59.Bölüm:Duygusuz Şarkılar

1K 143 37
                                    

Mabel Matiz | Hâlâ haber bekliyorum senden.

"Tanırsınız benim gibileri boş sokaklardan, çizgilere basmadan yürümeye çalışan insanlardan..."

-

Sefa'dan

Hayaller... Üzerine toprak atılmış tahta bir tabuttan farksızdı. Soluk soluğa, yüreğine saplanmış keskin bir hançerle hayallerinin peşine düşmekti bizimkisi. Hayallerimiz vardı, umutlarımız, yarınlarımız. Ümitlerimiz... Meğersem hepsi asla yaşanmamış sahte bir hikâyenin kurmaca sahnesinden ibaretmiş. Yalana kulak vermiştik biz, inanmıştık. Bu oyunda hepimiz kandırılmıştık.

Öyle bir tuzağa düşmüştük ki... Hayaller bile geri tepmişti. Asla geri geri gelmeyecek, inanmadığımız o düşler. Zihnim bazı gerçekleri örtbas ediyor bazılarını süzgecinden geçirirken kendi lehine kullanıyordu. Neye inanacaktım? Aslında inanmak ya da inanmamak değildi mesele. Mesele...

Ölümdü,

ölümle yaşam arasında sınırı belirleyen o ipin başında oturmuş birilerinin bana yön vermesini bekliyordum. Kalbim dahi iki parçaya bölünmüştü, bir yarısı ısrarla uyan derken diğeri öfkeyle açma gözlerini diyordu...

Yattığım o yatakta, içinde olduğum o odada kalbimin ritmini yayan o cihazın sesi dışında her taraf sessizdi. Gitmişler miydi? Beni öylece, tek başıma ölüme mi terk etmişlerdi? Ya da, öldüm mü? Öyleyse neden dışardaki sesleri duyabiliyordum? Hayal gücümün aldatıcı oyunu da olabilirdi.

"Değil. Sen ölmedin, Sefa."

Gözlerimin kapalı olmasına rağmen işittiğim o ses, ruhuma öyle bir dalga estirmişti ki... Ölüm bile tatlı gelmişti. O ses gerçek miydi?

"Hayır, değil. Gözlerini aç, Sefa."

Yapamam! Nedenini bilmiyorum ama o dünya beni korkutuyor. Yaşamaktan vaz geçtim ben. İnsanlar bencil, kinci, merhametsiz. O dünya beni korkutuyor. Ben ölmek istiyorum. Aslında, ölmekte istemiyorum. Ben uyanmak istemiyorum, uyanpta tekrar hayal kırıklığına uğramak istemiyorum.

"Aç gözlerini. Dışardakilerin sana ihtihacı var."

Hayır. Kimin bana ihtiyacı olur ki?

"Aç gözlerini,"

Hayır.

"Benim için, Melek için bunu yapmaz mısın?"

Kilitlenen bedenim, kalbinin artan ritmiyle birlikte sanki tekrardan can bulmuş gibiydi. İçimi saran deli bir heyecanla araladım göz kapaklarımı. Orda, tam karşımda duruyordu. Gülümsedim. Öyle bir gülümsemeydi ki bu, özlemle hasretin omuz omuza verip buna değer dediği bir gülümsemeydi bu. Belkide ilk defa böyle gülümsüyordum ya da uzun zamandan sonra ilk defa.

Elini bana doğru uzatıp daha da gülümsedi. "Hadi, gel benimle." üzerinde bembeyaz bir elbise vardı, omzuna dökülen bukleleri, parlayan o zeytin gözleri. Çok güzeldi be, Melek gibiydi. Hoş, ismi zaten Melek'ti. Elini tuttuğum an hissettiğim özlemi doruk noktalarıma kadar taşımıştım. Ayaklanıp karşısına geçtim.

"Sen gerçek değilsin, benim kurmaca hayallerimden birisin. Ama olsun, bu bile yeter bana. Eğer ölürsem sana kavuşurum." yanağınca belirginleşen çukurlukla birlikte gülümsedi, gözleri başka bir noktaya kaydığında bakışlarını takip ettim. Kafamı uzandığım yatağa çevirdiğimde duraksadım.

Ben hâlâ o yataktaydım. Uzanıyordum. Hatta... Gülümsüyordum. Gözlerim kapalıydı ancak dudağımda hafif bir tebessüm vardı. Benimle birlikte yataktaki bana şaşkınca bakan doktorlar da en az benim kadar o gülümsemenin nedenini çözmeye çalışıyorlardı.

PARAMPARÇA 2 | BencilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin