Ben geldiim. Haftanın ilk günü ha? Umarım güzel ve eğlence dolu bir hafta geçirirsiniz. Hadi sizi daha fazla bekletmeden bölümümüze geçelim. Multide; Melis Aral.
İyi okumalar canlarım...Ediz'in gözleri gözlerime kilitliyken kalbimdeki yoğun acıyı görmezden gelerek "Ben artık bay ukalanın panterciği olduğumu sanmıyorum Ediz. Benim bay ukalam böyle bir şey yapmazdı çünkü." dediğimde Ediz'in gözlerinden geçen o duyguyu size asla anlatamam. Öyle ki ona bu acıyı çektirdiğim için kendimi bir yerlerden atmak istesem de kedimi avutmanın tek yolu onun da bana çektirdiği acı olmuştu.
Ediz beklediğimin aksine hiçbir tepki vermeyip yavaşça saçlarını karıştırdı ve sandalyesini geri iterek "Ben gideyim, sen de çok geçe kalma tamam mı?" dedi. Oturduğu yerden ayaklanırken ve bana arkasını dönerken gözlerimin dolmaması için kendimi öyle bir sıktım ki bir an dişlerim kırılacak sandım. Biraz ilerimizdeki kasaya gidip para ödemesi yaparken ve benim oturduğum masaya bir kez olsun bakmadan bulunduğumuz yerden uzaklaşırken başımı eğerek gözyaşlarımı serbest bıraktım.
Neden böyle oluyordu? Neden bir kez olsun sorunsuz bir hafta, sorunsuz gün geçiremiyordum?Neden her güvendiğim kişi bana çelme takıp beni yarı yolda bırakıyordu ki? Neden ben bu hayatı yaşamak, bu acıları çekmek zorundaydım? Neden bir kez olsun sorunlarım olmadan gülemiyordum ben?
İşte bu soruların cevabını hiçbir zaman bulamayacaktım. Sanırım ben lanetlenmiştim ve bu durumdan asla kurtulamayacaktım.
Önüme bir tabak konurken hızla gözyaşlarımı silerek başımı kaldırdım ve "Arkadaşın gitti mi?" diye soran garsona başımı sallayarak "Gitti, ben de yemeyeceğim kusura bakmayın. İştahım kaçtı." diye cevap vererek masadan kalktım. Hızlı adımlarla öce Tavuk Dünyası'ndan, ardından da AVM'den ayrıldım ve taksilerin geçtiği işlek caddeye çıktım.
Yazın ortasında içimde büyük bir acı fırtınasıyla caddeye doğru yürürken burnumu çekerek elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Tam o sırada gelen taksiye hızla el edip durdurduğumda adam taksiyi kenara çekti. Arka koltuğa oturup "Sahile lütfen." dediğimde otuzlu yaşlarındaki adam başını sallayıp "Peki küçük hanım." dedi. Telefonumu çantamdan çıkarıp Buket'e küçük bir bilgilendirme mesajı attıktan sonra başımı geri atarak gözlerimi kapattım. Yarım saatlik yolun ardından adam arabayı sağa çekti ve "Elli lira." diyerek parasını bekledi.
Cüzdanımdan çıkardığım parayı adama uzatarak "Teşekkürler." dedim ve taksiden inerek yeni keşfettiğim kayalıkların oraya doğru yürüdüm. Kayalıklara vardığımda etrafı kontrol ettim ve kimsenin olmadığından emin olunca taşların arasındaki küçük boşluğa girerek karşı tarafa varana kadar bir on saniye yürüdüm. Kayalığın diğer tarafına çıktığımda derin bir nefes aldım ve sırtımı kayalara yaslayıp hıçkırıklarımı serbest bıraktım.
Burada beni kimsenin duymayacağını bildiğim için rahat rahat ağlarken Ediz'le aramızın düzelmesi, şu son bir haftada yaşadığım her şeyin kötü bir kabus olması için dua ettim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp tekrar açtığımda kendimi aynı yerde bulunca sinirle ayağımı yere vurdum.
"Neden ya neden?!"
Bağrışımın ardından derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım ve yandan askılı çantamın içinden her zaman yanımda bulundurduğum kulaklığımı çıkarıp taktım. Telefonumdan sevdiğim bir şarkı listesini açtım ve telefonumu çantamın içine koydum. Eğilerek ayağımdaki sandaletleri çıkardım ve onları kenara bırakıp durgun denize doğru ilerledim. Denizin tam önünde durduğumda birden esen rüzgarla dalga ayaklarıma kadar ulaştığında burukça gülümsedim ve ileri doğru birkaç adım daha attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YETİMHANE 3
Roman pour AdolescentsEllerimi, sanki içinde bir şey saklıyormuşum gibi tuttuktan sonra gözlerimi kapattım ve kısa bir süre sonra tekrar aralayıp ellerimi açarak göğe doğru üfledim. Ediz meraklı bir sesle "Ne yapıyorsun?" diye sorduğunda gülümseyerek yıldızlara bakıp ar...