KB-14

16K 785 7
                                    

Deniz hiçbir halt anlamadığı ve yarısından fazlasında uyukladığı toplantıdan çıkar çıkmaz arabasına atlayıp Çağlaya mesajda attığı adrese yol aldı.

Çağla ise Denizden haber alır almaz mesajdaki çay bahçesine gelmiş ve ortalıkta Denizi göremeyince herkesin görebileceği bir yere oturmuş ve tırnaklarını kemirerek beklemeye başlamıştı. On dakika sonra Tibeti gördüğünde telaşla yerinden kalkmış ve kalktığı sandalyenin devrilmesine sebep olmuştu.

"Tibet! Ne oldu? Ömer nerede?" Tibet hafifçe gülümsemiş ve Çağlayı yeniden sandalyeye oturtmuştu.

"İyi. Beni buraya yolladı, kendisi de gelecek birazdan."

"Nerede ki şimdi? Yoksa o adamın yanında mı? Ya,  bekleseydi de beraber gitseydik." Tibet Çağlanın fazla heyecanlı olduğunu farkedip hep onu sakinleştirmek için güzel şeylerden bahsetmişti.

"Ya, Tibet sen öyle diyorsun da.. Ömerin sesi telefonda çok kötü geliyordu. Kesin kötü birşey oldu. Ne yapacağız şimdi? Polise falan mı gitsek?"

"Çağla bir sakin ol ya! Bak De- Ömer beni aramak için vakit bulduysa iyidir, merak etme."

"Gerçekten mi?" Tibet kendinden emin bir şekilde başını salladığında Çağla derin bir nefes alıp kendini sandalyesine bıraktı fakat iki dakika geçmeden yeniden oturduğu yerde dikleşip telefonunu eline aldı.

"Dur ben şunu bir kere daha arayayım." Tibet sabırla gözlerini kapadı. Deniz kim bilir kızcağıza neler söyledi de kız böyle telaş yaptı diye düşünüp biricik arkadaşına bir güzel sövdü.

"Efendim."

"Hah, Ömer!" Tibet Denizin telefonu açtığını anladığında sövüşlerine kısa bir ara verdi ve merakla Çağlayı izlemeye başladı. "Neredesin sen?" Çağla tüm çay bahçesini inletecek kadar yüksek sesle Denize hesap sorduğunda Deniz nefesini tuttu. Hah işte! Çağlayı çok kızdırmıştı, şimdi ne olacaktı?

"G-geldim." Neden kekelemişti ki? Küçücük kızdan korkmuş olamazdı değil mi? Yani neden Çağladan korksundu ki?

"Geldin mi?" Çağla etrafına bakımaya başladığında karşıdan gelen Denizi gördü ve telefonu kulağından yavaşça ayırdı.

Telefonu tutan eli yan tarafına düşerken Deniz masalarına gelinceye kadar gözleriyle onu takip etti. Deniz gelip tam karşısında durduğundaysa sordu.

"Neredesin sen Ömer kaç saattir?"

"Ben Tugayla-" Çağla kollarını boynuna sıkıca sardığında sustu Deniz. Etraftaki seslerin duyulmaz olduğu o bir dakika boyunca sadece Çağlanın sakinleşmek için aldığı derin nefes seslerini dinledi. Ardından elleri yavaşça kızın ince belini kavradı.

"K-korktun mu?" Çağla yüzünü Denizden tarafa çevirip alnını Denizin boynuna yasladı.

"Çok korktum."

***

Deniz yine kendince bir hikaye uydurmuş,  Çağla ise defalarca sözünü keserek ve tuhaf tuhaf sorular sorarak Denizin uydurmalarını dinlemişti. Hikayeyi dinledikten sonra daha da rahatlamış olan Çağla izin isteyip lavaboya gitmişti.

"Aklına daha iyi bir fikir gelmedi mi yani kardeşim? Kız karşımda öldü öldü dirildi." Denizin yüzünü saftirik bir gülümseme kapladı.

"Çok korktu yani?"

"Ulan buna gülünür mü? Varya ben Çağlanın yerinde olacağım bu yalanı bir öğreneyim, gider kendim yetistiririm lan Tugaya kız kardeşiyle yediğin naneleri."

"Ama kanka-"

"Aması mı var lan? Böyle birşeyi nasıl yaparsın oğlum? Sen de şu kadarcık vicdan yok mu?" Denizin gözleri Tibetin parmaklarıyla gösterdiği miktara kaydı. Çok da küçüktü be! Derin bir nefes alıp başını sandalyenin arkasına bıraktı.

"Çağla aslında kim olduğumu anlamasın diye yaptım Tibet. Gözüm döndü işte. Tam bir hayvanım değil mi?" Tibet başını salladı.

"Sığırın önde gidenisin kanka. Neyse! Ben kalkayım artık. Kızı sakın hemen gönderme Deniz. En azından doğru bir iki şey yap."

Tibet yerinden kalkıp çay bahçesinin çıkışına ilerlerken lavabo tarafından gelen Çağlayla karşılaştı ve birşeyler konuştuktan sonra Tibet çıkışa yürüdü, Çağla ise Denize doğru gelmeye başladı. Deniz kendine doğru gelen Çağlayı büyük bir dikkatle incelerken derin bir nefes aldı.

Bu çocukça oyuna biran önce son vermeliydi. Kim olduğunu Çağlaya mutlaka söylemeliydi, hem de hemen.




Devam edecek...







Kaçma Benden (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin