Multimedya : Mete
Zakkum : Ahtapotlar
"Bir gün yalnız kalırsan tekrar et. Gidecek bir yerim vardı, orayı mahfettim..."
-
Derince esnerken elimdeki kalemi parmaklarımın arasında dengeleyerek, hocanın tahtada anlatmaya çalıştığı konuya bakıyordum. Aslında çözmeye çalışıyordum, ancak sonuç sıfır. Koca bir sıfır. Dersleri fazlasıyla aksatmıştım.
O aptal serserinin suçu bu! Eğer sınıfta kalırsam işine gelir. Okulu bırakıp onunla evlenmemi isteyen oydu. Bu asla olmayacak, Mete'ye evlenmek yapacağım en son şey olur. Pek istemesem de ileride çocuklarım olacak, ve çocuklarımın babası bir serseri olmayacak. Beni sürekli aldatan, benimle kukla gibi oymayan bir ruh hastasından baba olmaz. İşte bu yüzden Mete benim için dün bitti. Bu gün olmaycak, yarında öyle.
"Bu günlük bu kadar arkadaşlar. Çıkabilirsiniz."
Derin biç iç çekerek ayağı kalkan yaşıtlarımın aksine oturduğum sandaleyeye yayılarak, kollarımı kırıp ardımdaki sıraya yasladım. Sadece nefes almaya ihtiyacım vardı. Birkaç dakika ya da saniye, yalnızlık. Sessizlik... Buna ihtiyacım vardı.
"Sen çıkmayacak mısın?" Durgun gözlerim masasından kalkan hocaya kaydığında tepkisizce yüzünü inceledim. Ardından bakışlarımı ilgisizce başka yere çevirerek, "Hayır." dedim. Orta yaşlı adam gözlüğünü gömleğinin cebine koyup gözlerini bana çevirdi. "Sanırım canın bir şeylere sıkkın. Derse ilgsiz olduğun gözümden kaçmadı."
Aslında bakılırsa oturup yetişkin bir adamdan nasihat dinleyecek değilim, dertlerimi dökmek konusunda da öyle. "Canım dersi dinlemek istemedi." dedim ne cesaretse. Hafif bir tebessümle kalktığı sandalyesine geri oturdu, "Asi bir genç, çok rasladığım vakalardan. Evet, senin kesinlikle sıkıntıların var."
Hah! Gerçekten mi? Bende boş boş sınıfta oturarak kendime bir amaç biçmeye çalışıyordum. "Yaa, öyle." dediğimde sesim ilgisiz ve soğuktu. "Denk geldiğim o gençlerin derdi genellikle âştı, âşk acısı. Kimisi ise iş bulamadığından ki o nadirendi."
"Neden âşk acısı çekeyim ki? Benim daha büyük dertlerim var, herkesi yavaş yavaş kaybetmem gibi." Sesim her ne kadar ilgisiz ve mesafeli olsa da, içimi dökmeye ihtiyacım vardı. "Batıyorum, bitiyorum. Boğuluyorum. Nefes alamıyorum. İnsanlar işi gücü bırakmış sadece, sadece benimle uğraşıyor. Battım işte, bittim. Hâlâ beni sömürmek istemeleri saçma. Benden ne istiyorlar?"
Durgunca yüzüme bakan hocaya kısaca bakıp olduğum yerden doğruldum, "Sen beni çözemezsin, çözmeye de kalkışma. Eksilmiş bir parçayı nasihatlar geri getiremez."
*
Doğruydu... Ben, dipsiz bir okyanusta ölüme terk edilmiştim. Sırtımı güvenerek yasladığım kişi beni serin suya salıvermişti. Sonra da gitmişti. Ve o dalgalar beni içine çekmişti bile, deli ruhum yenilmişti suya.
Bir adım attım, büyük bir adım. Birini hayatımdan çıkardım. Şimdi de kararımın arkasında durmam gerekiyordu, geride bıraktığım o geçemişe geri dönmemeliydim. Bu hatayı yaparsam eğer, kendimi asla affetmem. Gururum ruhum gibi yok olur, biter.
Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. Ardından kendinden emin adımlarla kantine ilerleyip cam kenarındaki masaya yöneldim. Elimdeki kitabı sertçe masaya bıraktığımda irkilerek bana baktı. Yüzünde şaşkınlıkla beraber hafif bir tebessüm belirirken tepkisiz kaldım.
"Yeniden tanışmalıyız."
*
"Demek adalet okuyorsun. Şaşırdım." başını hafifçe sallayarak oturduğu sandalyeye yayıldı, "Evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARAMPARÇA 2 | Bencil
Teen Fiction#58 "Kirli ruhun, tutsak bedenleri..." Doğrular ya da yanlışlar. Kurallar ve yasaklar... Hayatın kendisiyle tanışan bir grup gencin çevreleriyle olan sınavında zorluklar katlanılamaz hâle gelir, kendi hayat mücadelerinde hedefleri için savaş verenle...