Çağtay Ulusoy : Mutlu Sonsuz
"Biz yeryüzündeki cehenneme mahkumduk."
-
"Küçük bir çizgi çizdim kendime, nereye gittiği belli olmayan.
Bir hayal kurdum zihnimde, ucu bucağı belli olmayan.
Bir sayfa açtım önümde, saflığından nasibini almayan.Karanlık bir geceye yansıyan bir mum ışığı gibiydi. Sessizliği fısıldayan geceye, bahar misali gelen rüzgâr gibi. Sonra güneş doğdu, gece bitti. Mum ışığı söndü, rüzgâr geceye sığındı.
Bir çizgi çizdim, yolunu kaybetti.
Bir hayal kurdum, umutlarını yitirdi.
Bir sayfa açtım, mürekkep döküldü.
Sonra şair öldü, şiir bitti."Elimdeki kağıdı masaya koyup sandalyeye oturdum. Camdan içeri yansıyan sabahın ilk ışıkları masama kadar ulaşmış, sabahı müjdelemişti. Elimle yüzümü sıvazlayıp masaya koyduğum kâğıdı tekrar elime aldım.
Hayatı eline yüzüne bulaştıran bir şairin satırlarıydı bu, tıpkı benim gibi. Elimdeki kâğıdı buruşturup kapının yanındaki çöp kutusunu hedef aldım. Kâğıt çöpe girerken gözlerim dolabın kolunda asılı duran elbisedeydi. Siyah, uzun bir elbiseydi. Derin bir sırt dekoltesi vardı sadece.
Hafifçe tebessüm ettim. Zaman öyle bir kavramdı ki, alıp götürüyordu insanı. Herkesin ineceği bir durak vardı, zaman ise, seni durağa taşıyacak kavramdı. Hızlıydı ve geri dönüşü yoktu. Her an o kadar özel ki, özel çünkü bir daha asla çocuk olmayacaksın. Bir daha asla genç olmayacaksın. Her şeyi bir defa yaşayacaksın...
Parmaklarımı saçlarıma daldırıp ayaklarımı masaya uzattım. "Ceyda?" annemin sesi kapının ardından kulaklarıma kadar dalgalar halinde yayılıyordu. Karşı apartmanın çatısındaki kiremitlerde oturan kediyi izlerden, "Hı?" diye mırıldandım sesimi duyurmaya çalışarak.
"Kalktın mı sen? Hadi, kuaföre. Ece aradı saat 11'de burda olsun diyor." masanın üzerindeki telefonun tuş kilidine basıp saate baktıktan sonra tekrar tuş kilidine aldım. "Tamam, banyoya gireceğim. Çıkarım sonrada." ayaklarımı masadan indirip ayaklandım. Annemin ayak sesi uzaklaştığını belli edercesine azalırken dolaptan kıyafetlerimi kaptığım gibi banyoya yöneldim.
Ardımdaki kapıyı kapatıp elimdeki çamaşırları sepetin üzerine koyup, üzerimdekilerden kurtulduktan sonra kabine girdim. Soğuk su saçlarımdan yavaş yavaş süzülürken durgunca boş bir noktaya bakıyordum. İçimde kötü bir his vardı sanki, ya da sadece Ece'yi kaybetmekten korktuğum için endişe hissiydi bu. Belkide zamanın bu kadar hızlı ilerlemesi bazı şeyleri bir daha asla yaşayamayacağımı bana hatırlatması korkutuyordu.
Soğuk su tenimde değdiği her noktayı titretiyor, daldığı rüyadan uyandırıyor, gerçek hayata geri çeviriyordu. Ellerimi yüzüme götürüp saçlarımı geriye yatırdım. Gözlerimi her kapattığımda hissettiğim yalnızlığı hatırlıyordum. Bu yüzden korkuyordum gözlerimi kapatmaya, yalnızlıktan korkuyordum. Çok korkuyordum.
Suyu kapatıp kabinin üzerine asılmış havluyu bedenime sardım. Islak saçlarımı sağ omzumun üzerine toplayıp, duvara monte edilmiş aynanın buğusunu sıyırdım elimle. O yansımada gördüğüm tek şey yorgun bir bedendi, yüzüm bembeyazdı, gözlerim ruhsuz bakıyordu. Dudaklarım rengini kaybetmiş gibiydi. Rengini kaybetmiş bir ceset gibiydim aslında.
"Ceyda! Ece arıyor." hafifçe iç çekip aldığım başka bir havluyla saçlarımın suyunu aldım, ardından sepetin üzerine koyduğum iç çamaşırlarını giyip pantolonla üzerine giymek için aldığım tişörtü giydim. Islak saçlarımı rasgele topuz yaptıkdan sonra yavaşça banyodan çıkıp odama yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...