KB2-34

4.8K 281 6
                                    

Serra hazırladığı dosyayı son bir kez daha gözden geçirip Aydına vermek için odadan ayrıldı. Bu aldığı ilk göreviydi ve bu görevin üstesinden hakkıyla gelmeliydi. İşte bu yüzden defalarca kontrol etmiş ve neredeyse cümleleri ezberleyecek duruma gelmişti.

Aydının sekreterine gülümseyerek selam verdi ve kapıyı çalmak için yumruğunu kaldırdı. Fakat kapı aniden açılmış ve hiç beklemediği bir anda kendini bir bedene yapışık bir halde bulmuştu. Burnuna dolan tanıdık parfüm kokusuyla çarpıştığı kişinin kim olduğunu anlamıştı ve şansına bir kere daha küfretmişti. Hayır ne vardı işte bir kere daha kontrol etseydi dosyayı? Bak o da gidiyordu tam!

Kollarını saran ellerden kurtulup bir adım geri çekildi ve bakışlarını yavaşça Ardanın yüzünü kaldırdı. Ardanın şaşkın bakışlarına aldırmadan onu başıyla selam verdi ve gitmesi için önünden çekildi. Aydın ve Arda odadan çıktığında ayağa kalkmış sekreterin yanında durdu ve patronunun misafirini uğurlamasını sessizce izledi.

Arda kapıyı açtığında bedenine yapışan bedenle şok olmuş ama tanıdık koku etrafını sardığında elinde olmadan derin bir nefes almıştı. Günlerdir Serrayı görmüyordu, aslında görmek isteyip istemediğine de karar veremiyordu fakat kabul etmesi gerekliydi ki alışkanlıklardan kolay vazgeçilmiyordu. Mesela banyo rafındaki tek duran diş fırçası onu ilk günlerde çok rahatsız etmişti, ya da giysi dolabının boş yarısı. Elden ne gelirdi ki, Serra onunla mutlu değilken ne kadar iyi çift gibi davranabilirlerdi? Ne zamana kadar birbirlerine katlanabilirlerdi? Zamanla yalnızlığa alışacağını biliyordu; alışacaktı, hatta belki de hayatına çok daha farklı kişiler girecekti... ama yine de özleyecekti...

Aydınla koridorun sonuna kadar gelmişlerdi. Bulunduğu yerden hala Serrayı görebileceğini farkettiğinde bakışlarını koridorun diğer tarafına çevirip hala sessiz bir şekilde kendilerini izleyen kıza son bir bakış attı ve Aydınla vedalaşarak asansöre bindi.

***

Melek elindeki tuhaf süs eşyasını Semihin gözleri önünde salladı.

"Abi, bu nasıl?"

"Ne bu?" Filiz sesli bir şekilde ofladı.

"Anlayamıyor musun,  kapı süsü işte!" Semih kıza ters bir bakış attı.

"Sana sormadım!"

"Bu sıkıcı tavırlarına gerçekten katlanamıyorum Semih!"

"Katlanmak zorunda da değilsin! Beğenmiyorsan çeker gidersin Filiz!" Melek abisinin koluna hafifçe vurdu.

"Abi ya!"

"Boşver Melek boşver. Ne anlar o aksesuardan, süsten falan. Gel biz şu ilerideki tezgaha da bakalım. Can da gelir şimdi." Semih ya sabır çekerek kardeşini diğer tezgaha sürükleyen kızın ardından baktı. Nasıl olduysa Melek tarafından beraber dışarı çıkmaya ikna edilmişti ve işe de bakın Filiz denen şu şeytan da onlarlaydı. Halbuki Semih beraberden kastın sadece ikisinin takılacak olduğu ve mağaza mağaza dolaşıp cicili bicili kız kıyafetleri almak olduğunu sanmıştı. Ona bile katlanabilirdi ama Filize katlanmak mı? Hiç sanmıyordu!

Kızların olduğu tezgaha yanaştığı sıra Filize seslenildiğini duydu. Ardına bakıp kendilerine gelen Canı gördüğündeyse yüzünü buruşturdu ve homurdandı.

"Hıh, geldi işte öbürü de."

Can diğerlerinin yanına geldiğinde Filize sarıldı ve Melekle tanıştırıldı.

"Daha önce karşılaşmış mıydık?" Meleğin meraklı bakışları altında Filize sert bir bakış attı Can. Geçenki şal olayında elinde tuttuğu gömleği hatırlamak bir kere daha canını sıkmıştı, o ne iğrenç bir gömlekti yahu?

"Hiç sanmıyorum." Semih Canın Serraya olan bakışlarını görmüş ve Serraya baktığında kızla gözgöze gelmişlerdi. Gözlerini kısarak kıza bakmayı sürdürdü.

"Bu işte bir iş var da.." Tek kaşını kaldırarak Serraya meydan okudu. "..neyse!" Melek her ne kadar abisi ve Filiz arasındaki konuşmaya anlam veremese de birer kollarına girerek onları az ilerideki kafeye yönlendirdi. Zaten sürtüşüp durmalarına da bir türlü anlama veremiyordu ya yakında çıkardı kokusu.

"Ay üşüdüm ben. Hadi şu kafede sıcak birşeyler içelim. Ha! Bu arada Can sen Filizle nasıl tanıştığımızı biliyor muydun?" Filiz sertçe Canı dürttüğünde Can abartılı bir kahkaha patlattı.

"Evet ya, Filiz anlatmıştı. Komikmiş."

"Nasıl tanıştınız,  ben bilmiyorum?" Serra Melek daha ağzını açamadan atladı.

"Kıyafet şal mal meselesi falan işte, sana ne?"

"Sana mı sordum ben? Neden herşeye atlayıp duruyorsun?"

"Neden biz muhabbet ederken araya laf katıyorsan ondan!"

"Farkındaysan ben de muhabbete dahilim canım."

"Ah ne yazık ki!" Ve yine kavga.  Mekek iç çektiğinde Canla gözgöze geldi ve omuzlarını silkti.

"Biz ne yapacağız bunlarla ya!"

***

Aydın odasına girdiğinde Serra da hemen ardından odaya girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Aydın biraz yürüyüp aniden ardına döndüğünde  Serra gün içinde ikinci çarpışmasını yaşamaktan son anda kurtulmuştu. Elini kalbine bastırıp derin nefes alıp vermişti. Neden bu adam aniden arkasını dönüyordu Allah aşkına?

"İyi misin?"

"Evet iyiyim. Şey..  sen bir anda arkanı dönünce,  biraz korktum."

"Onu kastetmedim." Serra gözlerine baktığında ellerini kızın kollarına yerleştirdi. "Gerçekten iyi misin?" Serra yüzünde küçük bir tebessümle başını salladı.

"Evet iyiyim. Sadece... onu terkeden bendim ve bu biraz suçlu hissetmeme neden oldu. Bu kadar. Ben  bu kadar duygusuz olacağımı düşünmemiştim." Aydın kaşlarını kaldırarak başını yana eğdi. Yüzünde çarpık bir gülümseme vardı. Serranın kendisine bu kadar açık konuşması onu sevindirmişti.

"Bunu yastığına sarılıp salya sümük ağlayan kız mı söylüyor?" Serra elindeki dosyayla adamın karnına vurdu.

"İlk gündü, kalpsiz de değilim tamam mı?" Aydın kıkırdayarak başını salladı. Aydının yerine gelen keyfini farkeden Serra adama içten bir gülümseme sundu.

"Teşekkür ederim." Aydın gözlerini alan gülümsemeden cesaretle kızı yavaşça kendine çekti ve kolları üzerinden kollarını kıza doladı.

"Ben de teşekkür ederim." Kısa süre sonra ardında hissettiği eller gülümsemesinin daha da büyümesine sebep oldu.

Devam edecek...

Kaçma Benden (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin