"İnsanların söylemediklerini dinle."
-
Geçmişine hapsolmuş küçük bir kız. Umuda susayan, hayat maratonunda bariyerleye takılan güçlü bir kız. Kaderinin kötü oyununa marus kalan o kız. Neden diye sormadık bazen, sorgulamadık kaderi. Sadece kabullendik, hayatın zehrini. Damarlarımızda gezinmesine dahi biz izin verdik.
Aslında insanlardı senin kaderini belirleyen, kişiliğini ortaya koyan. Sana kötü demeleriydi belkide ilk adım. Kötü, işe yaramaz, saygısız, bencil... Sen duygusuzsun, dediklerinde bile ben kendimi çözemiyordum. Karakterimi, kişiliğimi. Kimdim ki ben?
Siz benim kişiliğimi belirlemeden önce neydim ben? Belkide şu alay ettiğim masum kızlardandım. Hah! Daha neler. Ben güçlüydüm, ama birileri beni yönetiyordu. Birileri beni yönetiyordu. Öyleyse zayıftım. Ben güçlü değilim ki?
Saçmalama! Güçlüsün sen, her ne kadar birilerine boyun eğsen de, güçlüsün. Niye güçlüsün biliyor musun? Tüm bu olumsuzluklara rağmen ayakta durabiliyorsun. Omuzların dik, başık dik. Savaşmaya hazırsın. Şunu biliyorum sadece; Bizim bir sonumuz yok.
Evet, bizim sonumuz yoktu. Ya da sonumuz yakındı...
"Ceyda?" Hızla başımı iki yana sallayarak kendime geldim, "He- efendim?"
"Daldın?" Hafifçe tebessüm ederek başımı olumulu anlamda salladım, "Aynen, küçüklüğüm geldi aklıma." Ardındaki sandalyeye yayılırken dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme gizliydi. "Senin küçüklüğünü tahmin edebiliyorum. Herkes güzel bir çocuk olduğunu düşünmüştür, güzel güldüğünü..."
Hızla gözlerimi kaçırıp derin bir nefes aldım. Ne demişti Mete; sadece kendini düşün. "Yok, ben daha çok işe yaramazlar kadrosuna zirvede dahil olanlardandım." gülümsemesi derinleşirken yeşil gözleri parlıyordu. "Anlatsana, seni bu kadroya dahil eden ne?"
Neydi beni bu kadroya dahil eden? Hah, hatırladım. İnsanların bana taktığı sıfatlardı, yaramaz Ceyda. Zamanla bencil Ceyda, bir süre sonra da kötü Ceyda'ya terfih ederdim herhalde. Ben kendimi bildim bileli böyleydim, dobra.
"Yaramazdım işte, işe yaramayan. Sürekli birileri evimin kapısına dayanır beni anneme şikayet ederdi. Bazıları da ağlayan çocuklarını takmışlardı peşlerine. Annem önce onları dinler sonra da çatık kaşlarıyla bana dönerdi." Oturuşumu diklestirerek yüzüme özlem dolu bir gülümseme yerleştirdim. "Biz seninle ne yapacağız diye bas bas bağırır evden çıkmama cezası verirdi."
Gözlerim Kerem'e kayarken hâlâ gülüyordum. Aslında o yıllarımı o kadar çok özlüyordum ki, mutluydum be. Çocukken mutluydum. "Peki sen ne yapıyordun?" Güzel soru, ben ne yapıyordum?
"Hiçbir şey. Kendimi odaya kapatıp saatlerce zırlayan tiplerden değildim, neden bilmiyorum ama evimize birileri gelip beni şikayet ettiğinde kendimi güçlü hissediyordum, herkes benim kavgacı olduğumu düşünüyordu. Kavgacı insanlardan korkulurdu, o zamanki psikolojime göre."
Kahvemden bir yudum alıp iç çektim, "Birilerini dövmekten zevk alan tek manyak bendim heralde." Dişlerininin görünebileceği şekilde gülümsediğinde ben de ona eşlik ettim. O an içimde huzursuzluk oluşmuştu, o an sadece Mete'nin karanlığını tenimde hissetmiştim.
Gülümsemem anında silinirken başımı öne eğdim, "O zamanlar mutluydum lan ben. Harbiden mutluydum." Elimin üzerinde elini hissederken kaşlarım hafifçe çatıldı, gözlerim ise boş bir noktaya odaklanmış çaresizce kalbimin sesini dinliyordum. "Neden mutlu değilsin? Yoksa şu eski sevgilin..." dediğinde kafamı kaldırdım. Cümlesi yarıda kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...