Multimedya : Mete.
Mabel Matiz : Dört duvar.
"Kapkara, dipsiz, boğuk bir maviydi hayat. Kasvetliydi."
-
...Sizce de, uğruna çok şeyi göze aldığımız dünya bizimle, bir kedinin fareyle oynaması gibi oynamıyor mu? Bir kediden daha fazlası, kediler masum hayvanlardır, onları kirli dünya ile bir tutmak haksızlık olur öyle değil mi?
Aslında dünya, şeytanın kul ile oynadığı gibi oynuyordu. Ya da şeytanı hiç bu işlere karıştırmamak gerekir. Verilebilecek en büyük örnek; bir insanın, kendiyle olan mücadelesinde her zaman bencil ve aç gözlü nefsine galip gelmesiydi.
Nefis doymuyordu. Açtı ama bencildi. Tıpkı dünya gibi. O masum görünen mavi küre göründüğü gibi değildi, aslında göründüğü gibi olmayan içindeki insaoğluydu.
Kural şu; iyi ol. İyi olmayı denedik, olmadı. Dünya bize kazık attı. Kuralları çiğne; kötü ol. Kötü olmayıda denedik. Bu defa dünya bize küstü. Ya dünyadan tekme yiyecektik, ya da dünyanın bize sırt çevirmesine razı olacaktık.
Peki, adalet bunun neresinde? Önümüze çıkan o iki yol... Kazık yemek ya da yalnız kalmak. Tamam, başa dönelim ve soruyu tekrarlayalım. Sizce de, uğruna çok şeyi göze aldığımız dünya bizimle, bir kedinin fareyle oynaması gibi oynamıyor mu?
"Evet arkadaşlar... Finallere iki ay kaldı. Sizden istediğim, şu iki ayı iyi değerlendirmeniz."
Derince bir iç çekip elimi çenemin altına aldım. Bir ay, aradan geçen koskoca bir ay... En son, katil oldum. Hah! Katil oldum. Bunu bu kadar rahat söyleyecek ruh haline sahibim. Gerisini siz düşünün. Ne demiştik? Dünya. Ben de dünyanın kazık üstüne kazık attığı insanlardan biri. Ceyda.
Şu koca bir ayda ne değişti? Zeynep İzmir'e geri dönüp son sınavlarına odaklanmaya karar verdi. Malum, okulların kapanmasına yaklaşık bir buçuk ay kaldı. Önder'de İzmir'e döndü tabii, işlerinin başına. Bu arada, size iyi bir haber Ece ve Önder finallerden sonra söz kesecekler. Onlar adına sevindim aslında, en azından aramızdan birilerinin hayatı güzel ilerliyor.
Ha birde, Zeynep ve Nur ve gereksiz kardeşim Burak on beş yirmi gün önce YGS sınavına girdiler. Zeynep'in söylediğine göre fena geçmemiş, Nur'un da öyle. Burak'ı Allah bilir. Şimdiki hedefleri LYS. Bora, o da İzmir'e döndü. Patron onu geri çağırmış. Ve Yasemin, onun babası öldü. İzmir'e geri döndü ve şu an nerede bilinmiyor. Bora onu bir süre rahat bırakmamız gerektiğini söylediğinde sessiz kaldık.
Sefa ve Ece'ye gelirsek. Sefa kaldığı öğrenci evine geri döndü, bilirsiniz bekâr bir kızla bekâr bir erkeğin aynı evde kalması doğru değil. Hoş, artık biz de o evde kalmayacağız. Ece ise, Önder'in söz keselim dediğinden beri bitkisel hayata geçiş yaptı. Garip garip hareketler sergiliyor, daha az konuşuyordu. Heyecandan olmalı.
Ve son olarak Mete. Onunla ilişkimiz inişli çıkışlı bir şekilde devam ediyor. Tahmin edersiniz ki beraber geçirdiğimiz anların dörtte üçü kavga ederek geçiyor. Ama aramızdaki en büyük gelişme o kavgaların bizi birbirimize daha da bağladığını fark etmem olmuştu.
Sorun şu ki, onunla aramızdaki bu ilişikin ciddi boyutlara ilerlediğini fark ettim. Yani, ciddiden kastım Ece ve Önder gibi söz kesmek değil. Daha fazla yakınlaşmaya başladık, o bana yaklaşıyor ben ise izin veriyordum. Bu doğru bir şey değil. Mete işleri ciddiye taşıyor ama ben bu sorumluluğun altına girmekten çekiniyorum.
"Pekala, çıkabilirsiniz arkadaşlar." masanın üzerindeki kitapları sağ kolumun altına alıp oturduğum yerden kalktım. Bir de derslerime gelirsek. Muhtemelen BÜT'e kalacağım, ama sıkıntı yok bu sene sınıfta kalmamaya yemin ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...