"Sonumuz kuşkusuz Cehennem..."-
Sessizdi çığlıklarım, hissizdi bedenim. Ölüydü ruhum. Tanıyamıyordum kendimi, bırakmıştım tanımayı. O zehir dolu kadehi yudumladığımdan beri unutmuştum yaşamayı. Mânâsızca dolanıyordu kelimeler zihnimde, onlara eşlik eden çığlıklar. Kafamda bir takım sesler vardı. İsmimi fısıldıyorlardı.
Sanki sert dalgalara raslamış, kıyıya kadar sürüklenmişti bedenim. Öyle yorgun, öyle hissiz. Bir doğru üzerinde yürüyordum yalpalanarak, doğruyu arayarak. Doğrular hep yanlış geldi gözlerime, yanlışlar ise doğru. Artık yalnızdım, karanlığa ışık tutacak kimsem yoktu. Artık etrafımdaki herkes karanlıktan kurtulmaya çalışıyordu, tıpkı benim gibi. Kimsenin gücü yoktu ışık tutmaya.
Karanlık artık çok kalabalıktı...
Yutkundum, ama ama hareketsizdim. Dişlerimi öylesine sert sıkıyordum ki, çaresizdim. Neyin bedelini ödüyordum ki ben? İsyan etmiyordum tabii. Ben kimim ki? Ben, aciz, kinci, yüreğine nefreti hapseden o kul. Başka hiç bir şey değil... Ne yapmıştım ben? Ben... Günah işlemiştim, büyük bir günah. Ben birini öldürmüştüm.
"E-esra! Esra!" dedi Yasemin Esra'ya yönelirken. Ben ise, tepkisizce ona bakıyordum. Esra'ya. Başından kan akıyordu, zemin kandı. Hareketsizdi, öylece yerde yatıyordu. "Esra..." diye mırıldandım. "N'aptın lan sen! N'aptın sen Ceyda?"
Ne yaptım ben?
Gözlerim, sanki tek güvencem oymuş gibi Mete'yi buldu. Dehşetle açılmış gözleri beni bulmuştu, o da bu yaptığım şeyde bir mantık arama çabası içerisindeydi. Mantık? Hangi mantık? Neyin mantığı? Yaptığım hiçbir şey mantıklı değildi. Ama doğruydu, ya da değildi... Esra, gerçekten öldü mü?
"Esra!" Zeynep ve Bora hızla bana doğru gelirken, attıkları her adım dengesizdi. Bedenlerinde gezinen elektrik onlara acı veriyordu. Bora hızla diz çöküp Esra'ya yaklaştı. Elini yumruk haline getrip ancak orta ve işaret parmağını boynuna yaslayarak birkaç saniye bekledi.
Bekledi, bekledi... Ve bekledi. Birkaç saniye olsa da, bana haftalar, aylar hatta yıllar gibi gelmişti. Sanki hayatım dudaklarından dökülecek o kelimeye bağlıydı. O an, sanki zaman durmuştu. Yağan şiddetli yağmur, yolda giden arabalar, sokaklarda gezinen insanlar, hatta kalp atışları bile durmuştu. Duyulan tek şey benim kalp ritmimdi.
Küt... Küt... Küt...
Yutkundum.
"Ölmüş," kelimlerim boğazımda düğümlenirken, Yasemin dizlerinin üzerine çöktü. Hissizleşmiş gibiydi, yüzü bembeyazdı. Birbirlerine mühürlenen dudaklarım aralanırken geriledim. "B-ben..." konuşamıyordum, ben cinayet işlemiştim! Ben, cinayet işlemiştim. Ben cinayet işlemiştim. Ben birini öldürdüm.
Bir an dengemi kaybedip düşecekken, Zeynep ani bir hareketle kolumu tuttu. "Ceyda... Sakin ol." demişti kısık bir ses tonuyla, o da bu dediğinin mantıksız olduğunun farkındaydı. Ben nasıl sakin olabilirdim ki? Hayatım bitti, mahvoldu. Ben şimdi ne yapacağım?
"Zeynep ben... Allah kahretsin!" Kollarını bedenime sarıp sıkıca sarılırken ben de ona sarıldım. Göz yaşlarım öfkeli dalgalar misali durdurak bilmeden akıp gidiyordu. Nefesim ciğerlerime kesik kesik ulaşıyordu, boğazımda deli bir düğüm vardı, nefesimi engelliyordu.
"Tamam, ağlama. Ceyda ağlama!" dediğinde sesi bu defa bir öncekine kıyasla sert ve kararlı çıkmıştı. "Ağlama! Yüzüme bak." Benden ayrılarak, elleriyle yüzümü kavradı. "Ağlamayacaksın,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...