Ela sıkıntıdan patlıyordu. Tanrım, bu ortamdan daha sıkıcı bir yer olamazdı. Sadece sıkıntı olsa yine iyi, birde gerilim hakimdi bulundukları yere. Ve Ela bunların hiçbirine kendisinin neden olmadığına yemin edebilirdi rahatlıkla. Bunların tek kaynağı kaynanası olacak o... neyse terbiyesini bozmaya gerek yoktu!!!
-Çocuk hala düşünmüyorsunuz sanırım yavrum, dedi yemekten sonra Esra hanım yani Sinan'ın annesi.
-Daha evleneli üç yıl bile olmadı anneciğim. O yüzden hala düşünmüyoruz doğru, dedi Ela da. Esra ona gülümsemeden baktı uzun uzun.
-Oğlum sen de böyle düşünüyor olamazsın değil mi, diye sordu.
-Bu bizim ortak kararımız anne. Yani ikimizde çalışıyoruz ve işlerimiz yoğun. Birde çocuk derdiyle uğraşamayız, dedi Sinan. "Ohh, bu da sana kapak olsun." Dedi Ela içinden keyifle. Aslında kaynanasıyla bu durumda olabilecekleri hiç aklına gelmemişti ilk başta Ela'nın. O tamamen seveceği konusu üzerinde yoğunlaşmıştı. Ama Esra Hanım tanıştıkları ilk günden daha ona buzdan bir kraliçe gibi davranınca, Ela'nın da kaynanasını sevme konusunda kurduğu tüm iyi hayaller suya düşmüştü. Niye anlamıyordu, neden kaynanası onu sevmemişti? Ela ile ilk günden alıp veremediği neydi?
-Sen böyle düşünmezdin oğlum. Çocukları çok severdin. Ne oldu sana anlamıyorum, dedi Esra hanım manalı bir sesle. Ela sinirlendiğini hissetti.
-Oğlunuzu çocuklardan benim mi soğuttuğumu ima ediyorsunuz, diye sordu sertçe.
-Nasıl anlamak istersen kızım, dedi kadın rahat bir sesle.
-Anne ben de çocukları çok severim. Siz buna inanmak istemeseniz de. Ama şuanda gerekten bizim için uygun olmadığını düşünüyoruz. Ve Sinan'ın da dediği gibi ikimiz de çok yoğunuz.
-Hikâye yazmak gerçekten de çok yoğun olmalı, dedi Esra hanım alayla.
-Şimdi de benim işime mi taktınız? İşime laf söylemenize müsaade edemem.
-Laf söylemiyorum ki, sadece gerçekleri dile getiriyorum. Hikâye yazmakta ne varmış. Gören çok önemli bir işte çalıştığını düşünecek, dedi Esra hanım. Ela öfkeyle nefesini içine çekerken Sinan onun elini sevgiyle sıktı, "Sakin ol." Dercesine. Kayın babası Derviş Bey ise:
-Tamam hanım uzatma artık, diye karısını uyardı.
Akşam böyle gergin konuşmalar içinde devam etti. Bu konudan sonra pek çok defa daha sataştı, laf soktu Ela'ya Esra hanım. Onun sinirlenip kızması için elinden geleni yaptı. Onu kızdırmakla uğraşmadığı zamanlarda ise onu görmezden gelip oğluyla sohbet etti. Bunun Sinan'ın tek çocuk olmasından kaynaklandığını düşünüyordu Ela bazen. Sinan ailesinin biriciğiydi ve Ela ona sahip olmuş, ailesinin elinden almıştı. Bu yüzden annesinin Ela'yı kıskanması olasıydı. Fakat bu çok saçmaydı böyle olsa bile. Yani Sinan er ya da geç evlenip gitmeyecek miydi? Ela olmasa başkasını seçecekti mutlaka. Esra Hanım ona da böyle davranacaktı şüphesiz, Ela'ya davrandığı gibi.
Akşam eve geldiklerinde, hem fiziken hem manen çökmüş hissediyordu kendisini Ela. İyi ki hikâyesini gündüzden yazmıştı. Yoksa bu haliyle hayatta güzel bir hikâye çıkartamazdı. Bırakın güzel hikâyeyi, hikâye bile çıkartamazdı hatta! Sinan roman okuyacağını söyleyince, Ela da hemen yatmak istediğini söyledi ve doğruca yatak odasına gitti. Kafasını vurur vurmaz da uyudu. Yine o korkunç rüyalarından biri bekliyordu onu. Ama bu sefer her zamanki çığlıklardan hariç, farklı bir şeyler vardı. Görüntü aynıydı. Yine mağara gibi garip bir yerdeydi gördüğü insanlar. Hiçbir zaman onların yüzünü görmeyi başaramayacaktı sanırım.
Birisinin yüzüne darbe üstüne darbe vuruluyordu. Daha çok kulağına. Öyle sert yumruklar atılıyordu ki, adamın kulağı kan içinde kalıyordu. Ama adamdan hafif bir inilti çıkıyor, gerçek acısını her nedense saklamaya çalışıyordu. Onun her darbeden sonra nasıl acı çektiğini nasıl oluyorsa biliyordu Ela ve ona vuruldukça onun canı yanıyordu. O kadar büyük bir ıstıraptı ki adamın acısı. Adamın çaprazında oturan ve yüzü net olmayan kız da Ela ile aynı durumdaydı şüphesiz. Adamın nasıl acı çektiğinin farkındaydı ve sanki ona vuruluyormuş gibi her defasında korkunç bir acıyla çığlık atıyor ve yalvarıyordu.
-Nolur, nolur, yalvarıyorum yeter artık. Bırakın onu nolur. Ona yapmayın, ne yapacaksanız bana yapın. Onun bir suçu yok nolur, diye yalvarıyordu kız çaresizce.
-Kes sesini. Sana da sıra gelecek orospu! Merak etme, diye bağırıyordu vuran adam sertçe. Ve eli kolu bağlı adamı dövmeye devam ediyordu.
-Hayır, yeter. Kulağı, kulağına daha fazla vurmayın. Yalvarıyorum. Kan, kan geliyor lütfen, diye yalvarmaya devam ediyordu kız. Ama onu dinlemiyorlardı tabi. Adamı dövmeye devam ettikçe kızın çığlıkları da yükseliyordu. Ve yalvarmaları da. Onunla birlikte Ela da çığlık atıyordu. Tanık olduğu bu sahne o kadar feciydi ki. Dehşet ve çığlıktan soluk soluğa kalmıştı.
-Yalvarma şunlara, diyordu dayak yiyen adam güçlükle. Ve bir darbe daha yiyince acı bir inleme daha çıkıyordu dudaklarından. Kız yine bir çığlık atıyordu.
-Ben iyiyim sevgilim, yemin ederim, diyordu adam yine. Ama sesi deminkinden daha güç çıkıyordu. Döven adam suratına bu sefer sert bir tekme geçiriyordu ayağıyla. Bu sefer kız kafayı yiyecek gibi oluyordu. Öyle bir çığlık atıyordu ki. Tabi Ela da onunla birlikte.
-Ela, ELA, diye omzunu sarsan Sinan'ın sesiyle kendisine geldi Ela. Hala soluk soluğaydı.
-Neredeyim ben, diye saçmaladı. Sinan birden sımsıkı sarıldı ona.
-Evindesin. Güvendesin tatlım, dedi Sinan. Ela'nın kendisine gelmesi zaman aldı. Soluğu düzene girene kadar bir süre öylece Sinan'a sarılı kaldı. Sonra biraz toparlanınca:
-Noldu aşkım? Yine o rüyalardan gördün değil mi, diye sordu Sinan endişeyle.
-Çok korkunçtu Sinan. Öyle korkunçtu ki. Adamın kulağı, kulağı...
-Nolmuş kulağına?
-Mahvettiler. Adamın yüzüne öyle vuruyorlardı ki. Özellikle de kulağına öyle darbeler geliyordu ki. Kan içinde kaldı yüzü ve kulağı. O kadar korkunçtu ki. Adam nasıl acı çekiyordu. Ama belli etmemeye çalışıyordu. Hissettim, acısını taa içimde hissettim, dedi Ela üzüntüyle. Sanki şuanda ağlayacak gibi olmuştu. Sanki o adama vuruldukça canından can gitmişti. Sinan gerilmişti ama Ela yaşadığı dehşet yüzünden fark edemedi bunu .
-Geçti artık. Bak hepsi bir rüyaydı.
-Ne zamana kadar göreceğim bu rüyaları Sinan? Neden görüyorum? Neden benim yakamı bırakmıyorlar, diye sordu Ela çaresizce. Sinan içini çekti.
-Bilmiyorum. Yaklaşık bir aydır görmüyordun. Ben de bittiğini düşünüp seviniyordum. Psikologa gitmemizi ister misin?
-Ben deli değilim.
-Deli olmadığını biliyorum. Psikologa deliler gitmez. Bunu sen de biliyorsun. Ama bu rüyalar seni çok kötü etkiliyor. Belki psikologda bir çaresini buluruz.
-İstemiyorum. Çok daha kötü olursa, daha sıklaşırsa giderim. Ama şimdi istemiyorum, dedi Ela kararlı bir sesle. Sonra biraz daha konuşup yattılar. Bu gece uyumaya korkuyordu Ela. Bu rüyaları gördüğü zaman hep böyle olurdu. O geceyi zor geçirir, sabahı zor ederdi. O çığlıklar bir türlü kulağından gitmezdi. Bu rüyaları daha doğrusu kâbusları ne zaman görmeye başladığını hatırlamıyordu bile. Tek bildiği, uzun zamandır yakasını bırakmadıkları, bir türlü rahat vermedikleriydi. Neden, neden görüyordu bu rüyaları? Bu çığlıklar ne demekti? Neden sürekli aynı kişilerin çığlıklarını duyuyordu ve neden onların yüzünü bir türlü göremiyordu. Hep bir bulanıklık oluyordu yüzlerinde. Tamam, yüzlerini görüyordu ama net değildi, kim olduklarını bir türlü çıkaramıyordu. Bir of çekti ve yan döndü. Bu gece uyku haramdı. Sinan'a baktı. Çoktan horlamaya başlamıştı bile!
J�ń�:�wSCg
