4-Günümüz Ela

13 1 0
                                    

Ela çorbayı karıştırırken biryandan da diğer yemeğin tarifine bakıyordu yemek kitabından. "İki baş soğanı doğra. Sonra tavada pembeleşinceye kadar kavur. İçine doğradığın küp küp domatesleri kat. Sos hazır olurken... hımm..." tarifi okumaya devam ediyordu, dalgın dalgın çorbayı karıştırırken. Bu akşam değişik bir yemek yapmak istiyordu. İkisi içinde değişiklik olurdu. Bugün Engin'le konuştuktan sonra kafası zaten karışmıştı, Sinan'a iyi bir şeyler yapmak, onu mutlu etmek istiyordu. Onun mutlu olduğunu görünce belki bu hissettiği suçluluk duygusundan biraz olsun kurtulabilirdi. Aslında suçluluk duyması için bir sebep yoktu çünkü onu Dağhan'la aldatıyor falan değildi. Öte yandan Dağhan yüzünden kafasının karışmış olması bile suçlu hissetmesi için yeter de artardı bile.

Çorbanın altını kıstı ve soğanları çıkartıp soymaya başladı. Tam soyma işlemi yeni bitmişti ki telefonu çaldı. İçinden söylendi. Zaten ne zaman önemli bir işi olsa telefonu çalardı, ya da kapı. Arayana baktı. Dağhan'dı. İçine tarif edemeyeceği, garip bir mutluluk yerleşti. O onu aramayı düşünüyordu ama yemeği hazırladıktan sonra ve belki de biraz roman yazdıktan sonra. Ama ilk onun araması iyi olmuştu.

-Efendim Dağhan?

-Selam Ela nasılsın?

-İyiyim. Yemek tarifinden yemek öğrenmekle meşgulüm, dedi Ela gülerek.

-Önemli bir hazırlık var sanırım. Davet falan mı vereceksin?

-Hayır. Sadece yeni yemekler öğrenmek hoşuma gider diye düşündüm. Bir de Sinan değişik yemekler denesin, bakalım tepkisi ne olacak diye düşündüm.

-Ne yapıyorsun?

-İtalyan usulü tavuk bonfile diye bir şey.

-Diye bir şey? Sen daha adını yeni öğrenmişin, o yemekten ne hayır gelir.

-Bana bak, sataşma bana. Vallaha sana yemeklerimden hiç yedirmem. Onların tadını ömrün boyunca bilemezsin.

-Ben bu cezayı hak edecek ne yaptım sana? Eğer senin yemeklerinden yiyemezsem amansız bir hastalığın pençesinde kıvrana kıvrana öleceğimi sen de biliyorsun. Ben bu kadar kötü müyüm?

-Benimle dalga geçtiğine göre Aidsle bile ölsen sana müstahak, dedi Ela. Bu adam bunu hep başarıyordu. Ela'yı ne olursa olsun neşelendiriyordu.

-Tamam tamam, seninle yarışılmaz. Çenene verdiğin enerjiyi yemeklerine de veriyorsan, harika olduklarından eminim.

-Hah şöyle, yola gel.

-Yine de bunu söyledim diye affedileceksem ve yemeğinden yemeye hakkım olacaksa, ben kötü çocuk olmaya razıyım. Yeter ki zehirlenmeyeyim.

-Ya Dağhan! Vallaha bak gelip kendi ellerimle zehirleyeceğim seni.

-Tamam neyse, bak ben sana ne diyeceğim. Yarın görüşmek ister misin? Ya-yani meşgul değilsen, eğer görüşmek istersen... şey yani...

-İsterim.

-Biliyorum, başıma bela oldun iyice. İyiki arkadaş olmak istedim diyeceksin ama...

-Dağhan istiyorum.

-Eğer istemezsen ben anlarım. Zaten işlerin başından aşkın. Gazetedir, yazdığın romanlardır, sonra ev hanımlığı üstüne üstlük.

-Dağhan!!! Beni dinliyor musun? İstiyorum. Seninle yarın görüşmeyi istiyorum. Hatta sen aramasan ben seni arayacaktım. Gerçekten, seninle görüşmek bana iyi gelecek, dedi Ela.

Geçmişin ArdındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin