15-Günümüz Daghan

5 1 0
                                    

Balık ekmeklerini bitirdikten sonra yürümeye başladılar boğaz kenarında. O kadar beklenmedik bir şeydi ki bu durum Dağhan için, hala Esmasıyla yürüdüğüne inanamıyordu. Ama buna biran önce alışması lazımdı yoksa bir türlü toparlanamayacak ve en sonunda mutlaka açık verip, Esma'nın bir şeyler anlamasına neden olacaktı ki, bunun olması da hiç iyi olmazdı. En azından Esma için iyi olmazdı.

-Sizi tanımak istiyorum. Adınızın Dağhan olduğundan başka bir şey bilmiyorum. Nelerden hoşlanırsınız? Nelerden nefret edersiniz? Korkularınız neler?

-Önce siz bahsetseniz?

-İlk ben sordum ama.

-Peki tamam. Hayvanlardan çok hoşlanırım. Özellikle kedi ve köpeklerden. Hatta benim bir köpeğim var.

-Ciddi olmazsınız. Onu görmeliyim. Ben köpeklere bayılırım, dedi Ela heyecanla. Dağhan ona gülümsedi. Az daha: "Biliyorum." Diyecekti, kendisini tuttu.

-Kurt köpeği benimki ama.

-Tanrım, kurt köpeği, bir kurt köpeği. Onu mutlaka görmeliyim.

-Kurt köpeğini görmek mi istiyorsunuz? Sonra korkmayın.

-Saçmalamayın. Ben kurt köpeği çok istemiştim ama annem aldırmamıştı çocukken. Doğal olarak, benle aynı boyutta bir şeyi evde istememişti. Ama hep içimde kalmıştır. Beni sadece süs köpeğini köpek diye sevenlerden sanmış olabilir misiniz, dedi Ela. Dağhan onun bu huyunun hiç değişmediğini görerek memnuniyetle ve biraz da hüzünle içini çekti. Esma Mongo için deli olurdu. Onu öyle severdi ki, Dağhan bazen köpeği kıskanırdı.

-Bilmem, sizi hiç tanımıyorum ki. Bunu düşünmemem için bir sebep yok. Kızlar genellikle sadece süs köpeğini sever.

-Artık düşünmeyin işte. Ben kurt köpeği için ölürüm. Sadece bir köpek cinsini sevmem. O da buldok. Ama korktuğumdan değil, sadece çok tipsiz bir hayvan, dedi Ela gülerek.

-Sanırım bana korkak olmadığınızı kanıtlamaya çalışıyorsunuz.

-Bunu kanıtlamaya ihtiyacım yok. Gazeteleri okuduysanız ne kadar cesur olduğumu zaten görmüşsünüzdür, dedi Ela havayla. İlk defa yaşadığı o korkunç olay hakkında birisine hava atıyordu ve bu da kendisini bir tuhaf hissettirdi.

-Evet okudum. Hatta çiçeğimi de yollamıştım, dedi Dağhan. Ela'nın gözleri irileşti birden. Heyecanla:

-O sendin değil mi? O isimsiz çiçekleri yollayan sendin, dedi.

-Evet. İsimsiz yollamak istemedim ama beni tanımıyordun ve isim yazsam bile kim olduğumu bilmeyecektin. Üstelik sapık olarak nitelediğin bir insanın çiçeklerini pek hoş karşılayacağını da sanmıyordum, dedi Dağhan. Bu arada bir şeyi fark etmişti, hiç izin almadan, işi resmiyete dökmeden, direkt senli konuşmaya başlamışlardı. "O sendin." Demişti Ela. Ve bu artık sizli konuşmayacaklarının bir göstergesiydi.

-Ama ben tahmin etmiştim. Başka kim isimsiz yollardı ki. Ve inanmayacaksın ama çok hoşuma gitmişti.

-Öyle mi, neden?

-Çünkü papatyalara da bayılırım. Yani en sevdiğim çiçektir. Ve senin bilmeden de olsa en sevdiğim çiçekleri göndermen çok hoşuma gitti. Nasıl becerdin peki?

-Neyi?

-Çiçekleri eve girdirmeyi?

-Hastanede sen uyurken, gizlice içeriye girdim ve koydum çiçeklerin arasına. Sen taburcu olduğunda da eve geldi o çiçekler seninle. Zor bir şey becermedim yani. Ama becermek demişken, hakikaten o adamların işini çok iyi becermişsin. Herkes yapamazdı.

-Farkındayım. Ama sen de nasıl yaptığımı soracaksan eğer inan ben de bilmiyorum.

-Bunu sormayacaktım. Çünkü tahminimce, o an da hayatta kalmak için gelen bir cesaretle yaptın bunu. Bana da bir kere olmuştu. Elime silah almış insan değilimdir. Ama kullanmak zorunda kaldığımda harikalar yaratmıştım, dedi Dağhan gülümseyerek.

-Gerçekten mi? Ne zaman?

-Bundan bahsetmek istemiyorum. Biraz acı veren bir hikâye.

-Anlıyorum. Peki sana bir şey sorabilir miyim? Neden Alper yapamadı ya da Nilay?

-Herkese olabilecek bir şey değil çünkü. Yani öyle olsaydı herkes kendini böyle delicesine savunur ve mafyaların işleri çok zorlaşırdı. Böyle delilikler anca senin gibiler için, dedi Dağhan gülümseyerek. Ela da gülümsedi.

-Ve senin için.

-Aynen. Biz farklıyız. Ayrı bir dünya olmalıydı bizim gibiler için.

-Abartmasak, dedi Ela. Sonra:

-Neyse hayvanlardan hoşlandığını söyledin. Peki ya başka? Ne yapmayı seversin mesela?

-Özellikle hoşlandığım bir şey yok yani ne olursa yaparım. Zevk alarak yaptığım bir şey yok yani.

-Hayattan zevk almayı bilmiyorsun o zaman.

-Olabilir. Eskiden çok güzel zevk alırdım ama Esma'yı kaybettikten sonra... Pek bir anlamı kalmadı.

-Eskiden ne yapardın?

-Maç yapardık Esmayla. Boş zamanımız oldukça değişik oyunlar da oynardık. Ama en çok maç. Futbol. Esma basketbol da severdi ama ben pek sevmezdim. Zorlardı bazen öyle oynardım.

-Şimdi bu dediklerini hiç yapmıyor musun?

-Hayır. Pek yaptığım söylenemez. Üstelik kimle yapacağım ki, dedi Dağhan buruk bir gülümsemeyle. Ela onun hiç arkadaşı olmadığını bir kez daha düşündü içi acıyarak. Ama neden yoktu ki? İlginç birine benziyordu ve her ne kadar şimdilik pek göstermese de, eğlenceli bir yanı vardı sanki. Bu yanı yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Ela ona niçin hiç arkadaşı olmadığını sorarak onu incitmek istemedi ve:

-Benimle yapabilirsin mesela, dedi gülümseyerek. Dağhan şaşkın şaşkın ona baktı.

-Ciddi misin?

-Neden olmasın. Hayatımda hiç futbol oynadığımı sanmıyorum. Yani o kayıp dört yılda oynadığımı varsaymazsak. Ve oynamayı çok isterim. Bana öğretmekten sıkılmazsın değil mi?

-İyi bir öğretmen değilimdir ama sıkılmam tabi ki. Yine de bu fikir...

-Biliyorum tuhaf. Otuz-otuz beş yaşlarında iki insanın çocuk gibi oyunlar oynaması. Ama zaten bu yanı beni teşvik ediyor ki. Bak hatta başka fikirlerim de var. Benim sevdiğim şeyleri de yaparız. Ben balık tutmayı, bowling oynamayı, bisiklet sürmeyi çok severim. Ama uzun zamandır ben de bunları yapamıyorum ve yapacak birini bulduğum için memnunum. Yaparsın değil mi?

-El-elbette yaparım. Yani sen eminsin?

-Eminim, dedim ya. Seninle iyi bir ikili olacağız gör bak. Hem ben madem Esma'ya bu kadar benziyorum, onunla yaptıklarını yeniden yapmak hoşuna gidecektir diye tahmin ediyorum, dedi Ela gülümseyerek. Dağhan ona gülümseyerek baktı. Esma ile yeniden vakit geçirmek, eğlenmek, üstelik sık sık bir araya gelecek olmak. Bu muhteşemdi. Ve bu teklifler hep Esma'dan çıkıyordu ki, bu daha da muhteşemdi. Her ne kadar Esma bunu arkadaşça önerse de Dağhan'a bu da yeterdi.

-Tamam. Peki, dediğin gibi olsun, dedi neşeyle.

Geçmişin ArdındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin