Ela Dağhan'ın karşısında boğazda bir balıkçı da oturduğuna inanamıyordu hala. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, birden kendilerini burada bulmuşlardı. Ela Nilay'ın odasından çıktıktan sonra taksi çağırmak için etrafına bakınıyordu ki Dağhan'ı görmüştü. Dağhan onu bekliyordu. Ela onu gördüğüne sevinerek yanına gitmişti. Gülümseyerek selamlaşmıştı. Dağhan onunla oturup biraz sohbet etmek istediğini söyleyince Ela en uygun neresi olabilir diye düşünmüş ve ilk burası aklına gelmişti Ela'nın.
-Balık yemeyi seviyorsunuzdur umarım. Yani zorla sizi buraya getirdim ama.
-Yoo, bayılırım. Özellikle Numan Reis'in balıkları, dedi Dağhan gülümseyerek. Ela şaşırmıştı.
-Numan Reis'e daha önce geliyor muydunuz?
-Evet, sık sık. Balık ekmekleri gerçekten harika olur.
-Aynı fikirde olmamıza sevindim. Size bir şey anlatmak istiyorum aslında. Tabi başınızı şişirmek de istemem.
-Anlatın lütfen, dedi Dağhan merakla. Ela bu adamın onun her dediğine neden böyle önem verdiğini düşündü biranda. Bu da ölen kardeşine benzediği için olmalıydı büyük olasılık.
-Dün gece bir rüya gördüm. Aslında rüyalarımı daha yeni tanıştığım insanlara anlatmak adetim değildir ama...
-Lütfen anlatın. Bana istediğiniz her şeyi anlatabilirsiniz. Sizi dinlemekten asla sıkılmam, dedi Dağhan. Ela kızardığını hissetti. Yeni tanıştığı birinden bunları duymak öyle güzeldi ki.
-Şeyy dün bir rüya gördüm. Rüyam da bir adam vardı. Size anlatmamın sebebi, adamın gördüğü işkence. Acaba o gün sizinle konuştuğumuz şey yüzünden mi rüyama girdi bilmiyorum, dedi Ela. Dağhan'ın gerilmeye başladığını hissetti birden. Neden geriliyordu ki?
-Nasıl bir işkence sözünü ettiğiniz?
-Adamın kulağına vuruyorlardı. Üstelik öyle bir vuruyorlardı ki, kulağına aldığı darbeler yüzünden adamın kulağı kan içinde kalıyordu, dedi Ela. Dağhan'ın iyice gerginleştiğini fark etti şaşkınlıkla.
-Anlatmamı istediğinizden emin misiniz?
-Evet, evet lütfen. Bu rüyayı neden gördüğünüzü çok merak ettim.
-Bir bilebilsem. İnanın bu rüyaların kaynağını hiçbir şekilde bilemiyorum. Neden gördüğümü. Ama hep görüyorum.
-Rüyalar mı? Böyle, böyle rüyaların benzerini mi görüyorsunuz?
-Evet. Hem de çok benziyorlar. Mekân hep aynı. Mağara gibi bir yer. Bir kız ve bir adam var rüyamda. Ama yüzlerini görmeyi asla beceremiyorum. Çığlıklar duyuyorum bu rüyalarda. Kız öyle çığlıklar atıyor ki. Ve bu çığlıklara ben de katılarak uyanıyorum her defasında. Bu rüya sonuncusuydu. Adamın gördüğü işkence o kadar feciydi ki. Yine kızla birlikte çığlık atarak uyandım. Siz o gün kulağınıza darbe aldığınızı, bu yüzden fazla duyamadığınızı söylemiştiniz. Belki ondan etkilenmişimdir diye düşündüm, dedi Ela. Dağhan ona dehşetle karışık bir şaşkınlıkla bakıyordu. Heyecanlanmıştı da.
-Bu rüyaları görmeniz oldukça ilginç. Çok ilginç. Acaba, acaba neden gördüğünüz hakkında hiç mi fikriniz yok?
-Yok maalesef. Yani neden gördüğüme dair küçücük bir ipucu olsa o kadar sevineceğim ki, dedi Ela çaresizce. Dağhan ona çok tuhaf bakıyordu.
-Bu rüyada neredeydiniz?
-Ben değil. Ben sadece gözlemliyorum onları. Bir kızla bir erkek.
-Peki tamam, onlar neredeydi demiştiniz?
-Mağara benzeri bir yerde. Tam kesin bir şey diyemeyeceğim ama bir ine benziyor. Çok karanlık ve çok-çok korkunç bir yer. Beni her seferinde dehşete düşürüyor, dedi Ela o sahneyi hatırlayıp ürpererek. Dağhan onu dinlemiyor gibiydi. Sanki dalmış gibiydi.
-İyi misiniz, diye soran Ela'nın sesiyle irkildi ve kendine geldi.
-Affedersiniz. Aklıma bir şey geldi de, dedi Dağhan. Ela ona kâbusundan bahsettiği için pişman olmuştu. Adamı üzdüğü belliydi. Belli ki, kendi kulağına gelenler aklına gelmişti. Onun kulağına bunu kim yapmıştı acaba? Ya da birisi yapmadıysa nasıl olmuştu? Bir araba çarpmıştı belki de. Bir insanın ömür boyu normalden az duyması çok kötü bir şey olmalıydı. Çaresizce konuyu değiştirecek bir şey aradı. Sonra Numan Reis'i gördü. Balıklarınız hazır der gibi el sallıyordu.
-Balıklarımız olmuş, dedi Ela gözleri parlayarak.
-Bu kadar sevindiğinize göre çok acıkmış olmalısınız, dedi Dağhan gülümseyerek.
-Aç bir kurt gibiyim. Hiç göstermiyor olabilirim ama ben çok yerim.
-Hiç göstermediğinizi söylemedim, dedi Dağhan. Ondan gelen bu beklenmedik sataşma Ela'yı heyecanlandırdı.
-Çok açık sözlüsünüz. Ben de size formda bir erkek olduğunuzu söyleyemeyeceğim, dedi neşeyle. Dağhan gülümsedi. Gülümserken gözlerinin içi gülüyordu.
-Bunu özlemişim, diye mırıldandı.
-Neyi, diye sordu Ela merakla.
-Birisiyle böyle şakalaşmayı, atışmayı.
-Eğer özlediyseniz ben size seve seve taş atarım. Sataşmayı çok severim, dedi Ela gülerek. İçinden ise adama acımıştı. Belli ki çok yalnızdı. Ve arkadaşım diyebileceği bile kimsesi yoktu. Yoksa böyle sataşmayı özlemezdi.
-Belli oluyor, dedi Dağhan gülümseyerek. Ve balık ekmeğinden koca bir ısırık aldı.
-Yavaş yiyin, kıtlıktan çıktığınızı düşüneceğim, dedi Ela.
-İnanın sizin ağzınız benimki kadar büyük olsaydı, belki de benden daha büyük bir yudum ısırmaya çalışırdınız ve ısırırdınız da. O kapasiteyi görüyorum sizde, dedi Dağhan. Ela gülümsedi ve ekmeğinden, onun inadına küçük bir ısırık aldı. Dağhan muzır bir gülümsemeyle onu izledi. Sonra:
-Lütfen utanmayın. İstediğiniz gibi yiyebilirsiniz. Özünüzü, sırf sizden o kapasiteyi bekledim diye kaybetmenizi istemem, dedi. Ela ona şöyle bir baktı. Bu adamla daha önce neden tanışmadığına hayıflandı. Kesinlikle çok güzel vakit geçirebilirdi daha önce de. Ama bunu şimdi de yapabilirlerdi. Bu adamla gerçekten iyi bir arkadaş olacaklarını hissediyordu. O kapasiteyi kendilerinde görüyordu. Kullandığı kelimeyi fark edince sırıttı Ela. Ve ekmeğinden yeni ve daha büyük bir ısırık aldı.
-Hah şöyle, dedi Dağhan alayla.
:Bg
