Sertap Erener:Vur yüreğim.
"Her insan kötü olmadan önce iyidi..."
01|11|2016
-
Bir sabah gözlerimi tekrar araladığımda, tüm o yaşanmışlıkların aslında yasanmamış gibi geride kaldığını fark ettim. Hayatımın sıradanlığa veda edişi, yapmam dediğim şeyleri yaparken nefes almak ve en önemlisi, onun hayatıma girmesi. Onun, benim hayatıma girmesiyle şahit oluğum ve beni oldukça yıpratan onca şey. Hepsi yok olup gitmişti.
Bazen kendime bunu defalarca sordum; istedigin bu değil miydi diye? Ya da belkide başkalarının istediği bu değil miydi? Esra kaybettiğimi söylerken haklı mıydı? Kimilerine göre haklıydı, onu kaybettim. Ama bazıları, acıda olsa seni mahveden bir karanlıktan kurtuldun diyordu. Önüne bak, kocaman bir hayat ve yeni bir sayfa seni bekliyor. Ama içimde bir yerlerde birileri hep saçmalık diye haykırdı, şimdi mi? Defolup gitmeyi şimdi mi akıl etti?
Kendi duvalarımı etrafıma örerken ondan birkez daha nefret ettim, beni yine yarı yolda bırakacak kadar bencil bir çocuk olduğu için ondan nefes aldığım hergün için daha çok nefret ettim. Kendinden daha da nefret eden hastalıklı bir kızı yine terk edip gittigi için o çocuktan nefret ettim. Nefret, öfke, neden diye sorgulamak... Neden ben değilde o? Sonra haftalar geçti, sonra aylar işte o zaman cevabını kendim buldum; ölmeyi hak eden oydu. Ben değil.
Bencil miydim? Aslında olması gereken bu; hayat, gerçeklerden ibarettir masallardaki sonsuz fedakârlıklar sadece masallar özgüdür... Bunu bana o öğretti ve bende tamda bugün, olması gerekeni yapıyorum; defolup gitmeyi o hak etti ama içimdeki kanayan yaranın ızdırabı onun geride bıraktığı son bir parça. O, beklenmeyen bir esintiydi; bi anda geldi her şeyi yaktı birbirine kattı paramparça etti ve bir daha gelmemek üzere gitti.
"Ceyda, evde misin?"
Başımı öne egip derin bir nefes aldım, dakikalardır gergince ritim tutan ayağımı yeni fark etmiştim. "Ceyda?" yavaşca ayaklanıp cama yaklaştım, güneş usulca tepeye doğru süzülüyordu. Gözlerimi bi an istemsizce kapatıp sessizce yutkundum, yorgun göz kapaklarım kapanmak için yalvarıyordu ama ben diretiyordum. Her gece karanlık tavana bakıp içindeki acıyı her an tekrar tekrar hatırlamak beni uykusuz bırakıyordu. Hayatın ne anlamı vardıki şimdi?
"Günaydınnn!" Ece'nin, önümdeki cama sinen görüntüsüne kısaca bakınıp gözlerimi tekrar uzaklardaki dağlara diktim, kalbimin acısı dinmiyordu, hâlâ nefes almak için bir sebep arıyordum uzun zamandır. Uzun zaman oldu, o çocuğun sesini duymayalı uzun bir zaman oldu. "Heyo? Günaydın dedim?" neden herkes hicbir şey olmamış gibi davranıyordu? Niye kimse mutsuz değil. "Git başımdan." dedim en sonunda kupkuru bir sesle. Sesim kuru ve acı doluydu ama çaresizliğimi yansıtacak kadarda netti.
Hemen ardımdaki Ece'nin yüzünü tahmin edebiliyordum, benden ve bitmek bilmeyen huysuzluklarımdan nefret etmeye başlamıştı belkide. "Ceyda, yapma şunu. Sana günaydın diyorum daha ne kadar devam edecek bu davranışların?" tahmin ettiğim gibiydi, hiçkimse bana katlanamıyordu. "Bana katlanmak zorunda değilsin, istediğin an bu evden de gidebilirsin anladın mı? Rahat bırak beni." dediğimde bir süre sessizlik oldu. "Çok uzun zaman oldu." dedi mırıltıyla ve yine sessiz kaldı.
"Onu ben öldürmedim! Duydun mu beni? Onu bizden hiçkimse öldürmedi! Onu sende öldüremedin!" öfkeli çıkan sesinden çileden cıktığını tahmin edebiliyordum. Bedenimi ona çevirip duygularımı, her şeyimi silip attım. "Neden hayatımdan hâlâ çıkıp gitmiyorsun! Beni bu halimle kabul etmeyeceksen hayatımda var olmanında bir anlamı yok. Defol git, rahat bırakın beni!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...