KB2-35

4.6K 275 3
                                    

Daha parmağını zilden çekmeden kapı açılmış ve bir anda kendini evin içinde buluvermişti Bora.

"Nerede kaldın çabuk ol!" Bileğinden tutup çekiştiren kardeşine hayretle baktı. Normalde iyi anlaşamazlardı, çünkü Aslıya göre Bora babasını ellerinden alan kadının oğluydu. Öz kardeş olduklarını bilmiyordu,  bilse tepkisi nasıl olurdu ya da kendine yaklaşımı değişir miydi çok düşünmüştü Bora. Ve her seferinde vazgeçmişti söylemekten, araları daha da kötü olabilirdi sonuçta. Araları kötüydü kötü olmasına da bugün Aslı kendisini aramış ve hemen ona gelmesini söylemişti.

"Neler oluyor Aslı? Neden hemen gelmemi istedin?" Aslı son bir gayret Borayı çekiştirip salona doğru ittirdi. Bora nihayet gözlerini kardeşinden çekip salona baktığında önce daha önce hiç tanımadığı bir bayanla göz göze geldi. Tanımadığına emindi fakat sanki karşı taraf için bu geçerli değildi, kendisine nefretle bakıyordu.

Sonra gözlerini o kişiden çekip koltuklarda oturup kendini izleyen diğer iki kişiye baktı ve gözleri olabildiğince büyüdü.

"Betül? Çağla?" Çağla aniden yerinden kalktı ve Boranın önüne gelip yumruğunu adamın karnına gömdü.

"Pislik herif! Neden yaptın bunu?"

"Çağla." Betülün uyarısıyla Çağla söyleyeceklerini yutarak ardına döndü ve yeniden Betülün yanına oturdu. Sakin olmalıydı, üstelik asıl suçlanması gereken Bora değildi. Böyle yaparak anca kendini hırpalardı. Bu yüzden sessiz kalıp Betülün ya da Aslının söze girmesini bekledi.

"Şöyle geç Bora." Bora Çağlaya mahçup bakışlar atıp Aslının gösterdiği yere oturdu. Artık dört kadın da karşısındaydı.

"Burada neler oluyor?" Betül saçlarını ardına itekleyerek ardına yaslandı.

"Bir konuda yardımına ihtiyacımız var. Eğer bize yardım edersen.." Önce Çağlayı sonra da kendini işaret etti. "...tüm tatsızlıkları unutabiliriz." Bora yavaşça başını salladı. Zaten Betülle konuştukları içine oturmuştu, üstelik Atılgan holdingde Çağla ve Denizin kendine yaklaşımlarına rağmen onlara ihanet ettiğine pişmandı. Tabi ki kabul edecekti.

"O zaman anlattıklarımı sessizce dinle
Ha, bu anlattıklarımdan kimsenin haberi olmayacak Bora, özellikle de abinin!"

***

Semih valizini kapattıktan sonra odadan çıkardı ve valizini kapı önüne bırakarak salona yürüdü.  Salonun kapısında durup omzunu kapıya dayadı ve karşısındaki manzaraya baktı.

Melek bacaklarını kendine çekerek uzanmış, başını da Filizin dizlerine bırakmıştı. Filiz bir eli Meleğin saçlarında, diğer eli de koltuğun kolundaki mısır kasesinde oturmuş ve beraber film izliyorlardı.

Derin bir nefes aldı. Bu kız neden hep buradaydı. Neredeyse bir hafta olmuştu, işten eve döndüğünde ya burada oluyor ya da Melekle dışarıda buluşacak. Tabi dışarıda buluşmaları daha kötüydü, çünkü o zaman yorgun olduğunu söylemesine rağmen onlarla birlikte ordan oraya sürükleniyordu Semih. O yüzden evde takılmaları tercihiydi; en azından şu hayır bu, oraya değil buraya diye gereksiz tartışmalar yaşamıyordu Filizle. Ve de rahat rahat onları izleyebiliyordu. Hem kardeşini hem de şimdi olduğu gibi Filizi.. Konuşmuyorken hiç fena değildi aslında bu kız, dondurup evin bir köşesine yerleştirme imkanı olsa bunu hiç düşünmeden yapardı.

"Ben çıkıyorum." Abisinin sesini duyan Melek hemen yerinden kalkmış ve kendisini abisinin kollarına atmıştı. Semih kendisine sarılan kardeşini sıkıca sarmalamış ve saçlarına öpücük kondurmuştu.

"Ben yokken kendine dikkat et tamam mı?" Melek başını abisinin göğsünden ayırıp salladı ve abisinin yanaklarından sulu sulu öptü.

"Sen de dikkat et abicim. Sakın öyle yükseklerden kaymaya falan da kalkıp düşme, tamam mı?" Semih de başını salladı.

"Ohh keyfe gel, iş toplantısı ayağına Uludağ keyfi." Semih kadına tek kaşını kaldırarak baktığında Filiz yüzündeki alaycı gülümsemsyi silip yüzünü buruşturdu. "Tamam ya, ben de haber peşinde az tatil köyü gezmedim." Semih Uludağa iki günlüğüne gidiyordu, söylediğine göre yarın akşam bir kutlama vardı ve ertesi gün de geri döneceklerdi. Bu Filiz için kendilerine karışan olmadan dilediklerini yapabilecekleri iki koca gün demekti ama aynı zamanda sıkıntıdan patlayacağı iki koca gün. Aslında kendini bir türlü sevdiremediği bu adamla uğraşmak acayip hoşuna gidiyordu ve Semihin haftasonu evde olmayacak olması onu üzüyordu.

İki adımda Sehimin yanına geldi Filiz.

"İyi yolculuklar." Filizin yüz ifadesini dikkatle inceleyen Semih kollarını araladı ve o da Filize bir adım attı. Filiz dudaklarını birbirine bastırarak Semihin kolları arasına girdi ve kollarını beline dolayarak ona sarıldı. Semih de kollarını kızın omuzları üzerinden kıza sarmış ve bilinçsizce burnunu kızın saçlarına yaslayıp derin bir nefes almıştı.

"Sen de dikkat et tamam mı?" Filiz başını salladı. "Sakın o arkadaşın olacak herifi çağırma ama, kız kıza uslu uslu oturun!" Semih Can konusundan fazlasıyla muzdaripti, kardeşiyle olan yakınlığı canını sıkıyordu. Bu yakınlığın fazlasıyla farkında olan Filiz kıkırdayarak kendini geri çekti.

"Tüh ama ya, benim bu akşam işim vardı. Cana söylemiştim, bu gece Melekle kalmayı kabul etmişti." Semih yalancıktan kaşlarını çatarak kızın omuzlarındaki ellerini yukarı çıkarmış ve boynunun her iki yanıdan hafifçe tutmuştu.

"Boğarım seni Filiz." Filizin kahkahalarına kendisine gülümseyerek karşılık vermiş ve kızın yanağını hafifçe okşayıp ellerini çekmişti Semih. "Arda aşağıda ağaç oldu ağaç. Haydi ben kaçar."

Kızlar dış kapının kapanma sesini duyduklarında Melek hala salon çıkışına bakmakta olan arkadaşına döndü.

"Filiz! Biraz önce ne oldu?"

"Ne olmuş?" Melek sıkıca arkadaşına sarılıp onu da kendisiyle beraber kanepeye çekti.

"Benimle oyun oynama kızım, biraz önce ne oldu öyle? Resmen abim-"

"Melek!" Melek kollarını gevşetti ve sesi pek de sakin çıkmayan arkadaşının yüzünü görmeye çalıştı. Acaba abisiyle onu yakıştırdığı için kendisine kızmış mıydı? Bir gece önce de bu konuyu dile getirmişti Melek ama sanki o zaman Filizin sesi bu kadar yüksek çıkmamıştı. Belki de yan odalarında uyuyan abisinden dolayı sessiz cevap vermiş olabilirdi Filiz.

Filiz boş boş arkadaşına baktıktan sonra gözlerini kapattı ve bir kaç dakika önceyi hayal etmeye çalıştı. Semihin kendisine sarılışı, başını hemen başının üzerinde hissetmesi, yaptığı şaka ve en son... yanağını hafifçe okşaması... Biraz önce gerçekten hepsi de olmuştu değil mi? Filiz şaşkınlıkla arkadaşının kollarını yakaladı ve yüzündeki şaşkın ifade yerini engellememez bir sırıtışa bırakırken sordu.

"Melek,  ben biraz önce yanlış görmedim değil mi? Yani abin biraz önce-" Aniden çekilmesiyle kendini yeniden Meleğin kolları arasında buldu Filiz, ve bu sefer o da  sıkıca sarılarak karşılık verdi. İçindeki bu kıpır kıpır şey de neydi böyle?

Devam edecek...

Kaçma Benden (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin