KB2-38

4.5K 279 3
                                    

Bora içeriden cevap gelmeyince kapıyı araladı ve boş odada gözlerini gezdirdi. Tugayın hiçbir toplantısı olmamasına rağmen odasında olmaması pek hayra alamet olmasa da odaya girdi. Elindeki dosyayı masasına bıraktı ve odadan ayrılmak için ardına döneceği sıra masanın üzerindeki arkası dönük fotoğrafı farketti. Merakla fotoğrafı ters çevirdiğinde uzun zaman öncesine ait Betül ve kendisinin fotoğrafını gördü. Bu fotoğrafı hatırlıyordu, daha Betülle yeni tanıştıklarında çekindikleri bir fotoğraftı bu fotoğraf. Bora tedavi gördüğü sıralarda geçmişe dair tüm anılarını attırmıştı yardımcılarına. Öyleyse bu fotoğrafın Tugayda ne işi vardı?

Tugay odası da dahil olmak üzere hiçbir yerde yalnız kalamayacağını bildiğinden otoparka inmiş ve arabasında kestirmeye çalışmıştı. Ne yazık ki aklını her an meşgul eden Betülün hayali yine ona izin vermemişti. Kapıyı açtığında masasının önünde dikilmiş elindeki fotoğrafı inceleyen Borayı gördü. Bir an Boraya sinirlendiğini hissetti, hayır neden ona ait bir fotoğrafa ondan izinsiz- Bir dakika! Fotoğraf ona ait değildi ki, zaten Bora ya aitti. Nergisin yardımcısı Sude elinde bir koliyle çıkarken onu durdurmuş ve koliyi kendi odasına taşınmasını istemişti yıllar önce. Sonra da tüm koliyi gözden geçirdikten sonra tek bu fotoğraf hariç hepsini attıttırmıştı. Bu fotoğrafa bakarak Betülle ilgili planlar yapmıştı, bu fotoğraf onda olduğundan Aslı ve Tibetin düğününde Betülü gördüğünde onu tanıyabilmişti. Ama o zamanlar bu fotoğrafa sadece birkaç defa bakmıştı, Uludağdan döndüğünden beriyse gözünün önünden ayırmıyordu...

"Bora?" Bora irkilerek kapıya baktı ve elindeki fotoğrafı aldığı gibi ters çevirip masaya bırakarak biraz önce masaya bıraktığı dosyayı eline aldı.

"Benden istediğin dosyayı getirmiştim. Aklıma takılan şeyler vardı, o yüzden sekreterine bırakmadım." Tugay tek eliyle alnını ovuşturarak masasına yöneldi.

"Dosyanın üzerinden daha sonra geçsek olur mu? Odaklanabileceğimi sanmıyorum, başım çatlıyor." Bora oldukça bitkin görünen abisine dikkatle baktı.

"Abi... neden başın- En son ne zaman uyudun sen? Şu gözlerinin haline bak!" Tugay başını koltuğuna yasladı.

"Uyuyamıyorum." Bora derin bir nefes aldı.

"Ve hala burada oturuyor musun? Uyuyamıyorsan git sorunu çöz o zaman! Bu kadar zor mu ne hissettiğini itiraf etmek?!" Tugay gözlerini kıstı.

"Neden bahsediyorsun?" Bal gibi de anlamıştı Boranın neden bahsettigini. Ama o kadar zordu işte!

"Betülden bahsediyorum. Sen burada bu haldesin, peki ya o? Bunu ona yaşatmaya hakkın var mı?"

"Bora, anlamıyorsun."

"Neyi anlamıyorum?!"

"Korkuyorum."

"Korkuyor musun? Sen? İyi de neden?" Tugay dirseklerini masaya yaslayıp başını elleri arasına aldı.

"Korkuyorum.  Çünkü bu duygular benim için fazla yeni. Ne yapacağımı bilmiyorum, bunu ilk tanıştığımız da ona da söylemiştim. Samimiydim de... korkuyorum, hata yapmaktan çok korkuyorum. Zaten yeterince yaptım." Bora yüzünde buruk bir gülümsemeyle başını salladı.

"Evet çok fazla hata yaptın ama... Betül tüm olanları görmezden gelmeye hazır."

***

"Gel." Serra kapıyı aralayıp başını içeriye uzattı.

"Benim. Şey... yemek yedin mi?" Aydın Serrayı her gördüğünde istemeden yüzüne yerleşen ve Serranın gözünde nefes kesen gülümsemesiyle ayağa kalktı.

"Hayır yemedim, ben de sana gelecektim. Yemek yedin mi? Beraber yemek yiyebiliriz?" Serra başını salladı.

"Çok güzel olur." Aydın ceketini alıp giymek için ardına döndüğünde elinde bir sepetle içeriye giren Serrayla göz göze geldi. "Şey... ben bir şeyler hazırlamıştım." Aydın ceketini yavaşça eski yerine astı. Serra birşeyler hazırlamıştı, hem de beraber yemek için...

Serra askının önünde donup kalmış Aydına yutkunarak baktı. Yoksa hoşuna gitmemiş miydi?

"Aydın?" Aydın kendine gelerek ardına döndü.

"Çay söyleyeyim mi?" Serra Aydının hala oldukça neşeli yüz ifadesini görünce biraz önceki şüphelerinin yersiz olduğunu anlayarak başını iki yana salladı.

"Ben söyledim." Üçlü koltuğa yan yana oturdukları sıra çayları gelmiş ve Serra börek ve sarma kabını sehbaya çıkarmıştı.

"Ya aslında çok bir şey yapamadım ama... iyi olur diye düşünmüştüm. Umarım tadını beğenirsin." Hazırda getirdiği tabağı çıkarmak yerine plastik saklama kabını Aydına doğru ittirdi ve çatallardan birini ona uzattı.

Aydın merakla çatalını sarmalardan birine batırdı ve ağzına attı.

Serra nefesini tutmuş Aydının vereceği tepkiyi beklerken Aydın ağzında dağılan nefis sarmadan çabucak bir tane daha ağzına attı.

"Serra bu çok güzel olmuş, ellerine sağlık." Serra çocuk gibi ellerini çırptı ve iki elini çenesinin ardında birleştirdi.

"Gerçekten beğendin mi?" Aydın başını salladı.

"Bayıldım, hadi sen de tadına bak." Çatalına aldığı sarmayı Serranın ağzına uzattığında Serra hiç düşünmeden sarmayı ağzına aldı. Sarma ne yazık ki Serra için fazla büyük olduğundan ağzını birazcık batırmıştı. Aydın sepetin yanındaki peçetelere uzanıp bir tane aldı ve Serranın dudakları üzerinde peçeteyi gezdirirken sordu.

"Nasıl, mükemmel değil mi?" Serra ise ağzındaki lokmayı unutmuş yavaş yavaş dudaklarını temizleyen Aydına bakarak yutkundu.

Aydın Serranın yutkunuşunu hissetmiş ve ne yaptığının farkına vararak elindeki peçeteyi aralarından çekmişti. Çekmişti çekmesine ama kızdan uzaklaşmak yerine derin bir nefes alarak Serranın gözlerine baktı.

"Yiyecekler için teşekkür ederim." Yüzünde hissettiği nefesle biraz daha kendinden geçen Serra dudağının kenarında hissettiği sıcak dudaklarla gözlerini kapadı.

Devam edecek...



Kaçma Benden (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin