Duman : Helal olsun.
"Her insan mutlu olamaz. Çünkü gereğinden fazla özler dünü, hak ettiğinden fazla düşünür yarını. Ve hiç hak etmediği kadar bilinçsizce yaşar bu günü."
-
Derince esnerken, mahmur gözlerim kısaca Ece'nin pembe peluş terliklerine kaydı. Ardından birkez daha gelen esneme ile gözlerimi ovuşturdum. Uyku sanki tüm bedenimi çürütüp ruhuma zehirli bir kadeh sunmuştu, uyku sarhoşuydum. Ensemi kaşıyarak yemekhaneye girdiğimde gözlerim kamaşmıştı. Güneş ince şeritler henüz yemehkanenin camlarından ulaşabiliyordu bize.
Ece elinin tersiyle sağ gözünü kapatırken ona bakmadan ilerlemeye devam ettim. Masalar nerdeyse boştu, kimse uykusunu bölüp kahvaltı yapma gereksiniminde bulunmamıştı. Bu durumda biz de 'Enayi' durumuna düşmüş oluyorduk. Şakaklarımı ovalayarak masanın üzerindeki tabaklardan bir tane alıp bir tane de çatal kaptım.
Büyük bir kaba doldurulan kibrit kutusu büyüklüğündeki peynirlerden iki dilim tabağıma koyduktan sonra bir adım daha ilerledim. Peynirlerin hemen yanında büyük bir kaba doldurulan siyah ve yeşil zeytinlere baktım kısaca, birkaç saniye uykunun verdiği ağırlıkla mal mal zeytinlere baktıkdan sonra siyah zeytinlere yöneldim. Hemen sonra yanında duran domateslerden birkaç dilim aldıktan sonra küçük kablara doldurulmuş reçel çeşitlerini es geçtim.
Arkamda birkaç kişinin biriktiğini fark edince birkez daha esnedim. O sırada masanın sonunda küçük bir kazana doldurulmuş pişileri görünce zeytinlerde olduğu gibi birkaç saniye öküzün trene baktığı gibi onlara da baktım. Yağda pişmiş hamurları midem kaldıramazdı heralde, sevdiğim halde pişileri es geçerek sıradan çıktım.
Boş masaları birkaç saniye süzdükten sonra ağır adımlarla her zaman oturduğum cam kenarı masaya yöneldim. Güneş ışınları direkt olarak oraya iniyordu. Elimdeki tabağı masaya koyup kaba bir biçimde sandalyeye oturdum. Ece'de hemen karşımda otururken, sağ elini kıvırcık saçlarına daldırmış uykunun verdiği uyuşuklukla amaçsızca başını kaşıyordu.
"Neden pişi almadın diye soracak değilim, nihayetinde sen bir malsın." Ece'nin alaycı tavrı bile hâlâ oturumu başlatmayan zihnimi harekete geçirememişti. Şu an ruhum bedenimi terk etmiş, beni çürük bir bedenle baş başa bıramış gibiydi, aslında tam olarak, 'Sen git öl de gel.' durumu vardı şu anda. Geçici bir süreliğine ruhum tatile çıkmıştı.
Aslında bu uykusuzluğumun nedeni Sefa'nın dün gece açtığı WhatsApp grubu yüzündendi. Grup açıp tam kadro eklemişti bizi gruba, hatta yönetici oydu ancak insanlık yapmaya karar verip Ece'yi de yönetici yapınca, Ece'nin bir hain olduğunu geçte olsa anlamıştı. Yönetici olan Ece, Sefa'yı gruba çıkarıp baştan eklemiş, yani yöneticiliği elinden almıştı. Tabii kabak gibi kalan Sefa isyan çıkartıp grupta yazmama grevi yapmaya karar verip iki saat sonra yaptığı greve kendi dahi inanayıp gruba yazmaya devam etmişti.
Grupta konuşmayan kişiler olarak ben Yasemim, Mete vardık. Yasemin arada çevrimiçi olup mesajlara kısaca göz atmıştı, ben ise tek bir kelime yazmadan gruptaki tüm mesajları dikkatlice okumuştum. Ancak Mete'nin bir WhatsApp grubuna ekli olduğundan dahi haberi yoktu, dün çevrimiçi bile olmamıştı. Hatta Sefa grupta, 'İnternet paketi bitmiştir fakirin.' diye alay etmişti. Sonuç olarak, 'Acemi Katiller' ismini verdikleri grubumuz vardı artık.
"Gotik kızlar, ölü gibi." düşüncelerim, durgun bir rüzgarın etkisine kapılarak zihimden göç ederken kafamı baş gotik ve çetesine çevirdim. Ölü gibilerdi, aslında onlar normal şartlar altında da ölü gibiydi. Baş gotik diye tabir edilen kız, uçlarını mora boyattığı saçları sayesinde önünü görüp görmediği konusunda şüpheliydim tabii. Eline sabitlediği çatalı tabağında geziniyordu, başını hafifçe öne eğmiş cumartesi sabahı sırf kahvaltı yapabilmek için saat 09:30'da kalktığı gerçeğini sindirmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...