İyi okumalar...
Düzenlenmiştir.
Yağmur damlaları cama vuruyor bir yandan da ona gökgürültüsü eşlik ediyordu. Ağaçlardan düşen yapraklar şiddetli rüzgarın etkisiyle havada uçuşuyordu. Tuhaftır ki bu gökgürültüsü yağmurun sesi rüzgar etrafta uçuşan yapraklar soğuk hava hem beni heyecanlandırıyor hem de rahatlatıyordu. Zaten en sevdiğim mevsim sonbahardı. Camı biraz aralayıp toprak kokusunu içime çektim.
Biraz daha öylece yağmuru izledim. Üşüdüğümü hissettiğimde camı kapattım. Masamın başına geçtim. Aylardır kitap yüzü açtığım yoktu. Ders kitaplarından birini alıp açtım. Telefonumdan bir müzik açıp dinlemeye başladım.
Yaklaşık iki saattir aralıksız ders çalışıyordum ki artık mola vermem gerekiyordu. Biraz su içip ayağa kalktım. Bakalım bizim minik ne yapıyordu. Bu sırada telefon çaldı.
"Efendim sevgilim."
"Ne yapıyorsun bakalım."
"Hiç öyle ders çalıştım biraz. Unutmuşum her şeyi zorlandım epey. Sen neler yapıyorsun bakalım?"
"Seni düşünüyordum ne kadar özlediğimi fark ettim dedim bir arayayım belki buluşuruz."
"Bende seni özledim."
"Ee ne diyorsun alıyım mı seni yarım saate?"
"Olur valla malum dışarısı yağmurlu hiç hayır demem. Nereye gideceğiz?"
"Bizim kafeye."
"Aa doğru ben unuttum orayı. Hiç fırsat olmadı. Tamam canım ben yarım saate hazır olurum."
"Hava soğuk kalın giyin."
"Tamam ama bu senin için de geçerli." kahkaha attı.
"Peki peki merak etme sen." deyip kapattı. Seviyordum bu adamı ya. Gerçi çok özlemiştim ya. En son bir hafta önce görüşmüştük. O gün de Emir ile hep beraber vakit geçirmiştik. Önce biraz evde durmuş sonra dışarıya yürüyüşe çıkmıştık. Emir Efe dışarıya çıkmayı çok seviyordu. Bizim minik uyuyunca da Berke ile film izlemiştik. Gerçekten kendimi evli ve çocuklu hissetmiştim. Ondan sonra da Berke ile hiç görüşmeye fırsat olmamıştı. Şirkette biriken işlerle uğramıştı toplantı falan işte. Telefonla bile zor görüşüyorduk.
Daha fazla düşünmeyi bırakıp ayağa kalktım. Dolabımı açıp bakmaya başladım. Siyah boğazlı kazak siyah bir etek ve ince siyah çorap çıkardım. Bir çırpıda hepsini giyindim. Belime kemer takıp takı kutumdan bir kolye çıkarıp onu da taktım. Kolye biraz uzun olduğu için göğsümün altında bitiyordu. Koluma Berke'nin çok önce aldığı siyah saati taktım. Aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı güzelce tarayıp at kuyruğu yaptım. Maskara ve ruj sürdüm artık hazırdım. Çantama gerekli şeyleri atıp aşağı indim.
"Kızım nereye gidiyorsun?"
"Berke ile bizim kafeye. Sen şirkete gitmemiş miydin bugün?"
"İşlerim erken bitti bende biraz dinlenmek için geldim." başımı sallayıp siyah çizmelerimi giydim. Eteğim biraz kısa olduğu için çizmelerimin uzun olması sorun olamamıştı. Asklıktan montumu da giydiğim sıra korna sesi geldi.
"Hadi anne görüşürüz çıkıyorum ben."
"Tamam kızım."
"Yemeğe beklemeyin beni." başını salladı. Bende dışarı çıktım. Yağmur şiddetli olduğundan hızlıca arabaya bindim. Berke'ye dönmemle dudakları dudaklarımı buldu.
"Çok özlemişim seni."
"Bende bende." dedi. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. Onu incelemeye başladım. Siyah pantolonunun üstüne benim gibi siyah boğazlı kazak giymiş onun üstüne de siyah ve beyaz renkli olan oduncu gömleği vardı. Kolunda ise benim aldığım saat vardı. Gülümsedim. Zaten o saat hiç çıkarmamıştı ki kolundan. Parmağındaki yüzüğe kaydı bakışlarım. Bu daha çok gülümsememe sebep oldu. Saçları her zamanki gibi dağınıktı. Sonra fark ettiğim şeyle kaşlarımı çattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON
Genç Kurgu"Bitti buraya kadar bir daha sakın karşıma çıkma.!" "Alara dur bekle bak açıklayabilirim." "Ne saçmalıyorsun sen ya. Yaptığın şeye bak ve bana hala açıklayabilirim diyorsun. Kapa çeneni ve bir daha karşıma sakın sakın çıkma.!" "Alara Alara bekle Ala...