Ela eve geldiğinde bambaşka duygular içerisindeydi. Aslında sapıkla konuşup içini rahatlatmış, onun kötü bir niyeti olmadığını öğrenip sevinmişti. Ama az da olsa hayal kırıklığına uğramıştı ve bunu kendisine bile itiraf etmekte zorlanıyordu. O adamın kendisine karşı bir şeyler hissettiği için ya da en azından görüntüsünü beğendiği için onu takip ettiğini düşünmüştü hep. Oysa şimdi sadece ölen kardeşine benzettiği için bu kadar ilgilendiğini öğreniyordu. Bu onu neden üzmüştü? Daha iyi değil miydi? Bir sapık belasından kurtulmuştu. Ama içindeki bu hayal kırıklığını atamıyordu işte.
Düşünmemeye çalışıp romanının başına geçti. Son kaldığı yere baktı. Esma en son üniversiteye başlamıştı ve Ahmet diye bir çocukla tanışmıştı. Eski günleri, Dağhan'ı tamamen unutmuş olmasına rağmen, eski günleri hatırlayamaması kafasını kurcalıyor, sorun yaratıyordu. Yine de fazla deşmeden, sorunsuz hayatında mutlu olmak istiyordu. Bu yüzden Ahmet'le takılmak hoşuna giderken, eski olayları hatırlamaya çalışmanın kimseye faydası olmayacağını düşünüyordu. "Neden bu kadar yakışıklı olmak zorundaki?" diye düşündü Esma içinden. Ahmet karşısında durmuş ona böylesine şahane gülümserken, başka bir şey düşünemiyordu. -Evet, hala cevap vermedin? Teklifimi kabul ediyor musun, diye sordu Ahmet. Esma yani yeni ismiyle Aslı onun bu söyleyiş tarzına bayılmıştı. Ahmet sadece sinemaya gitmeyi teklif etmişti ama soruş tarzından sanki çıkma teklifine bir cevap vermediği anlaşılıyor gibiydi Esma'nın. -Neden olmasın, dedi Esma gülümseyerek. Sonra ekledi: -Yapacak hiçbir şeyim yok zaten. Gerçi yapacak bir şeyi olsa da Ahmet için ertelerdi ya!" Ela burada durup gülümsedi. Sinan'la ilk tanıştıkları zamanlar aklına geldi. O flört devresinde onlarda böylelerdi. Aşkın başındaydılar ve her şey pespembe gözüküyordu. Sonrası mı? Sonra hala onu sevmeye devam etmişti Ela. Ama o eski heyecan var mıydı artık? Buna tereddütsüz hayır derdi. Şuanı, o ilk tanıştıkları günlerdeki heyecanla kıyaslayamazdı bile. Peki neden? Hep böyle mi olurdu, o ilk heyecan zamanla yok olur muydu, o heyecanı yok etmeden bir ilişkiye devam etmenin bir yolu yok muydu? Bunu başarabilen bir çift yok muydu? İçini çekti Ela. Varsa bile, Ela ile Sinan o şanslı çift değildiler. Burukça gülümsedi ve yazmaya devam etti.
Yine Sinan'ın gelmesine 2-3 saat kala yemek yapmaya koyuldu. Onun sevdiği yemeklerden yapmaya bayılıyordu. Sinan'ı mutlu etmek, onu da mutlu ediyordu. Belki ilk heyecan ölmüştü ama sevgi ölmemişti galiba, yoksa böylesine çabalamazdı onun için. Mantı yaptı bir güzel. Tabi iki saat hamur açıp, mantı şekli vermekle falan uğraşmadı. Onu yapsa canı çıkardı. Anca annesi yapardı onu. Şimdi kolayı çıkmıştı. Hazır mantılardan vardı evlerinde. Onları hazırladı. Onlar haşlanırken mantının sarımsaklı yoğurdunu ve sosunu hazırladı. Sonra da salata yaptı. Yanına da domates çorbası. Aslında domates çorbasını Sinan'dan çok Ela severdi, ama yemeklerin hepsini de Sinan için yapacak hali yoktu değil mi canım?
Yemekler hazır olduktan sonra bir koşu markete gitti. İçecek bir şeyler aldı. Mantının yanında içecek güzel oluyordu. Yemekler hazır olunca o da hazır olmaya gitti. Yemekten hemen sonra annesi gile giderlerdi büyük ihtimal. Sinan yine ne kadar uzun zamanda hazırlanıyorsun, diye söylenmesin diye şimdiden hazırlanmak en iyisiydi. Boğazlı tozpembe rengi kazağını giydi. Altına da beyaz kotunu. Aslında beyaz kotunu yazın giyerdi genellikle ama bugün giymek istemişti. Sonra birden aklına geldi ve üzerindeki her şeyi çıkardı. Önce duş almak istiyordu. Bir güzel temizlenmek. Nedense bugün çok mutluydu ve özel bir bakım istiyordu kendisine.
Öyle de yaptı. Bir güzel duşunu aldı, dalgalı saçlarını kuruladıktan sonra saçına fön çekti. Ve ayak parmaklarıyla el parmaklarına pembe renk oje sürdü. Onlar kururken aynada kendine şöyle bir baktı. Güzel bir kadındı. Herkes onu ne kadar beğendiğini söylerdi ama o bunları sadece iltifat olarak kabul eder ve teşekkür ederdi. Öyle olduğuna inandığından değil. Fakat bugün aynada kendisine bakarken, gerçekten güzel olduğunun bilincine o da vardı. Gülümsedi. Aynaya bakarken aklına geldi birden. Esma. Yani o kız. Demek birisine çok benziyordu. Esma denen birisine. Şimdi ölü olan birisine. Dağhan'ın kardeşine benziyordu ve Dağhan da onun için kendisini takip ediyordu. Adam için içi acıdı. Kardeşini ne kadar sevdiği anlaşılıyordu. Ve onu kaybetmişti. "Konuşmamız lazım. Lütfen beni bir dinleyin." Demişti Dağhan ilk konuştuklarında. Ela ise o kadar sinirliydi ki onu terslemiş ve polise vermekle tehdit etmişti. Ela o kadar sinirli davranmasına rağmen Dağhan hala: "Beni bir dinleseniz." Diye adeta yalvarmıştı. Ela'nın gözleri üzüntüyle doldu. Zavallı adam ne acılar çekiyordu ve birde Ela ona nasıl davranıyor, sapık yerine koyuyordu. "Her zaman fevri davranıyor, sonra pişman oluyorsun Ela. Buna bir son vermelisin artık." Diye kızdı kendi kendine. Sonra aklını dağıtmak için yeniden kıyafetlerini giymeye koyuldu. Makyajı en son, yemekten sonra yapacaktı, yoksa yemek yerken dağılırdı. Tam o sırada Sinan geldi.