3.Bölüm: "Mikrop Yuvası"

6.9K 413 1.5K
                                    

*

"Ben senin patronunum, buranın sahibi!"

*

(Medya: Xdzdafaff)

3.BÖLÜM:Mikrop Yuvası

|Aras|

Koridorun sonundaki uzun saçlı, temiz görünmeyen kız bayılmıştı. Saçlarının üç gündür yıkanmadığı beş metre öteden belli oluyordu. Ayrıca üstü başı da dağınıktı, hiç içimden gelmese de yardım etmek için kıza doğru koştum. Biraz yaklaştığımda onun asansördeki karnı aylarca aç bırakılmış aslan gibi guruldayan kızdı. Odaklanmam gereken şeyin farklı olduğunu kendime hatırlatıp birkaç adımda yanına vardım. Herkes onun etrafındaydı, hastanedeydik ama kimse onu acile götürmüyordu.

Hayır, ben yapamam.

Hiç temiz olmadığı ortadaydı ve ona dokunup o narin ellerimi kirletemezdim. Başındakiler onu dürtmeye başlamışlardı, kızı kimsenin alıp acile götüreceği yoktu. Herkes sadece izlemeyi tercih ediyordu.

O an aklıma bir fikir geldi ve hemen acile koştum. Vardığımda cebimdeki peçeteyi çıkarıp tekerlekli sandalyeyi tuttum. Hızlıca kızın yanına gelip insanlara döndüm.

"Ne duruyorsunuz? Kızı sandalyeye koysanıza!"

Bir adam ve bir kadın hızlıca kızı tekerlekli sandalyeye koydular. Ben de peçetelerle tuttuğum tekerlekli sandalyeyi ittirmeye başladım.

Acile doğru giderken kafası sol tarafa doğru düştü. Bunu yapmayı hiç mi hiç istemesem de işaret parmağımın ucuyla mikrop yuvasının kafasını doğrulttum. Cebimden başka bir peçete çıkardım ve işaret parmağımı sildim.

İğrençti.

Acilin kapısına geldiğimde kumral, dalgalı saçlı genç bir kız ve orta yaşlı bir kadın yağlı kafaya bakıyorlardı. Genç olan konuştu.

"Ona ne oldu? Neden baygın ve sen kimsin?"

Bir yandan da kızın yanaklarına hafifçe vurarak onu uyandırmaya çalışıyordu. "Maral! Maral!" diye ona seslendi.

Demek mikrop yuvasının adı Maral'dı.

"Koridorda yürüyordum, aniden bayıldı. Ben de onu buraya getirdim. Onu daha önce hiç görmedim ve birbirimizi tanımıyoruz."

Kız bana baktı, sonra içeri girip doktor çağırdı. Elimden tekerlekli sandalyeyi alıp yağlı kafayı acile götürdüler. Kumral kız dışarı çıktı.

"Teşekkürler." dedi gülümseyerek.

"Kim olsa aynısını yapardı."

Karşımdaki genç kız bana tekrar tebessüm etti. O an aklıma Mert gelmişti, kırık koluyla odada oturuyor olmalıydı. Kıza aynı karşılığı verip oradan ayrıldım ve asansöre bindim. 3. kata basıp indiğimde Mert'in odasını buldum. Kapıyı açıp içeri girdim.

"Destuur! Sultan Ayaz Han Hazretleri!" diye bağırıp kendi kendine gülmeye başladı. Kimseyi ihtiyacı olmadan gülüp eğleniyor, bu hayatın tadını çıkarıyordu o. "Nerede kaldın Ayazcım ya, vallaha asker yolu gözler gibi bekledim gelmeni."

Mert her zaman böyleydi. Aklına ne gelse söylerdi, çok patavatsızdı. Ben böyle biriyle nasıl arkadaş olmuştum?

"İki dakika boş konuşmadan duramıyorsun değil mi? Beynin error falan veriyordur."

"Sen nasıl ruhsuz bir insansın ya?"

Konuyu kapatarak asıl soruyu sordum. "Anlat bakalım. Nasıl kırdın kolunu?" dedim ve Mert'in yan tarafındaki sandalyeyi peçeteyle silmeye başladım. Temiz olduğuna emin olduğumda oturdum.

Çoban YıldızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin