26.Bölüm:Soyut Darbe

1.4K 140 15
                                    

Pera : Affet

"Kalabalığın içindeki yalnız..."

-

Kalabalığın içindeki yalnız, evet. Kesinlikle bu bendim. Önüme çıkana çarpa çarpa sıyrılmıştım içlerinden. Ve en sonunda 7 milyar insana rağmen yalnız kalmayı başarmıştım. Belkide tercihimdi, ya da mecburiyet. Bilinmez.

Süslü kelimeler anlatmazdı benim hikayemi, daha çok sokak diliyle tabir edilebilirdim. Yalnız, aptal, bencil. Düzgün bir doğru parçası üzerinde sağa sola yalpalanarak ilerliyordum, her adımım dengesiz ve bir o kadar da umutsuzdu. Ama yine de güçlüydü.

Azgın dalgaların ardından kıyıya sürüklenmişti bedenim, deli ruhum ise içine hapsolduğu bedenimden göçüp gitmek istercesine en saf çığlıklarıyla bağırıyordu. Rasladığım en büyük tehlike içimdeki, bedenimi kontrol eden haylaz ve işe yaramaz çocuktu.

Bedenimi kontrol eden, deli ruhumu zincirleyen o küçük işe yaramaz çocuk. Her şey onun suçuydu...

Başımın altındaki yastığı bir şeyler mırıldanarak kucağıma kaydırdım. Açık camdan esen rüzgar tenimi ürpertse de uyku sersemi bedenim o camı kapatmaya üşeniyordu. Gözlerimi açamayacak kadar yorgundum, tüm gün sırtımda taş taşımış gibiydim sanki. Her ne kadar uykulu olsam da, uyuyamıyordum! Sadece gözlerim kapatıp yorgunluğumu dindirmeye çalışıyordum.

Bir anda kulağıma ilişen kapı sesiyle gözlerim aralandı. Homurdanarak komodinin üzerindeki telefona uzanıp saate baktım. "Gecenin vakti bu ne be?" ardından zilin sesi yine duyuldu. Uzandığım yataktan doğrulup uyku sersemi bir biçimde, açık camdan gökyüzüne baktım. Güneş henüz doğmak üzereydi.

Birkez daha çalan zil ile ayaklarımı yataktan sarkıtıp ayağı kalktım, ağır adımlarla odadan çıkarken gecenin bu vakti hangi ahmağın bu saate kapıma dayandığını düşündüm. Koridorun ortasında duraksayıp kafamı hızla sağa sola salladım, uykuluydum ama kendime gelmem gerekiyordu.

Bu saatte çalan bir kapıyı cidden açacak kadar aptal değilim. Ensemi kaşıyarak kaşlarımı çattım, kapının ardındaki iyi niyetli de olmayabilir. Dilimle dudağımı ıslatıp kapıya yaklaştım, belki de Kerem'dir ha?

Bu saatte bu kapıyı çalan ya kötü niyetli biridir ya da tek hücreli bir aptaldır. Nefesimi dışarı püskürterek sakin kalmaya çalıştım, "Kim o?" dedim düz bir sesle, ancak ses gelmedi. "Kim o dedim!"

"Açsana kapıyı geri zekalı!" Hafifçe dudaklarım aralandı, ardından gözlerimi kapatıp ardımdaki duvara yaslandım. İkinci ihtimal baskındı, kapıyı çalan tek hücreli bir aptal. Ve o kişide tahmin edin kim? Ece. Bu sesi asla unutmam, cırtlak ve tiz.

"Lan öldün mü? Eğer öyleyse benim için kolaylık olur. Çünkü bize haber vermeden Ankara'ya gitmenin bedelini ödeyeceksin amip Ceyda. Aç şu kapıyı."

Amip Ceyda? Hah! Birde salaksaçma bir lakap eksikti anasını satayım. Bu kız neden ölmüyor, biri bana açıklasın. Böylesine ufak bir beyinle bu kadar uzun yaşması ilginç. İsviçreliler buna da el atmalı.

"Açsana!" Kaderime razı gelerek kapı kolunu yavaşça kavrayıp, kapıyı araladım. "Anahtarın var sanıyordum." derken karşımdaki tek hücreliye bakıyordum. Hemen arkasında duran Sefa'yı fark edince, "Sakın yanımızda Mete'yi de getirdik demeyin katliam çıkar!" dedim yüksek bir tonla.

Sefa uykulu gözlerle bana bakarken Ece omzuma çarprak eve girdi, "Çok konuşma, bana su getir." Ardından Sefa'da içeri girdiğinde kapıyı sertçe kapattım. Bi bunlar eksikti.

PARAMPARÇA 2 | BencilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin