Boynunda hissettiği ağrıyla yattığı yerde gerindi Akça. Yavaşça gözlerini açtı ve birkaç saniye nerede olduğunu sorgular gibi etrafına baktı. Örtüyü iyice kendine çekerken üşüdüğünü hissetmişti. Vücudunu yana çevirdiğinde kaşlarını çatarak karşı koltukta uyuyan adama baktı.
"Niye gitmemiş ya bu?"
Örtüyü üzerinden atıp kalktı. Koltuğun ucuna oturdu ve tek eliyle Bera'nın kafasını hafifçe yukarı kaldırdı. Belli belirsiz kelimeler çıktı adamın ağzından. Akça gülümsedi.
"Yastıksız yatmışsın boynun tutulacak, başıma kalacaksın sonra."
Yastığı adamın başının altına koyup kafasını serbest bıraktı. Kendi üzerine örtülü olan örtüyü koltuktan alıp Bera'nın üzerine örttü. Adamın yüzüne düşen saçlarını elleriyle geri iterken istemsiz bir gülümseme vardı suratında. Toparlanıp kalktı ve üst kata yöneldi. Odasına geldiğinde dolabı açtı, hava biraz soğuktu. Yeşil eşofmanını giyip üzerine de hırkasını geçirdi ve tekrar aşağı indi. Bera hala uyuyordu. Akça da mutfağa yönelmişti. Ne zaman kahvaltı hazırlayıp yediğini bile hatırlamıyordu ki.. Dışarıda yağmur atıştırmaya başlamışken o da domatesleri kesiyordu. Birkaç dakika sonra sucuk kokusu tüm evi kapladığında gözlerini araladı Bera. Kokuyu içine çekti. O da aynı Akça gibi nerede olduğunu sorguladı ilk önce. Sonra gülümsedi ve ayağa kalktı. Salondaki masa çoktan kurulmuştu. Kokuyu takip ederek bulmuştu mutfağı. Bir yandan dans edip, bir yandan kahvaltı hazırlayan kadını seyretti kapının ucundan. Sonra göz göze geldiğinde güldü.
"Günaydın, çok enerjik bir sabah oluyor galiba."
"Günaydın, ben hep enerjik bir insanımdır."
Akça elindeki tabağı adama uzattı.
"Yardım etmedin bari bir işe yara."
O da bir tabak aldı ve salona geçtiler. Akça son bir kez masaya göz attı.
"En son ne zaman kahvaltı ettiğimi hatırlamıyorum." dedi. Birlikte masaya yerleşirlerken buruk bir gülümseme vardı adamın yüzünde.
"Ben de en son kimin elinden kahvaltı yedim onu hatırlamıyorum."
Elindeki çatalı bırakıp boşluğa baktığı an gözleri doldu.
"Annem kahvaltı etmeden beni okula, babamı da işe göndermezdi."
Akça da çatalını bıraktı ve gözlerini adama dikti.
"Annen..." dedi ve derin bir nefes aldı. Cümleyi adamın tamamlamasını bekledi.
"Bilmiyorum ki, en son gördüğümde polislik akademisine yeni başvurmuştum."
Akça bu hüzün kokan havayı dağıtmak istercesine ekmeği sucuğa batırdı ve adama uzattı. Bera eliyle almak isteyince Akça kaşlarını çatarak geri çekti elini.
"Aç ağzını işte, naz yapma." dedi.
"Tam anlamıyla ellerinden yemiş oldum."
Akça güldü.
"Beğendin mi?"
"Çok." Dedi Bera alayla. Akça kaşlarını çattı.
"Nesini beğenmedin mis gibi sucuk işte."
"Ne bileyim, sucuğu beş yaşındaki çocuk da kızartır." Dedi Bera çatalını peynire daldırırken.
"Börek açmamı falan mı bekliyordun?" Dedi Akça ekmeğini sucuğa bastırırken.
"Neden olmasın?" Dedi Bera sırıtarak arkasına yaslanırken. Akça'nın aklına o an annesi geldi. Akça hep böreklerle, poğaçalarla büyümüştü. Doğum günlerinde annesi mükemmel pastalar yapardı. Hiçbir kahvaltıyı atlamaz, her akşam yemeğini dolu dolu geçirirlerdi. Bera'nın bunları yaşayamamış olması kadını üzmüştü. Gülümsedi.