Mor ve Ötesi:Bir derdim var
"Ateşle oynuyorsun..."
-
Patlamak üzere olan karnıma elimi koyarken annem elindeki böreği ağzıma sokmaya çalışıyordu, "Anne şiştim, yeter!" dememe aldırış etmeden tıkıştırdı ağzıma. "Ye kızım ye. Sen ana evine hasret kalmışsın, her gün makarna yapıyormuşsunuz. Ece söyledi."
Ulan Ece!
"Anne, tamam yeter." Deyip meyve suyundan bir yudum aldım, o sırada Burak bana pabucu dama atılmış büyük kardeş misali çatık kaşlarla bakıyordu. "Ne bakıyorsun lan? Ailenin en küçük üyesi." Dedim alayla, gözlerini devirirken, "Konuşma lan, abla figürü." dedi.
Kısık gözlerimle, hedefine odaklanmış avcı gibi Burak'a bakdıktan sonra anneme döndüm, "Babam nerede?" elindeki peçeteyi beyaz sehpaya koyarken, "İşte kızım ne olacak? Sen ne kadar kalacaksın onu söyle." dediğinde ensemi kaşıyarak, "İki hafta." dedim.
Cevap vermesine izin izin vermden ayaklandım, "Ben gidiyorum." annem çatık kaşlarıyla bana bakarken, asıl asinin annen olduğunu düşündüm. "Nereye! Gelir gelmez, otur oturduğun yere." Düşünüyorumda, ileride bir evebeleyin olsam böyle mi olacağım? Vay be.
"Anne, bu aralar kafam rahat. Bırakda öyle kalsın." Tepkisiz yüzüme bakmaya devam ederken, "Ben çıkıyorum." dedim, ardından kapıya yöneldim. "Ceyda, Derin. İzmir'deki bir hastahaneye transfer olmuş." Olduğum yerde duraksadım bi an, ancak anneme sırtım hâlâ dönüktü. "Babası istemiş, doğduğu büyüdüğü şehirde tedavi olursa iyileşme süreci daha sağlıklı geçermiş."
Annemin dedikleri, söyldikleri neyin habercisiydi? Derin'nin geri gelmesi, Mete'nin aslında yaşıyor olması neye işaretti? Umarım bir kaus daha yaşanmaz. Bir kaç saniye tepkisiz kaldıktan sonra kapının arkasında asılı duran ceketi üzerime geçirdim, ardından evden sonra da apartmandan çıkdım.
Belkide İzmir'e gelmem hataydı, ben, Mete ve Derin yasak maddelerdik. Aynı ortamda bulunmamız teklif dahi edilemezdi, ikinci bir kıyameti kaldıramam her ne kadar güçlü kız profili çizsemde. İki haftadan önce Ankara'ya geri dönmeliyim.
Derin bir nefes alıp tüm o düşünceleri aklımdan sildim. Aslında bakılırsa uykusuzum, sabah doğu İzmir'e geldim ama Mete'nin ölmediği gerçeği her aklıma gelişinde uykular haram hale geliyordu. Yeni hayatım gibi şeyler zırvalamışdı, anlaşılan yeni arkadaşlar girmiş hayatına. Eğer o arkadaşlar içinde dişi cinsler varsa İzmir'i ayağı kaldıran ikinci bir patlama yaratırım.
Gözüm bahçede öylece duran motora kayınca gülümsedim, yaklaşık bir yıldır o motora binmemişdim. Bu motorla yapdığım o komik küçük kazalar aklıma gelince başımı iki yana sallayarak gülümsemeye devam ettim, ardından ellerimi cebime koyup bahçeden çıkdım.
Özlediğim yollarda boş boş gezinirken beni tanıyan bir kaç kişinin bakışlarına denk geldim, buradan ayrılırken ruh halim vahim durumdaydı ve annemin komşuları olarak nitelendirilen o insan topluluğu bana bakarak aralarında konuşmaya başlamışlardı bile.
Biraz daha bekleyin, yakında Mete'yle el ele geçeceğim önünüzden. İşte o zaman dedikodunun âlâsını göreceksiniz.
O sırada bana doğru gelen Zeynep'i görünce adımlarımı hızlandırdım, onu da bir yıldır görmüyordum. Aramızdaki mesafe tamamen kapandığında erkekçe selamlaşdıktan sonra birbirimize sarıldık, bu şekilde hasret gidermyi sadece Zeynep'le yapabiliyordum.
"Özledim be kardeşim."
"Vallaha ne yalan söyleyeyim bende öyle." Dediğinde tekrar sıkıca sarılıp ayrıldım. Zeynep'de faza bir değişiklik yoktu, sadece siyah saçlarını biraz kısaltmışdı ve belki biraz kilo vermişdi. Onun dışında değişen bir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...