Majeste:Aşk olalım.
"Biz değil miydik? Her şeye göğüs geren."
-
Göz kapaklarım yavaş yavaş aralanırken durgun rüzgarı tenimde hissedebiliyordum, ense kökümdeki ağrı hücrelerime işliyordu. Belimi sarmalayan eli hissedince hızla yaslandığım yerden doğruldum, "N'luyor lan?" Kollarını bana sıkıca sara Mete'yi gördüğümde kaşlarım çatıldı, uyuyordu.
Elleri öylesine sıkıca sarmışdıki belimi, oturduğum banktan kalkamıyordum. Hayretle güneşin henüz yeni doğduğu parka bakarken; cidden geceyi parkda geçirdiğimi düşündüm.
Zorlukla cebimdeki telefonu çıkarıp saate bakdığım an çığlık atarak Mete'nin kollarından kurtulmayı başarmışdım. "Allah kahretmesin!" Diye bağırırken Mete'nin gözleri yavaşça aralanıyordu, dudaklarında ise anlamını bilmediğim birkaç küfür.
"Ne bağırıyorsun kızım sabah sabah? Manyak mısın sen." Demesi bi kulağımdan girip ötekinden çıkmıştı. "Saat altı, bir saatim kalmış! Hemen yola çıkmam lazım." O sırada telefonumdaki yirmi bir cevapsız çağırıyı es geçdim, muhtemelen annemdi ya da babam.
"Neye bir saat kalmış?" Gözlerini ovuşturarak, kafasını ellerinin arasına alan Mete'ye kısaca bakdıktan sonra yüzümü çocuk parkına çevirdim. Neyseki erkenden uyanabilmiştik, çocukların akın ettiği saatlerde burada Mete'yle uyuyor olmamızı hayal bile edemiyorum.
Hızla yerdeki valize uzanacağım an benden hızlı davranıp valizi almayı başaran Mete'ye bakakalmıştım. "Versene oğlum valizimi, geç kaldım." Valizi sıkıca kavrayıp ayağı kalkdığında kaşlarım çatılmıştı, işleri daha da zorlaştıran insanları boğmak istiyorum.
"Bu valiz neyin nesi?" Hayretle iki kaşım birden kalkarken, "Sen cidden dün gece sarhoşdun değil mi? O yüzden hatırlamıyorsun. Zeynep'in bir anda beni öylece bırakıp gitmesine de başka bir anlam vetemezdim, onun da kafası güzeldi."
"Ne saçmalıyorsun sen? Bir soru sordum, cevap ver kızım. Nereye? Hem sen geceyi niye dışarıda geçirdin." Ah! Geç kalacağım, "Ver lan valizimi! Seni ilgilendiren bir konu olsaydı bilirdin."
Eliyle çenemi kavrarken, gergin görünüyordu. "Seninle ilgili her şey beni ilgilendirir, bu hala o beynine sokamadın mı geri zekalı." Çenemi kavrayan elini sertçe indirip bedenini geri ittirmeye çalıştım, "Ankara'ya gidiyorum, anladın mı? Geri zekalı. Şimdi ver şu valizi."
Yüz hatları tekrar gerginleşirken ona meydan okudum. "Bunu bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun!" Ses tonu öylesine yüksek çıkmıştı ki, bildiğin yerimden sıçramıştım. "Etrafından gezinen o çocuk olduğu sürece ben izin vermeden Ankara'ya gidemezsin! Ben okulu bıraktım, sende bırak!"
Pardon? "Sen benim hayatıma karışamazsın!" Cümlenin sonunda her ne kadar ünlem olsa da sesim titrek çıkmıştı. "Sen beni engelleyemezsin! Hele ki okulumu asla!"
"Engelleyemem öyle mi?" Ses tonu yine öfkenin esareti etkisindeydi. Ona anlamayan gözlerle bakarken elindeki valizi sertçe hemen sağımızdaki süs havuzuna fırlattı. Şaşkınlıkla, elimle ağzımı kapatırken tamamen ıslanan valizime ve içindeki kıyafterime bakakalmıştım...
*
"Yürü!"
"Bırak kolumu!" Dediğimi yapıp kolumu bırakdığına sevinemeden bu defa saçımı kavramıştı. "N'pıyorsun canım acıyor!" Sanki bilerek yapıyormuş gibi daha sert kavradığında acıyla inledim. "Amaçta bu zaten." Eliyle yoldan geçen taksiye işaret ederken çırpınmaya çalıştım, "Nereye gidiyoruz! Otobüsü kaçıracağım aptal herif, bırak beni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...