Dağhan araba gazına son gücüyle bastı. Şimdi araba uçuyordu resmen. Fakat arkalarındaki araba da inatçıydı. Diplerinden ayrılmıyordu bir türlü. Esma yanında sürekli ateş ederken Dağhan'ın yola konsantresi biraz bozulur gibi oldu ama çabuk toparlandı.
-Başını koru. Başını koru. Eğil. Görmeden sürmeye çalış, dedi Esma.
-Onu ben de biliyorum Esma. Ama önce boşluk bir araziye çıkmam lazım. Burada bu kadar çok ev varken, üstelik bu trafikte yapamam, dedi Dağhan. Kulağının kenarından bir kurşun vınlayıp geçti. Esma onun kafasını zorla aşşağıya itti. Sonra arkadaki arabaya ateş etmeye devam etti. Bu sırada Dağhan başını yeniden kaldırmıştı. Bir süre böyle can pazarında gittikten sonra bir inleme sesi geldi Dağhan'dan. Esma telaşla baktı ona. Şükür sadece kolundan vurulmuştu. Rahat bir nefes aldı.
-Lanet olsun. Şunu rahat bir araziye sür artık, diye bağırdı Dağhan'a.
-Deniyorum, diye bağırdı Dağhan da. Biraz daha yüklendi arabanın gazına. Bu sırada yanında Esma ateş etmeye devam ediyordu adamlara. Sonunda on dakika sonra açık bir alana girdiler. Dağhan eğildi ve sadece gaza basmaya, direksiyonu kontrolü altında -o şekilde eğilmişken- tutmaya çalıştı artık. Kendisi de tabancasını eline aldı. Arada kafasını çıkartıp ateş etmeye başladı. Esma onu yine aşşağıya itekledi.
-Sen sadece arabaya konsantre ol, dedi.
-Bana emir verme, diye bağırdı Dağhan. Sinirliydi. Zaten kolunun sızısı yeterince kötüydü.
-Şu işten bir sağ çıkalım ben göstereceğim sana emir vermeyi, diye bağırdı Esma da. Ve arkadaki arabaya ateş etmeye devam etti. Birazdan:
-Vurdum. Şoförün yanındakini hallettim, dedi sevinçle. Dağhan da sevinmişti bu işe. Yine arabanın gazına bastı. Kafasını çıkartıp nerede olduklarına baktı. Bir viraj gördü. O virajı en iyi şekilde alırsa adamı atlatabilirlerdi. Virajdan keskin bir dönüş yaptı. Esma üzerine yıkıldı.
-Napıyorsun, diye terslendi, üzerinden kalkarken.
-Halay çekiyorum Esma! Görmüyor musun adamı atlatmaya çalışıyorum, dedi Dağhan sinirle. Ama adamda birazdan döndü virajı. Gerçi onlar kadar hızlı olamadığı için aralarında biraz fark açılmıştı. Esma arka koltuğa eğildi. Taramalı tüfeğini aldı.
-Arabanın üstünü aç, dedi Dağhan'a.
-Ne yapacaksın?
-Soru sorma. Sonra anlarsın. Şimdi aç, dedi Esma. Dağhan arabanın üstünü açtı. Esma oradan yukarı çıktı. Ayağa kalktı ve arkadaki arabayı taramaya başladı. Bu sırada kurşun yedi kendisi de ama bu o kadar da önemli değildi. Arkadakini halletsin yeterdi. Ve başardı. Arkadaki arabadaki adamın kafası sarktı pencereden. Esma bir zafer çığlığı attı. Dağhan arabayı yavaşlattı ve en sonunda durdurdu.
-Esma, sana hayranım. Bu cesaretine, dedi Dağhan. Esma gülümsedi.
-Ama ya sana bir şey olsaydı. Ne yapardım ben o zaman. Nasıl buna cesaret edebildin? Ölebilirdin.
-Bazen bana böyle cesaretler geliyor işte aşkım. Sıkıştığım zamanlarda. Üstelik keskin bir nişancı olduğumu da hepimiz biliyoruz, dedi Esma. Dağhan güldü. Sonra birden ciddileşti.
-Bunlar da nereden çıktı şimdi? Bir fikrin var mı, diye sordu.
-Ben de bilmiyorum. İzimizi kaybettirdiğimizden emindim hâlbuki. Demek ki bulmuşlar. Üstelik bizi nasıl tanıdılar?
-Bilmiyorum, dedi Dağhan düşünceli bir sesle. Bunları atlatmışlardı ama gerisi gelecekti mutlaka. Madem onları tanıyorlardı artık ve yerlerini de biliyorlardı. Elbette devamı gelecekti.
-Şuna bak. Ne güzel bir gün geçirecektik. Neşeli neşeli dondurmamızı yedikten sonra şu başımıza gelene bak, dedi Esma.
-Allahtan dondurma yerken bulmadılar bizi. Yoksa o güzelim bedava dondurmam araya gidecek diye çok yanardım, diye şakaya vurdu Dağhan işi. Esma onun suratına bir tokat geçirdi.
-Maymun, dedi gülerek. Sonra kolunu tuttu.
-Kolunun durumu çok ciddi değil. Kurşun sıyırmış sanırım. Ben de girdi sanmıştım, dedi.
-Senin de omzuna gelmiş ama sıyırıp geçmemiş. Tanrım yeni görüyorum, ne aptalım, dedi Dağhan dehşetle.
-Sorun değil, dedi Esma umarsızca.
-Hemen, hemen tedaviye gidiyoruz, dedi Dağhan. Arabayı çalıştırıyordu ki, Esma onu durdurdu.
-Dur bir dakika. Deminki dehşet anında bile aklımda bunu yapmak vardı. Şuradan bir sağ çıkalım yapacağım diyordum, dedi Esma gülerek. Ve Dağhan'ın üzerine eğildi. Tutkuyla birleşti dudakları. Uzun uzun, birbirlerine ne zamandır hasretmişçesine öpüştüler.
-İşte bunu seviyorum, dedi Dağhan gülümseyerek. Ve yeniden birleşti dudakları.