Nilay yine salak bir futbolcunun hayatını araştırıyordu depresif bir halde. Ama bu sefer netten değil, şefin verdiği dosyadan. Şef daha önce bu futbolcu hakkında araştırma yapan bir tanıdığının olduğunu ve ondan bu bilgileri aldığını, araştırmak zorunda kalmadan yazacağı için Nilay'ın onun değerini bilmesi gerektiğini söylemişti. Nilay ise bu değeri hiçbir şekilde bilmiyordu çünkü bilmesi gereken bir değer yoktu ki ortada! Yani o bu dosyayı verse de, vermese de bu lanet olası adamın hayatını araştıracaktı öyle değil mi? Yani netten de olsa, dosyadan da olsa, bu bilgileri okuyacak, bir değerlendirme çıkartacak ve kendi yorumlarıyla yeniden yazacaktı. Tam ilk sayfayı bitirmiş, ikinci sayfaya geçiyordu ki, Kadir girdi içeriye. Nilay sinirlerinin bu gerizekalıyı görünce daha da gerildiğini hissetti. Kadir içeri girdiğinde direk ona baktığı için gözgöze geldiler. Nilay ona çok sert bir bakış attı ve sayfayı hışımla çevirdi ama...
-Ahh, dedi acıyla ve hemen kanayan parmağını emdi. Kadir ona baktı birden. Yanına geldi.
-Ne oldu, diye sordu endişeyle.
-Yok bir şey git başımdan, diye tersledi Nilay onu.
-İzin ver de bir bakayım, dedi Kadir. Nilay parmağını sakladı.
-Sen gitsene işine yaa. Herife bak, dedi. Kadir gülümsedi.
-Benimle derdin ne tam olarak bilmiyorum ama o parmağının bizimle bir ilgisi yok. Şimdi gösterde bir bakayım.
-Niye, doktor musun, dedi Nilay alayla. Kadir ona aldırmadı ve parmağın kanamasına baktı.
-Kağıt mı kesti, dedi. Nilay bir şey demedi. Fazla derin durmuyordu ama yine de bir yara bandı iyi olurdu. Kadir onun elini bırakıp odadan çıktı ve birazdan tentürdiyot, pamuk ve yara bandıyla geri döndü.
-Nolur nolmaz, mikrop kapabilir. Önce bir mikrobunu alalım, dedi Kadir tentürdiyotlu pamuğu kanayan çiziğe sürdü. Sonra da bir güzel yara bandıyla sardı.
-İşte şimdi iyi olur, dedi Kadir ve odadan çıktı yine. Sonra eli boş olarak döndü. Nilay kendisine itiraf etmek istememesine rağmen Kadir'in bu iyiliğinden etkilenmişti. Ona o kadar kötü davranmasına karşılık, Kadir ona yardım etmişti. Nasıl bir adamdı bu.
-Sağol, dedi bunu demeyi pek de istemeyerek.
-Bana zoraki teşekkür etme. Bunun için kimse seni zorlamıyor. İçinden gelirse edersin, dedi Kadir alayla ve yerine oturdu.
-O zaman teşekkür etmiyorum. Çünkü içimden gelmiyor, dedi Nilay da alayla. Kadir sırıttı.
-Olsun. Sen teşekkür et diye yapmadım zaten. İnsanlık namına, dedi. "Çokbilmiş." Diye söylendi Nilay içinden. Ve dosyasına döndü. Yaklaşık iki saat çalıştı üzerinde. Ve sonra saatine baktı. Gitmeleri gereken bir maç vardı ve zamanı gelmişti. Kadir'e baktı. Masasında uyukluyordu. Nilay ise yorgunluktan ölmüştü. Bu yorgunlukla maça gidecekti birde. "Kameramanların işi ne kadar kolay. Görüntüleri çek, montajı yap, işin bitsin. Oh ne güzel." Dedi içinden. Sonra bunun doğru olmadığını düşündü. Alper'in işi hiç de kolay değildi. Nilay ile tehlikeden tehlikeye koşardı. Öyle bir hüzün çöktü ki içine. Şimdi Alper içeriye girsin, yine geç kaldığı için özür dilesin diye nelerini vermezdi. Kadir yerine Alper olsaydı ne vardı, çok şey mi istiyordu? Sadece Alper'i geri istiyordu. "Ah Alper, süpErman'ım benim. Beni neden terk ettin? Neden?" dedi içinden. Gözleri doldu birden. Burnunu çekti. Kadir ona şöyle bir baktı.
-İyi misin, diye sordu. Nilay birden, bunlara bütün sebep oymuş gibi ona bağırdı.
-Kapa çeneni ve hazırlan. Maç var unuttun mu? Yola çıkmamız lazım. Sen işinle doğru düzgün ilgilenmez misin? Kadir birden afalladı ama çabuk toparlandı. Nilay'a hiçbir şey demedi. Sadece içini çekti.
