Ela sabah gazete binasının önünde Dağhan'ı beklerken heyecanlandığını hissediyordu. Bugün neler yapacaklardı kim bilir. Bilmediği bir insanla vakit geçirme ve onu çözmeye çalışma işi onu heyecanlandırıyordu aslında. Ve yeni bir spor dalı öğrenecek olmak. Futbolla yakından uzaktan bir ilişkisi yoktu. Daha topa nasıl vurulur onu bile bilmiyordu. Sinan akşamları maç falan izlerdi ama Ela o maç izlemeye başladığı zaman çalışma odasına çekilir ve hikâyesini yazardı. Ama bugün hayatında bir ilk gerçekleşecekti ve futbolu da öğrenecekti. Tabi öğrenebilirse! Gerçi içinden bir ses onun bu işi kolay çözeceğini söylüyordu ama...
Dağhan yaklaşık on dakika sonra göründü. Ela'yı gördüğünde onun gözlerinin parladığına yemin edebilirdi Ela. Demek ki kardeş sevgisi böyle bir şeydi. Gerçi onun da ablası vardı ama böylesine yoğun sevmemişti ablasını ya da böylesine yoğun sevilmemişti. Dağhan'ın gözlerindeki parıltı, Ela'nın yanına gelince yerini hafif bir suçluluk ifadesine bıraktı.
-Affedersin. Seni beklettim. Ama yengemle kızını sinemaya bıraktım da. Kusura bakma, dedi.
-Önemli değil. Onlar şuanda daha önemli, dedi Ela gülümseyerek. Sonra Dağhan'la tokalaştı. Bugün de korktuğu başına gelmedi. Yani Dağhan'la ne zaman temas halinde olsa, oluşan o tuhaf etkileşim olmamıştı. Rahatladı.
-Hadi gidelim mi?
-Nereye gideceğiz?
-Bildiğim güzel bir saha var. Yani orijinal saha değil ama eskiden arkadaşlarla sık sık oraya maç yapmaya giderdik. Toprak saha.
-Benim için sorun yok, dedi Ela. Ve biraz çekinerek de olsa Dağhan'ın arabasına bindi. Dağhan da şoför koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. Ela arabayı inceledi giderlerken. Çok rahat ve havalı bir arabaydı. Konforluydu. Gittiklerini hissetmiyordu bile Ela. Yağ gibi kayıyordu araba yolda.
-Araban harika. Sen ne iş yapıyorsun? Bayağı iyi maaş alıyorsun sanırım, dedi Ela kendini tutamayarak. Söylediğinin ayıp olduğunu, hele de daha yeni tanıdığı birine söylenmeyeceğini o da çok iyi biliyordu ama elinden gelen bir şey yoktu. Bazı insanlara özellikle böyle patavatsız davranıyordu. Normalde kibar davranmayı çok iyi bilirdi. Ama patavatsız, doğal davranmaktan hoşlandığı birkaç insana da hiç acımazdı, düşüncelerini anında söylerdi. Bunlardan birisi Engin, bir diğeri Nilay'dı. Ablasına bile daha nazik olmaya çalışırdı. Ama bunlara patavatsızdı. Bu gruba, garipti ama Dağhan da dahil olmuştu hemen. Dağhan onun lafını ayıplamadı ama. Aksine, ondan böyle sorular duymaya alışıkmış gibi gülümsedi.
-Ben şuanda çalışmıyorum. Ama babadan zenginim, dedi.
-Çok şanslısın. Bizimkiler züğürt takımından, dedi Esma gülerek. Dağhan da güldü.
-Aslında hiç şanslı değilim biliyor musun? Para her mutluluğu getirmiyor. Her istediğine parayla kavuşamıyorsun maalesef, derken Ela'ya bakan gözlerinde acı vardı Dağhan'ın. Bu bakış ve bu sözler Ela'yı derinden etkiledi nedense. Yüreği burkuldu. Bu adamın derdi tam olarak neydi bilmiyordu ama çok acı çektiği belliydi.
-Haklısın, dedi sadece.
Saha gerçekten de topraktandı. Toprak saha deyince gerçek toprak olduğu için değil, adı öyle konduğu için toprak saha dedi sanmıştı Dağhan'ı. Hâlbuki şimdi öyle olmadığını görüyordu. Futboldan anladığı buydu işte. Bir avuç rezalet! Dağhan arabanın arka tarafından bir futbol topu çıkardı. Ela beklenti ve heyecan içinde ona baktı.
-Hazırsan başlayalım, dedi Dağhan gülümseyerek.
-Başlayalım. Ama bak seni şimdiden uyarıyorum, ben topa bir kere bile vurmuş insan değilimdir. Şut atmayı bile bilmem yani. Sonra uyarmadı deme, dedi Ela. Dağhan'ın ağzının kenarı hafifçe kıvrıldı. Ve topu Ela'nın önüne koydu.
