Pera : Biri Vardı.
"Umudunu yitirmiş zifiri kafanlık."
-
Serin rüzgâr tenimi yalayıp geçerken, iki bacağımın arasındaki ağrı çenemden süzülen göz yaşlarımın daha da artmasına neden oldu. Titriyordum. Berbat hissediyorum. Öyle bir hata yapmıştım ki... Siyaha meydan okuyan karanlık bir mahzene hapsedilmiştim.
Etrafı demir parmaklıklarla çevrili, dikenli tellerin ikinci bir bariyer oluşturduğu, gölgelerin dahi önünde diz çöktüğü bir mahzen. Yıldızların bile parlamayı unuttuğu geceye hapsolmuştum. Çaresizdim.
Bacaklarım bir anda tüm gücünü kaybederken kendimi kaldırıma bıraktım. Telefonumun meldosini tekrar yükselirken yüzümü ellerimin arasına aldım. Göz yaşlarım dinmiyordu, kendimi değersiz bir şeymiş gibi hissediyordum. Asla yapmam dediğim o hatayı yapmıştım.
Mete'ye teslim olmuştum...
Kimileri bunu güzel bir şey olarak karşılayabilirdi... Ama hayır, bu geri dönüşü olmayan bir hataydı benim için. Bu öylesine büyük bir hataydı ki, asla telafisi olmazdı. Dudaklarımdan ikinci bir hıçgırık yükselirken ellerimle ağzımı kapattım. "Ben ne yaptım?..." diyebildim kendi kendime. "Ne yaptım ben?"
Telefon birkez daha çalmaya başladığında ağlamam şiddet kazandı. Dişlerimi sıkarak ekrana baktım. Göz yaşlarım dur durak bilmiyordu, ben insanların yüzüne nasıl bakacaktım? Şimdi sadece sevgilisinin altına giren basit bir kızdan ibarettim. Kime ne diyecektim? Herkes benim her zaman iğrenerek baktığım o kızlardan bir farkım olmadığını düşünecekti.
"A-alo?" dedim ağlamamı dindirmeye çalışarak. "Ceyda! Nerdesin sen? Neden telefonuma cevap vermiyorsun?"
Telefonu birkaç saniye kulağımdan ayırıp elimle ağzımı kapattım. Kendimi hiç bu kadar değersiz hissetmemiştim. Kahretsin ki içimdeki ağlama hissi çok güçlüydü, başa çıkılmıyordu. "Ece, ben iyi değilim..."
"N-ne demek iyi değilim, nerdesin? Ne oldu? Yurda gel, yurt müdürü seni sorup duruyor." dudaklarım hafifçe aralandı, nefes almaya ihtiyacım vardı. Ama alamıyordum, yetmiyordu! Açık havada olmama rağmen nefes alamıyordum. "Tamam, geliyorum." diyebildim ağlamaklı ses tonumla.
"Ceyda neler oluyor? Neden ağlıyorsun, nerde olduğunu söyle seni almaya geleceğim." telefonu yavaşça kulağımdan indirirken nefes almaya çalıştım. Bacaklarımın arasındaki o berbat ağırı içimdeki tarifsiz derin ağrıyla kıyaslanamazdı bile. Telefonu tutan elim dizime düşerken, "Kurtulamayacağım, Ece. Bu defa öyle bir hata yaptım ki... Bu uçurumdan asla kurtulamayacağım." diye mırıldandım.
Gözlerimdeki şişliği artık hissedebiliyordum, sanki göz yaşlarım tüknemişti. Yol boyunca ağlamıştım, saatlerce yürümüş, aynı zamanda ağlamıştım. Bedenim güçsüzdü, bu gün hiçbir şey yememiştim ama yine de iştahım yoktu. Sadece başım dönüyordu.
Gözlerimdeki karartıya inat beton zeminden destek alarak doğruldum. Altımda titreyen bacaklarım bedenimi taşımakta zorluk çekiyordu. Yüzüme dökülen saçlarımı geriye doğru atıp yolun karşısındaki yurt binasına diktim gözlerimi. Birkaç adım ötemdeki o binayla aramda mesafeler vardı.
Dengesiz adımlar atmayı kesip olduğum yerde durdum. Kafamı geriye yatırarak tek bir yıldızın dahi seçilemediği o puslu gökyüzüne baktım. Binlerce kilometre uzaklıktaki yıldızlar dahi lanetlemişti bu geceyi, hepsi derin bir yastaydı. Umutlarını yitirmiş, sonu belli olmayan yolda attığım dengesiz adımları izliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...