-Esma bunu tartışmayalım bile, dedi Dağhan sert bir sesle. Valizine son eşyalarını yerleştiriyordu. Oldukça sinirli gözüküyor, eşyaları fırlatır gibi atıyordu valize. Esma da sinirliydi ama, o yüzden Dağhan'ın şuandaki siniri umrunda bile değildi.
-Niyeymiş? Benim senden farkım ne? Ben de bu teşkilat için çalışan bir eleman değil miyim, diye sordu.
-Esma beni deli etme. Gelmeyeceksin diyorum. Buna izin vermiyorum.
-Acaba kim senden izin alıyor çok merak ediyorum!
-Neden inat ediyorsun? Bırak da bu göreve tek gideyim. Söz bir dahakine birlikte gideriz.
-Asıl sen neden inat ediyorsun? Bu da her zamanki görevlerden biri değil mi? Benim de gelmem bu yüzden çok doğal değil mi? Neden korkuyorsun? Yoksa bu görev farklı mı? Çok, çok daha tehlikeli mi, diye sordu Esma korkuyla. Kendisi için değil, daha çok Dağhan için korkmuştu.
-Sen gerizekalı mısın? Tehlikeli bir görev olsa senden neden saklayayım Esma? Sen benim sevgilimsin. Her şeyi söylerim sana. Sadece gidip geleceğim işte.
-Sevgiliden ayrı, ekip olduğumuzu sanıyordum. Ben neden gelemiyorum?
-Gelmiyorsun işte. O kadar. Son sözümü söyledim.
-Geliyorum. Ben de son sözümü söyledim.
-Gelmiyorsun!
-Geliyorum. Eğer beni yanında götürmezsen, şefin yanına gidip ortağımın beni yanında istemediğini söyleyeceğim. O zaman mecbur beni de götürmek zorunda kalac...
-Esma sakın! Bunu sakın yapma. Çok ciddiyim.
-Sen böyle ısrarla benim gelmemi istemiyorsan, demek ki bu görev çok tehlikeli. Yoksa benim gelmemde bir sakınca görmezdin.
-Yok öyle bir şey.
-Var. Sen benim gelmeme izin vermiyor olabilirsin ama ben de senin yalnız gitmene izin veremem. Bunu aklından çıkar. Asla tek başına gitmeyeceksin bu göreve.
-Esma saçm...
-Dağhan beni anlasana. Bu görevin çok tehlikeli olduğunu fark ediyorum. Göz göre göre seni ölüme yollayamam. Seni tek göndermek bu demek çünkü. Bunu yapamam. Seni belki de son kez göreceğimi düşünerek arkada kalamam, dedi Esma çaresizce. Bunu düşünmek bile korkunçtu, Dağhan'a bir şey olursa Esma da ölürdü. Dağhan birden ona sımsıkı sarıldı.
-Seni çok seviyorum sevgilim. Ve sana söz veriyorum. Bana hiçbir şey olmadan döneceğim. Seni böyle severken, geri dönmemezlik yapamam.
-Bu sözüne güvenemem. Ben de seninle gelmek zorundayım. Nolur senle gelmeme izin ver, dedi Esma ona daha da sıkı sarılarak.
-Hayır, dedi Dağhan katı bir sesle. Esma birden onu itekledi. Suratına sert bir tokat geçirdi.
-Aptal, aptalsın sen, diye bağardı öfkeyle.
-Esma...
-Git öl o zaman. Hadi durma. Canın cehenneme beyinsiz!
-Esma nolur böyle davranma, dedi Dağhan.
-Ya nasıl davranayım? Sevgilim tehlikeli bir göreve tek başına gitmek isterken daha farklı bir şekilde davranamıyorum kusura bakma, diye bağardı Esma yine. Bir süre sessizce birbirlerine baktılar. İkisinin de gözlerinden sonsuz bir acı okunuyordu. İkisi de öfkeliydiler ama acıları daha ağır basıyordu. Bu görev yüzünden birbirlerini kaybederlerse nolcaktı?
Her şey çok iyiydi aslında. Dağhan'la Esma Ahmet İris'in işini bitirdikten sonra Dağhan'ın evine gitmişlerdi. Orada tutkuyla sevişmişlerdi, aşkın belki de en doruklarına çıkmışlar, sonra da birbirlerinin kollarında uyuya kalmışlardı. Sonra sabah Esma Dağhan'ın birileriyle telefonda konuşma seslerini duyarak yeni güne başlamıştı. Dağhan çok ciddi görünüyordu konuşurken. Hatta endişeli. Telefon görüşmesi bittiğinde Esma onun şefle konuştuğunu öğrenmiş, ama yeni görevin ne olduğunu Dağhan'dan öğrenememişti. Çünkü Dağhan onun gelmesini istemiyordu. Kavgaları böyle başlamıştı işte. Ve son yarım saattir kavga ediyorlardı.
-Esma seni ne kadar sevdiğim hakkında bir fikrin var mı, diye sordu Dağhan yavaşça. Bu sözler Esma'nın içini ısıtsa da geri adım atmadı.
-Eğer beni seviyorsan, senin yanında gelmeme izin ver.
-Olmaz diyorum. Anla artık, olmaz!
-Neden? Bana nedenini söyle.
-Bir nedeni yok. Gelmeni istemiyorum. Bir göreve de tek gitmek istiyorum. Başka bir nedeni yok.
-Var. Allah'ın belası bu görevin sonunda belki de ölüm var. Ve sen bu yüzden benim gelmemi istemiyorsun.
-Esma saçmalıyorsun. Öyle bir şey yok diyorum.
-Pekâlâ. Git. Durma git. Döndüğünde beni bulamazsan şaşırma ama.
-Esma, dedi afallamış bir halde Dağhan.
-Bu kadar söylüyorum, dedi Esma buz gibi bir sesle. Ama içi yanıyordu aslında.
-Bunu yapamazsın, dedi Dağhan kuru bir sesle.
-Öyle bir yaparım ki şaşar kalırsın.
-Beni tehdit etme Esma Kılıçdar.
-Eğer seni tehdit ediyor olsaydım bunu anlardın Dağhan Yıldızer. Bu tehdit değil. Geri döndüğünde olacaklar, dedi Esma. Aslında tehditti cidden. Dağhan'ı bırakmak hayatta en son isteyeceği şeydi. Ama Dağhan'ın onu da yanında götürmesi için bu tehditten başka başvurabileceği hiçbir şey yoktu. Dağhan onun yüzüne uzun uzun, büyük bir acıyla baktı. Sanki başka çaresi yokmuş, Esma'nın onu anlaması gerekiyormuş gibi yalvarır gibi bakıyordu aynı zamanda.
-Pekâlâ, dedi sonunda güçlükle. Ve hazırladığı küçük valizin fermuarını kapatıp ağır ağır odadan çıktı. Esma kaskatı öylece kaldı. Olana inanamıyordu. Tehdidi Dağhan'ın üzerinde hiçbir işe yaramamıştı. Birazcık bile. Bu göreve yalnız gitmek Esmadan ayrılacak kadar önemli miydi yani? Acıyla yutkundu. Eğer ağlamayı seven bir insan olsaydı şimdiye hıçkırıklara boğulmuştu. Ama o gözyaşlarını daima içine akıtmıştı. Şimdi de öyle olmuştu. "Ayrılmadık. Sadece blöf yapıyor. Birazdan geri dönecek. Ve birlikte gidelim diye bana yalvaracak." Diye teselli etmeye çalıştı kendisini. Ama o geri dönüş hiç olmadı. Acı Esma'nın içini asit gibi yaktı. Ama o yine de ağlamadı.
