Esma sabah uyandığında kendisini harika hissediyordu. Neden böyle hissettiği hakkında hiçbir fikri yoktu ama kana kana uyumuş, ömründe hiç bu kadar rahat ve huzurlu bir uyku çekmemişti. Çok güven verici bir yerlerdeydi sanki uykusunda. Birisi onu kollarıyla sarıp sarmalıyor, Esma o sarıldıkça ona daha da yaklaşıyor, o kollar arasında olmak için ömrünü verebileceğini düşünüyordu. O kadar ki tatlı geliyordu bulunduğu pozisyon. Hiç bitmesin istiyordu bu rüya ve uyuyor da uyuyordu huzurla.
-Günaydın uykucu, diyen Dağhan'ın sesini duydu, birden irkildi. Yatağındaki battaniyeler içinde daha da büzüştü. Onlara iyice sarındı. Ama biryandan da Dağhan'ı görmek nefes alıp verişini hızlandırmıştı, bunu inkar etmeye gerek yoktu. Bu çocuk gece onda mı kalmıştı bu arada?!
-Günaydın, senin ne işin var burada, diye sordu. Dağhan ona hain bir gülümsemeyle baktı.
-Bak yine aynı şeyi yapıyorsun. Gece melekler kadar masum oluyorsun ama sabahında sana tecavüz ettiğimi falan düşünüp canavara dönüşüyorsun. Gece kollarımda uyurken hiç de rahatsız değildin, sormuyordun ne işin var diye, dedi. Esma birden kıpkırmızı kesildi. Yani o rüya gerçek miydi? O halde o okşayışlar, yanaklarından ve saçlarından alınan o öpücükler... Hepsi gerçek miydi? Aman Allah'ım!
-O sen miydin, diye sordu mırıldanarak. Utançtan sesi kısık çıkmıştı. Dağhan'sa birden sertleşerek:
-Sen kim sanmıştın, diye sordu. Esma afalladı ama yine de soruyu cevapladı.
-Ben, ben kimse sanmadım. Sadece birisinin kollarında uyduğumu, başımı birisine dayadığımı ve bunun beni çok mutlu ettiğini hatırlıyorum. Hayatımda bu kadar rahat da uyumamıştım ama bunun sadece rüya olduğunu düşünüyordum. Yani bütün o olanlar gerçek miydi? İnanamıyorum, dedi. Dağhan anında yumuşadı. Bakışlarına sevgi dolu bir gülümseme yerleşti.
-Evet bendim, dedi yumuşak bir sesle. Esma biraz daha kızarabileceğini düşünemiyordu. Utançla yatağına biraz daha gömüldü. Dağhan ona yaklaşınca gerildi.
-Hadi ama, uyku sersemi yaptığın şeyler için pişmanlık mı duyuyorsun yani, dedi neşeyle.
-Uyku sersemi yapılan şeyler için genellikle pişmanlık duyulur, dedi Esma sinirle. Dağhan sırıttı.
-Biz o kadar da pişmanlık duyulacak bir şey yapmadık. Gerçi isteseydin onu da yapardım ama, dedi. Esma bir yastık fırlatacak olunca, elini hemen kendini savunmak için siper etti ve:
-Şaka, sadece şaka, dedi panikle.
-Benimle uğraşma Dağhan Yıldızer. Çek git, dedi Esma ve yastığı hafifçe ona doğru fırlattı. Dağhan yastığı kolaylıkla tuttu.
-Çok konuşma da, kahvaltı hazırla hadi. Açlıktan ölüyorum, dedi. Esma ona inanmaz gözlerle baktı. Dağhan onun bu bakışlarına dayanamayıp güldü.
-Ne yani, misafirin değil miyim, bir de kahvaltıyı ben hazırlayayım istersen, dedi.
-Sanki ben dedim gece yatıya kal diye. Yüzsüz yüzsüz kalmış bir de benden hizmet bekliyor, dedi Esma.
-Kalbimi kırıyorsun ama. Sana o kadar yastık görevi gördük, dedi Dağhan gülerek. Esma yeniden kızardı.
-Şunu hatırlatıp durma Allah'ın cezası, dedi.
-Sabahları hep böyle agresif misindir yoksa bu bugüne ve bana mı denk geldi?
-Hayır, sadece bugün ve sana özel, dedi Esma alayla.
-Teşekkür ederim. Bana özel davranışlarının olması gururumu okşuyor, dedi Dağhan ve odadan çıkıp mutfağa yöneldi. Esma da kızgın bakışlarla banyoya gidip yüzünü yıkadıktan sonra yanına geldi. Ne Esma, Ne Dağhan tek başına hazırladı kahvaltıyı. Birlikte hazırladılar anlaşmış gibi ve böylesi Esma itiraf etmek istemese de çok ama çok keyifliydi. Kahvaltıyı hazırlarken birbirlerine sataşıyorlar, birisi diğerine zeytin tanesi atarken, diğeri kafasına tuz serpiyordu. Kahvaltı hazırlamaktan çok, eğlenmişlerdi yani.
-Çaydan zehirlenmem umarım. İçine bilmediğim bir şeyler koymadın değil mi, diye sordu Dağhan. Esma ona alayla baktı.
-Bilmem. Denemeden öğrenemezsin değil mi, dedi. Dağhan mahsustan bardağındaki çaya kuşkuyla baktı ama sonra içmeye karar verdi. Çayından sesli bir yudum aldı.
-İğrenç, diye söylendi Esma peyniri ekmeğinin arasına koyarken. Dağhan bir kere daha höpürtedetti çayı. Esma onun inadına böyle davrandığını anladı ve sesini çıkartmadı. Dağhan bir daha höpürdeterek içti. Esma içinden küfretti ama sesini çıkartmadı. Dağhan bu sefer çayının kaşığını bardağa sesli sesli vurarak şekerini karıştırır gibi yaptı ve yine aynı şekilde çayından bir yudum aldı. Esma çatalını birden masaya hızlıca çarptı. Bardağı olduğu yerde zangırdadı.
-Allah seni damarıma bas, bana bela ol diye yaratmış, diye bağırdı. Dağhan bir kahkaha attı bunun üzerine.
Kahvaltıdan sonra araştırmaya devam ettiler. İş yerinde de araştırma yapabilirlerdi ama onlar kendilerini çok kaptırmışlardı ve burada bakıyorlardı adama. Epey bir araştırmadan sonra, yani yaklaşık iki saatlik bir araştırmadan sonra Esma sevinçle Dağhan'ın kolunu sıktı. Dağhan'ın bu hareketle vücudu ürperdi.
-Dağhan bulduk. Bak bu adam'ın çalıştığı yer hakkında bilgiler değil mi bunlar. Bu adamın iş yeri. Oraya gidip o adamdan yerini öğrenebiliriz, dedi rahatlayarak. Dağhan onun kadar emin değildi.
-Adamı bulduk ama senin yerinde olsam adamın bize Hakkı Bey'in yerini söyleyeceğinden bu kadar emin olmazdım, dedi.
-O zaman biz de o konuşana kadar elimizden geleni yaparız. Hiç olmadı söylemezse, ondan gizli bir araştırma yaparız. Bulacağımızdan eminim. Bu adamın yerini bulduk ya, artık çok daha umutluyum. Biz Esma ve Dağhan'ız, bizden hiçbir şey kaçmaz, dedi Esma keyifle. Dağhan ona şöyle bir baktı gülümseyerek. O kadar keyifli görünüyordu ki, onun keyfini bozmamak için hiçbir şey demedi. Üstelik adlarını yan yana getirmesi ve biz diye bahsetmesi de çok hoşuna gitmişti.
-Hadi artık sünepe. Yeni görevler bizi bekler, dedi Esma enerji dolu bir sesle.
����0(���
