ASK 48.BÖLÜM

1.5K 169 146
                                    

ÖMER:

Yemekte Zehra çok durgundu. Canını sıkan bir şey vardı anlaşılan. Bütün konakta aramama rağmen yoktu. Koridorda Yasemin'i görünce durdurdum.
"Yasemin Zehra'yı gördün mü? Hiç bir yerde bulamadım."
"Ablamın galiba canı sıkkın. Rüzgarlı havaya rağmen sahil kenarına gitti."
"Çınar da yanında mı peki?"
"Yok Çınar benimle. Mamasını yedirip yatıracağım birazdan."
"Anladım ben Zehra'ya bakayım."
"Tamam."

Odaya giderek bir şal aldım. Hızlı adımlarla evden çıkıp dün Zehra'nın geldiği yere yürüdüm. Rüzgar başta hafif bir esintiydi. Zehra'yı gördüğümde önce yerimde durdum.
Esen rüzgar şiddetini arttırırken, ağır adımlarla Zehra'nın yanıma yürüdüm. Dün gece oturduğu ağacın önünde bağdaş kurmuş denizin dalgalarını dinliyor…

Gelirken yanıma aldığım şalı omuzlarına yavaşça bırakırken, korkuyla yerinden şıçradı. "Tamam, sakin ol benim. Bu soğukta ne yapıyorsun sen!"
"Nefes alıyorum!"
"Zehra iyi misin? Neyin var?"

Bana dönerek yorgun bir bakış attı. Yutkunduktan sonra konuştu.

"Dışarıdan.. Nasıl gözüküyorum?"
"Biraz üzgün gibi.."
"Ne görüyorsan o işte."
"Anlatmak ister misin neler olduğunu?"
"Sadece Nefes almak istiyorum." Dediğinden beri ikimizde konuşmadık. O denizi izkerken Bende onu izliyordum. Yüzünün her bir çizgisini, her bir hücresini tek tek izliyordum. Neredeyse on dakikadır konuşmuyor…
Sessizce Zehra'yı izlerken birden sesi ile irkildim.

" Bu konağa geleli neredeyse  iki ay oldu. Ama ben ne konak bahçesinde ki bitkilerin ne de bu güzel denizin farkında değildim.

İnsanın kafası dolu olunca, sürekli dertlerle uğraşınca etrafında ki güzellikleri fark etmesi imkansız oluyor. Benim daha 2 ay öncesine kadar en büyük derdim işe geç kalıp kavulma ihtimalim iken şimdi başıma gelenler..."

Gözlerinden hızlı hızlı süzülen yaşlara ürkekçe dokunarak Zehra'yı kendime çektim. Şaçlarını okşarken başını göğsüme yatırdım. Bir süre göğsümde hıçkıra hıçkıra ağladı. Sonra birden başını kaldırarak bağırmaya başladı.

"Böyle yapma Ömer! Yapma! Aklımı karıştırma! Bir gün hesap sorup, bir gün ilgilenme. Bunu bana yapma ne olur! Tam artık iyi biri oldu dediğimde eski ZORBA Ömer'e dönmen canımı çok yakıyor. Anlamayıp dinlemeden, yargısız insaf etmen yoruyor artık yapma!"

Kollarından tutarak sakinleştirmeye çalıştım.  Ama olmuyordu. Saçlarını okşarken kendime çekip sarıldım. Hıçkırıkları kesilene kadar sarıldım. Ayrılıp ağaca yaslanarak tekrar bağdaş  kurdu.  Elleri ile oynarken çatallaşan sesi yüreğime dokunuyor. Ama ben hiç bir şey yapamıyorum. Buda benim canımı çok yakıyor…

"Yoruldum Ömer yoruldum… Boğuluyor gibi hissediyorum. Sanki bir el sürekli yüreğimi sıkıştırıyor gibi hissediyorum. Yaşadıklarım ağır geldi anlıyor musun? Kaldıramıyorum artık. Daha fazla olaya nasıl dayanacağım bilmiyorum."

Başımı önüme eğdim. Zaten hangi yüzle bakacaktım ki…
"Tüm bunlara.. Ben sebep oldum… Seni korumam gerekirdi.. Koruyamadım…Ama sen yine dim dik durdun her şeye rağmen.. Ben senden güç alıyorum. Seni her ne kadar yıpratmış, kırmış olsamda ben yeni bir güne uyana bilmek için, Ayşe'ye iyi gelebilmek için senden güç alıyorum."

Derin ve titrek bir nefes alıp bir kaç saniye tuttu. Sonra, tüm dertleri ve sıkıntıları uzaklaştırırcasına hızla bıraktı. Elleri ile oynamayı bırakarak tamamen bana döndü. O küçük, narin elleri ile elimi tuttu. Başını çekinerek kaldırıp gözlerini gözlerimde sabitledi. Göz yaşları akmamak için direniyordu. Çekingen bakışları arasınsa söze başladı.

"Sen benden güç alıyorsun.. Peki ben kimden güç alacağım...  Üst üste gelen bunca şeyden sonra kim bana destek olacak. Temeli çürümüş binama kim destek olacak Ömer!

Alev'in yaptıkları..
Asya ile kaçırılmamız..
Yener'in hastalıklı takıntıları…
Hilmi yılmaz meselesi beni çok yordu..!

Bana inanmadığın her olayda kendimi aklamaya çalışmaktan yoruldum.…
Sonra annemin ölmesi var mesela! Oda büyük bir yıkımdı benim için...
Annemin ölümü ile gelen gerçeklerde çok ağır geldi mesela…
Ve en önemlisi Ayşe'nin hastalığı!
Bunların hepsi insanlar için zaten ağır olaylar. Ben daha bir olayın etkisini yaşayamadan üzerine gelen yeni bir olay ile hepsinin üstü örtüldü bir bir! Ben hiç bir acımı tam anlamıyla yaşayamadım ki Ömer!"

"Bunların hepsini telafi edeceğim. İlk işim de Alev'in bugün sana yaptıklarının hesabı ı sormak! Sana söylediği her cümlenin, kelimenin hesabını verecek!"

Şaşkınlıkla yüzüme bakarken önce ellerini çekti. Telefonu elinde çevirirken utanarak konuştu.
"Sen.. ama nasıl? Nereden biliyorsun..? Alev mi söyledi?"
"Sizi konuşurken duydum."
"Hepsini mi?"
"Evet! Alev'in haddini ne kadar aştığını, hepsini duydum!"
"Ben korktum! Alev benim yüzümden intihar eder diye korktum..
Bu sözleşme olmasaydı Alev.."

Devamını getirmemesi için sözünü kestim.
"İyi ki karşılaştık Zehra. İyi ki geldin. Senden başkası Ayşe'ye iyi gelemezdi. Sen Ayşe için tek umutsun. Ayşe senin yanında ne kadar mutlu görmüyor musun? Alev umrumda bile değil!"
"Kalkalım mı? Hava biraz soğuk oldu. Üşüdüm."
"Tamam hadi gidelim."

Eve geldiğimizde Alev salonda tek başına oturuyordu. Zehra'yı odaya göndererek Alev'i çalışma odasına çağırdım. Heyecanla odaya girdiğinde bağırmaya başladım.

"Bu ne demek oluyor Alev!"
"Anlamadım Ömer! Neden bahsediyorsun!"
"Zehra'ya bugün söylediklerinden bahsediyorum!"
"Hemen yetiştirdi mi? Üstelik bağıranda oydu Ömer!"
"Alev yeter! Kimse bir şey anlatmadı! Ben kendim duydum tüm söylediklerini!"
"Ama Ömer ben onları…"
"Alev YETER! Bir daha seni KARIMA böyle davranırken görür, ya da duyarsam olacaklardan ben sorumlu olmam anladın mı?"
"O varoş için kuzenine ne yapacaksın!"
"Alev sen benim kuzenim değilsin! Ama "O" diye bahsettiğin ZEHRA benim KARIM!"
"Ama Ömer! Ben bunları hak etmedim."
"Alev seni son kez uyarıyorum! Bir daha en ufak bir hatanı yakalarsam bu evden gidersin!"
"Ne! Şimdi sen onun için benden mi vaz geçiyorsun! Bunu yapamazsın Ömer!"
"Alev ben hiç bir zaman seni Kardeşten başka bir şey olarak görmedim. Ve EVET!  Karıma zarar veren kim olursa olsun cezasını çeker! Bu annemin yeğeni olsa bile! Şimdi çıkabilirsin!"
"Hayır çıkmıyorum. Konuşacağız!"
"Ben KARIMIN yanına gidiyorum. Sen istersen kal burada!"

Dişlerimi sıkarak "iyi geceler" dedim ve Alev'i odada bırakarak odama geldim.
Ertesi sabah erkenden uyandım. Elimi yüzümü yıkarken Çınar'ın ağlaması ile hemen beşiğe koştum. Kucağıma alıp salladım. O sırada Zehra uyandı.
"Saat kaç? Uyuya mı kaldım? "
"Yok yok. Ben erken kalktkm. Saat daha yeni altı oldu."
"Neden bu kadar erken kalktın? Çınar mı uyandırdı?"
"Yok hayır. Kıbrıs ihalesi bugün. Son kontroller için erkenden kalktım. Sen yat uyu biraz daha."
"Uyandım artık. Uyuyamam ki."
"Tamam o zaman. Çınar galiba acıktı. Maması nerede?  Karnını doyurayım ben."

Yüzüne hafif tebessümle yayılan mutluluk beni de gülümsetti. İyice gülerken kendini toparlayıp konuşmaya çalıştı. Bende hala gülümsüyorum.
"Sen.. Çınar'a yemek mi?.. yedireceksin… Kusura bakma. Komik değil aslında ama gülmeden edemiyorum. Gözlerimden yaşlar geldi ben bir banyoya gideyim."

Tam gidecekken durdurdum.
"Zehra bir saniye. Hani böyle gülerken gözlerinden yaşlar geliyor ya.. Sevinçten bulutlara çıktığın oluyor…
Şey.. Nasıl desem bilemedim. Benim yüzümden çok ağladın ve…"

Derin bir nefes alıp tek seferde söylemeye karar verdim.
"HEP ÜSTÜNDE KAL BULUTLARIN,
MUTLULUK YAĞMURLARI İLE İN YERYÜZÜNE SADECE.…"

BÖLÜM SONU!
UMARIM BEĞENDİĞİNİZ BİR BÖLÜM OLMUŞTUR.

SON BİR KAÇ BÖLÜM OYLARINDA DÜŞÜŞ VAR. LÜTFEN OY VERMEYİ UNUTMAYIN.
SADECE İKİ SANİYE YILDIZCIĞA BASMAK. :)

UZUN VE YA KISA YORUMLARINIZI BEKLİYORUM ♥♥♥

Adını Sen Koy (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin