Dağhan gözlerine inanamıyordu. Kendini kontrol etmesi ve Esma'ya hiçbir şey çaktırmaması gerektiğini biliyordu ama Engin'i görmek onu öylesine etkilemişti ki duygularını gizlemekte zorlanıyordu. Sessizce yutkundu. Duygulandığını hissediyordu. Engin'i cidden kardeşi gibi severdi ve onca yıl sonra yeniden görmek onu bitirmişti. Onu çok özlemişti. Kardeşine doya doya sarılmak, aradaki yılların acısını çıkartmak istiyordu. Engin de sanki onu özlemişti. O da duygularını belli etmemek için elinden geleni yapıyordu ama Dağhan bunu hissediyordu.
-Bu Engin Erşan, bu Dağhan Yıldızer. Tanıştığınıza göre iş bitmiştir, hadi içeri girelim, dedi her şeyden habersiz Ela gülerek. Enginle Dağhan memnun oldum dercesine kafalarını salladılar karşılıklı. Konuşamıyorlardı sanki.
-Engin benim yakın arkadaşım. Hani sana bugün bahsetmiştim ya, hatırlayamadığım zamanımdan diye. O işte. Bugün arabada buraya gelirken de onunla mesajlaşıyorduk. O da buralarda takılıyormuş, bizim de buraya geldiğimizi duyunca ben de size takılayım dedi, ben de takıl dedim, dedi Ela Dağhan'a bakarak.
-Açıklama için teşekkürler Ela, dedi Engin gülerek. Ama içi hiç de gülecek havada değildi. Tamam arkadaşını gördüğü için aşırı sevinçliydi ama hala gülemeyecek kadar şoktaydı.
-Ben teşekkür ederim efendim, dedi Ela da havayla. Sonra Engin'in koluna girdi. Dağhan onun kendi koluna girecek kadar samimi olmadığı için koluna girmediğini düşündü. Ya da onun koluna girmekten çekiniyor muydu? Ne kadar samimi olsa da girmez miydi? Şimdi bunu düşünmekten çok daha önemli bir şey vardı kafasında. Arkadaşını yeniden görmüştü ya, arkadaşına yeniden kavuşmuştu.
-Ay iki dakika bekleyin, lavaboya gidip geleceğim, dedi olduğu yerde zıplayarak Ela.
-İki saniye de sıkıştın mı, dedi Dağhan sırıtarak.
-Ela'nın sık sık çişi gelir. Hiç tutamaz. Akar yanı aşağıdadır, dedi Engin de sırıtarak. Dağhan ve Engin ilk defa gerçek bir gülümsemeyle göz göze geldiler. Eski günlerdeki gibi. Dağhan içinin sevinçle dolduğunu hissetti. Dostunu ne kadar da çok özlemişti.
-Engin, dedi Ela kızarak.
-Engin böyle patavatsızdır işte. Beni hep utandırır, dedi Ela Dağhan'a. Sonra onun da sırıttığını görünce:
-Gerçi kime diyorum. Senin de ondan farkın yok değil mi? Allah'ım neden hep ben bu manyakları seçiyorum onca insan arasından, dedi. Sonra koşa koşa lavaboya gitti.
-O kadar sıkıştığını belli etmeseydi bari, dedi Engin gülerek. Dağhan da güldü. Sonra göz göze geldiler. Birden ikisinin de gözleri doldu.
-Kardeşim, dedi Engin sesi titreyerek ve Dağhan'a sımsıkı sarıldı. Dağhan da ona.
-Kardeşim, diye mırıldandı o da.
-İnanamıyorum hala, inanamıyorum. Sensin bu değil mi, dedi Engin onun yüzüne bakmak için kafasını çekerek.
-Benim kardeşim, dedi Dağhan ve yeniden sarıldılar. Sonra bıraktılar. Dağhan çok ama çok duygulanmıştı.
-Dağhan neredeydin, bunca zaman neredeydin? Kardeşim Esma için gittiğini biliyorum ama biz vardık. En önemlisi ben vardım, dedi Engin. Dağhan kendini çok kötü hissederek başını önüne eğdi.
-Ben ... Engin ben özür dilerim. Ben sana yerimi söylemek isterdim. Gerçekten bunu yapmayı çok isterdim ama cesaretim yoktu. Ya-yani o durumdayken kimseyle konuşmak istemiyordum. Kimsenin bana acıyarak bakmasını, ya da hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışmasını görmeye tahammülüm yoktu.