Seksendört : Kendime yalan söyledim.
"Bu dağlar taşlar şahidim olsun, kalbime sırlarımı gömdüm."
-
Yasemin'den
Soğuk havayı ciğerlerime kadar çekip bir adım daha ilerledim. Ardımdaki şeytanı hissedebiliyordum, kafamı aşağı eğip küçücük görünen insanları inceledim. Hepsi birer karınca gibi küçücüktü. Bulutlara hiç bu kadar yakın olmamıştım. Ağır ağır süzülen rüzgar bile umudunu kaybetmişti.
Turuncu bir balon takıldı gözüme, gökyüzünde ağır ağır sürükleniyordu. Kim bilir hangi baloncu kaçırdı, ya da hangi çocuk. Bu kavetli şehre sadece o turuncu balon renk katmıştı. Bu şehir ölümdü, bu şehir umutların yok olduğu dar bir mezardı. Kimilerine göre.
"İyileşiyorsun Yasemin." Bazıları ölüme bu kadar yaklaşmışken hayat onlarla, bir kedinin fareyle oynaması gibi oynuyordu. Ölümden dönmek. Cehenneme ramak kala bir şans daha verilmesi. Ölecektim, o zehir beni öldürecekti. Ama ölmedim, Allah bana bir şans daha vaat etti.
Cennet için bir şans daha. Öyleyse kötü olma. Şeytanı dostun değil, düşmanın olarak benimse. "Evet, iyileşiyorum. İyi birine dönüşüyorum."
"İyi biri?" Gözlerimi kapatıp birkaç saniye bekletikten sonra yüzümü ona çevirip şehri arkama aldım. "Zirve yok, madde yok, pis işler yok. Anladın mı?" Yüzündeki maskeye rağmen gülümsediğini hissedebiliyordum. "Zirveyi sana bırakıyorum, Esra."
Kafası hemen yanında duran Meltem'e kaydığında sessiz kaldım. "Öyleyse babanı, üvey babanı kurtaracaksın Yasemin. İyi evlatlar bunu yapar." Her ne kadar yüzüme yansıtmasam da içimdeki telaş duygusu şaha kalktı, babamı kurtarmak? Bir yıl önce terk ettiğim babam mı?
"Ne,"
"Eğer babanın hakkını ödemek istiyorsan bana katılacaksın." Birkaç adım geriye sedelerken ayağımın boşluğa denk geldiğini hissetmiştim. "Sen ne saçmalıyorsun?"
"Bildiğim kadarıyla üvey baban emekli bir öğretmen. Yıllar önce kaybettiği eşinden sonra hayatında sadece sen vardın, sadece senin için yaşıyordu. Ama sen... Onu bitirdin Yasemin. Sen onun kızı olmayı hiç hak etmedin. Ve onu terk ettin! Peki... Babanın şimdiki halinden haberin var mı?"
Babam... Ona hep zarar veriyordum ben. O beni böyle hayal etmemişti, ben gerçek bir günahkardım. Ben onu hak etmedim. "Babamdan uzak dur." dediğimde tepkisizdi, yüzünü örten o siyah maskeyle duygularını gizliyordu. "Sen beni mahfettin Yasemin. Şimdi sıra bende." Dişlerimi birbirine bastırdım, şimdi Allah'ın bana verdiği şansı değerlendirmeli miydim? Yoksa... İmtihan, dedi içimdeki ses. Sabret.
"Baban şimdi tek başına yaşayan bi bunak!" dediğinde yumruğumu sıktım. "Onun hayatıyla oynarım Yasemin. Babanın hayatıyla oynarım. O aptal arkadaşlarından intikamımı almam için bana yardım edeceksin, babanın ölümüne neden olmak istemezsin değil mi? Sen iyi bir evlatsın."
***
Bora'dan
"Mete neden gitti ki?" elimdeki sigarayı kül tablasına bastırıp yüzme çarpık bir gülümseme yerleştirdim. "Sana ne?" Yüzü anında düz bir hal alırken boğazını temizlemek adına öksürdü, "Ya, ben... Burda yalnız kaldım, hem arkadaşımdı o benim. Ayrıca sana ne oluyor? Bir şeyleri ima etmeye mi çalışıyorsun?"
"Ben bir şeyleri ima etmeye çalışmıyorum, her şey ortada." Öfkeyle suratıma bakıp hızla masalardan birilerine yöneldiğinde arkasından, "Ateşe bulaşma İsra! Bu işin Ceyda'sı da var." diye bağırdım. Omuz üstünden kısa bir bakış atıp önüne döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...