Seksendört : Yağmur Yüreklim.
"Gelecek... Nereye gittiğini bilenlere aittir."
-
Sessiz bir sokağın başında, öfkeyle yükselen bir esinti. Bomboş apartmanların, terk edilmiş evlerin, kimsesiz sokakaların isyanıydı sanki. Bir melodi vardı etrafta süzülen, sessizliği bozmak istercesine. Bir taraftan tüm esaretiyle hükmünü kanıtlamak isteyen esinti, diğer tarafta ise teması özgürlük olan bir melodi.
Biri, sokağa hapsolan geçmişe liderlik yapmak isterken, diğeri o geçmişe bir fırsat sunuyordu. Hazzını orataya koyarcasına delice esen esinti, tüm anıları yok etmek istercesine her şeyi ordan oraya savuruyordu. Anıları, geçmişi, kabuk bağlamayı başaramayan tüm yaraları hipnotize etmek isteyen melodinin sesi yükseldi. Biri durgunluğa ihanet ediyor, diğeri ise sessizliğe...
Sokağın umudu olan bozuk sokak lambasında birleşti esinti ve melodi. Çarpıştı. Bu öyle bir çarpışmaydı ki, savaşın esaretini birkez daha ortaya koymuştu. Birbiri ile çarpışan yüksek voltlu iki elektrik kablosu gibi. Geriye kalan ise; paramparça, yıkık dökük, anıları yok olmuş bir sokak.
"Ceyda... Akkurt. Değil mi?" başımı hafifçe salladım, kalbimim ritmi her geçen saniye daha da hız kazanıyordu. Ruhum bedenime sığmıyordu sanki, ardına sindiği duvarlara çarparak kurtulmaya çalışıyordu. Gölgelerin hükmünden kurtulmak, sadece nefes almak istiyordu.
"Tahlil sonuçları elime ulaştı." demişti doktor, ben kendime kulak verirken. İçimde yükselen çığlık beni ürkütmüştü. Sessiz bir çığlıktı bu, kimse duyamazdı. "Bedeninizde, ciğerlerinizde bir şeye rastladık." yutkundum sadece. "Bir hastalık virüsüne."
O an, deli ruhum tüm öfkesiyle ardında hapsolduğu duvarları parçalamıştı. Etrafa saçılan tuğla parçaları yüzünde anlamsız bir ifade belirmesine neden oldu. O kurtulmamıştı. Kandırılmıştı. O kalın duvarların arkasında özgürlük yoktu... Zifiri bir karanlıktan başka, hiçbir şey.
"Bu olamaz... Ben hasta olamam." dedim hiddetle ayaklanarak. Doktor biçimsiz, dağınık olan kaşlarının ortasına parmaklarını yerleştirip şakakları ovdu. "Yani, bu güne kadar hiçbir rahatsızlığım olmadı. Hiçbir belirti... Yalan söylüyorsun!"
"Bakın Ceyda hanım, öncelikle sakin olmanız gereki-"
"Ne sakin olması lan? Görmüyor musun? Gayet sağlıklıyım ben." dedim gür bir ses tonuyla. "Sağlıklı olduğunuza emin misiniz? Altı ay öncesine kadar kaç kiloydunuz?" durdum bir kaç saniye. "Elli dokuz." sesim kupkuruydu.
"Peki ya şimdi?"
"Ben... E-elliydim en son..."
Ellerini masanın üzerinde birleştirdi. "Bir diyet durumu ya da kilo vermek için ilaç kullandınız mı?" dilimle dudağımı ıslattım. "H-hayır."
"Sebepsizce bu kadar kilo vermek normal mi?" ben... Evet, kilomda düşüşler olmuştu ama bunun nedeni anne yemeklerinden uzak kalmamdı. Başka açıklaması olamaz. "Normal! Çünkü ailemden ayrıldım, kendi başımın çaresine bak-"
"Ceyda hanım, bedeniniz yağ depolamıyor, bir ay sonra daha çok kilo vereceksiniz. Bunun yemekle alakası yok. Ciğerlerinizde bir hastalık var, virüs yavaş yavaş büyüyor, anladınız mı? Büyüyor." bedenim bir anda tüm gücünü kaybetmişti, yorgun bir biçimde sandalyeye geri oturdum.
Gözlerim duvara asılı tabloda takılmıştı. Ben... Ölecek miyim? "Ben ölecek miyim?" sesim mırıltı gibi çıkmıştı. "Hayır, tedavi olursanız virüsü öldürebiliriz. Tabii öncelikle virüsü anlamamız gerek, ilk defa raslıyorum böyle bir vakaya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...