Multimedya : Ceyda ve Mete
Oğuzhan Koç : Bitmedi Elem
"Yaşamaktan nefret etmek için bir neden bulacaktık elbet."
-
Kararmış kelimeler, mânâsını yitirmiş sözcükler, unutulmaya yüz tutmuş cümleler. Hatta, artık akıllarda yerini kaybetmeye başlayan o süslü betimlemeler... Daha da açmak gerekirse, devasa bir kütüphanenin tozlu raflarında, kalın kitapların arasında bir yerlerde. Eski bir kitap.
Bir zamanlar, okurların hayal gücünü nirvanaya ulaştıran o muhteşem kurgu. Yazarı iddialıydı belkide, haklıydı tabii. O, muhteşem bir kitaptı. Peki ya şimdi? Şimdi hatırlanmıyordu belkide, ismi bilinmiyordu. Ya da, en basitinden o muhteşem kurguyu gölgesine alacak yeni bir kitap favorisi olmuştu okurların.
O, kendine güvenen iddialı kurgu devrilmişti...
İşte ben, tıpkı o kitap gibiydim. Bir zamanlar, yenilmez, bileği bükülmez sıfatı taşıyordum belkide. En azından 'güçlü' sıfatı üzerimde bir tabella misali ayrılmıyordu. Şimdi ise, kazanmıştım. Ya da, düşmanım beni kendi silahım ile vurmuştu. Birilerini cezalandırmam gerekirken, kendimi cezalandırmıştım.
Gariptir ki, işe yaradı.
Belki siyah şeytandan kurtuldum, ama onun yerinde, ondan daha beter bir cezaya mahkum bırakıldım. Büyük bir günah işledim. 'Cinayet' dediğim zaman, çoğu sanki basit bir şeymiş gibi beklenen tepkiyi vermezdi. Ama, o beklenen tepkiyi sergilemeyen insan cinayet işlerse eğer, işte o zaman... Onun için kıyamet çanları çalmaya başlamıştır.
"İçimde boktan bir his var." demişti Sefa, hislerimi dile getirircesine. "Abicim biz birini, daha doğrusu birilerini öldürdük." Ne berbat bir şeydi bu, bu güne kadar dizilerde, filmlerde izlediğim şeyleri yaşıyordum. Ben birini öldürdüm.
Zeynep nefesini dışarı vererek yüzünü ellerinin arasına aldı, "Sus bi ya, kafam şişti." hepsinin yüzü asıktı, bu durumda gülmelerini beklemek saçmaydı tabii, ama yine de mutsuzlardı işte.
"Ulan mal herif! Bu konudan bir daha bahsedilmeyecek dedik, hâlâ ne birini öldürdük diyorsun?" Bu defa öfkesine engel olamayan Bora olmuştu. Sefa gözlerini devirerek geriye yaslandı, "Sikerim böyle işi. Ben hapse girmek istemiyordum, Melek'e sözüm var. Veteriner olacağım."
"Sefa, kimse hapse girmeyecek bilader. Sen yorma kafanı." Önder'in sesi ciddi çıkmıştı. O genellikle böyle durumlarda, işleri yoluna koymaya odaklanan tiplemeydi. Olumsuz düşünmek yerine, kendine ve bize güç verip olumlu düşünmeye yöneltirdi. Ki zaten Önder iyi aile çocuğu modeli; efendi olan erkekler grubuna dahil. Onun bile bu durumda olması daha da can sıkıcıydı.
"Bu ülkede adalet var kardeşim. Biz birini öldürdük, polis eninde sonunda ensemize çökecek." O haklıydı. Tam da bir yerlere gelebildim, üniversiteyi kazandım derken hapse girmek... Kahtetsin, bu nasıl bir bataklıktı böyle? Biz nasıl kurtulacaktık.
"Eğer karı gibi orda burda bu mevzuyu açmazsan bu da aramızda küçük bir sır olarak kalır gider." Hepimizin gözleri Mete'yi bulurken, tek kaşını kaldırmış Sefa'ya bakıyordu. "Bu ülkede adalet olsaydı siz bunları yaşamaz, ben, Bora ve Yasemin çoktan hapisi boylamıştık zaten."
Mete'nin bu sözleri bana öyle garip gelmişti ki...
"Lan Mete-"
"Şşş! Durun bir durun." Ece Sefa'nın sözünü keserken dikkatimizi ona verdik. Eline kumandayı almış televizyonun sesini açıyordu. Kafamı televizyona çevirdiğimde duraksadım. Kadın muhabirin arkasında cesetleri yaktığımız fabrika vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...