Dağhan yaptığının saçmalıktan başka bir şey olmadığını biliyordu. Sonuçta artık arkadaş olmuşlardı ama onu hala bir sapık gibi takip ediyordu. Esma ondan tarafa bakmış ama onu görememişti. Dağhan önce ortaya çıkıp ona görünmek istedi ama sonra yaptığından utandı ve vazgeçti. Esma'nın onu neden hala takip ettiğini, artık görmek için bu yollara başvurmasının saçmalık olduğunu söylemesini duymak istemiyordu. Bunu neden yaptığını kendisi de bilmiyordu ki. Alışkanlıktı belki de, ya da sadece Esma'yı daha çok görme isteği. Ama bu da kimilerine göre takıntıdan başka bir şey olarak görünmezdi. Halbuki Dağhan bunun takıntı olmadığını biliyordu. Buna takıntı denmesi için insanların kafayı yemiş olmaları gerekirdi.
Esma'nın binadan içeriye girdiğini görünce serbest bırakmıştı nefesini. Şimdi ise onun çıkmasını bekliyordu. Belki yine buralarda mı diye arardı gözleri Dağhan'ı. Demin Esma onu görebilme ihtimali yüzünden etrafına bakınınca öyle mutlu olmuştu ki. Birazdan çıktı Esma. Ama Dağhan'ın umduğunu yapmadı. Hiç etrafına bakınmadan bir taksi durdurdu ve yüzünde aşırı mutlu bir ifadeyle taksiye atladı, gitti. Dağhan içinde büyük bir hayal kırıklığının oluştuğunu düşündü. Esma onu umursamadan, burada olup olmadığını düşünmeden taksiye atlayıp gitmişti. Belki de ilk geldiğinde de onu görmek için bakmamıştı etrafına. Bir arkadaşını bekliyordu ve onun gelip gelmediğini kontrol etmek istemişti belki. Eğer Dağhan'ı arasaydı gözleri, bunu binadan çıktığında da yapardı. Oysa o bakmadığı gibi çok da mutluydu. Dağhan'ı görmediği için üzülmemişti bile. Tabi aklından geçtiyse! "Saçmalıyorsun Dağhan. Neden üzülsün ki. O artık Esma değil unuttun mu? Seni sıradan bir arkadaşı olarak görüyor. Senin yokluğun onun neden canını yaksın ki?" dedi içinden. Evet, o Esma için sıradan bir arkadaştı sadece. Aslında bunun için de sevinmeliydi ama bazı anlar Esma'nın kendisine eskisi gibi baktığını görür gibi oluyor ve bu da umutlandırıyordu onu. Esma konuşurlarken birden öyle bir bakıyordu ki, sanki yüreğini görür gibi, derin derin bakıyordu. Sanki Dağhan kadar o da Dağhan'ı özlüyormuşçasına! Ama sonra birden değişiveriyor ve o yabancı kadın oluveriyordu yeniden. Dağhan'ın bütün umudu o bir anlık bakışlarla kaybolup gidiyordu.
Eve geldiğinde moralman hiç de iyi durumda değildi. Aslında Esma'sını gördüğü için çok mutlu olması gerekirdi ama o daha fazlasını istiyordu artık. İnsanoğlu ne kadar da doyumsuzdu! Kapıyı Zeze açtı. Hemen Dağhan'ın kucağına atladı.
-Nişanlım gelmiş, dedi gülerek. Dağhan'ın keyfi yerine gelir gibi oldu.
-Evet, nişanlımı özledim, geldim.
-Biliyordum zaten. Annem bir işin olduğunu söylediğinde, o benden ayrı kalamaz, birazdan gelir diyordum, dedi Zeze. Dağhan güldü ve Zeze'nin yanağından kocaman bir öpücük aldı.
-Kayınbabanın yanında bu ne saygısızca tavırlar, dedi abisi numaradan sert bir sesle. Dağhan numarayı bozmadı.
Affedersiniz efendim. Nişanlımı görünce, kendimi tutamadım. Kızınızı çok seviyorum ve duygularıma hâkim olmakta zorlanıyorum, dedi.
-Densiz. Özrü kabahatinden büyük. Sen gerçekten kayınbaban olsaydım ve kızdığım halde böyle konuşmaya devam etseydin, bir daha kızımı zor görürdün. Duygularına hâkim olmakta zorlanıyorummuş, dedi abisi gülerek. Dağhan sırıtarak yanına oturdu.
-Tecrübesizlik, ne diyelim ağabeyciğim. Kayın baba tecrübemiz olmadı hiç, dedi. Abisi dün sabah gelmişti. Dağhan onu da götürmüştü ev bakmaya. Dün de güzel bir ev bulamamışlardı ve bugün yeniden bakacaklardı.
-Hadi bahçeye çıkalım da Mongo'yla oynayalım, dedi Zeze onun pantolonunu çekiştirerek. Ancak Dağhan'ın belinin aşağı kısmına kadar geliyordu boyu.