gerçekten tanımıyor musun, dedi.

-Hayır dedim ya, dedi Engin tereddütsüz bir sesle. Ela'nın omuzları düştü. Başını elleri arasına aldı. Bu reddediş onu rahatlatmış mıydı, yoksa üzmüş müydü? Kafası o kadar karışıktı ki.

-Neyin var senin? Bu adam kim? Bu fotoğrafı nereden buldun? Daha da önemlisi bu adamla bu fotoğrafı ne zaman çekildin, diye sordu Engin. Ela içini çekti.

-Bu fotoğraftaki ben değilim sanırım. Daha doğrusu ben değilim, bu kesin. Ama ben yine de sana sormak istedim çünkü fotoğraflardaki kız bana çok benziyor ve ben, onun bana yalan söylemiş olabileceğini düşündüm. Yani bunun ben olabileceğimi düşündüm. Hâlbuki o kardeşi olduğunu söylemişti ama bu kadar da benzerlik bana çok saçma geldi. Yani bana ve Nilay'a. Ölen kardeşinin bana bu kadar benzemesi bizi şüphelendirdi. Hatırlayamadığım şu dört sene içinde belki de bu adamla bir ilişkim olabileceğini ya da onun öldü sandığı kardeşi olabileceğimi düşündük. Saçma gelebilir ama düşündük işte. Ve o dört seneyi de tek bilen sen olduğun için, o zamandan tek arkadaşım sen olduğun için, sana sormanın en iyisi olduğuna karar verdim. O kadar çaresizim ve kafam karışık ki Engin, senden başka kimse bana yardımcı olamazdı. O yüzden seni çağırdım. Lütfen kusuruma bakma eğer rahatsız ettiysem, dedi Ela. Kafasındaki sorunları birden boşaltmış, Engin'e tereddütlerini birden söylemişti. Ve belki de bu Engin'in kafasını karıştırmıştı çünkü afallamış bir halde bakıyordu Ela'ya şimdi.

Geçmişin ArdındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin