HARABEYE DÖNMÜŞ KASABA

852 75 4
                                    

Diona, bir gün daha evde kalmaya karar verdi. Sabahın erken saatlerinde yer ejderi vagonuna bindi ve çocuğu vagona yatırdı. Canavarları kendine çeken bir çocuğu evde tek bırakmak içine sinmiyordu. Gece boyunca tüm yaralarını büyü ile iyileştirip gözüne bir sargı sarmıştı. Bedeninin su ve yemek ihtiyacını bastırmak için yine bir büyü kullandı. Bu büyü ile uyanana kadar bir şeyler yiyip içmesine gerek yoktu. Dünyayı gezen bir tüccar olduğunu düşününce bu tür büyülerde ustalaşmış olması şaşılacak bir şey değildi.

Vagona birkaç tıbbi malzeme, kürek ve çadır seti yükledi. Hayatta kalanlara geçiçi bir yuva sağlayacak ve hayatını kaybedenlerin cesetlerini gömecekti.

Vagonun önüne oturup, adı Garlic olan yer ejderine ilerleme komutu verdi. Yer ejderleri atlardan daha hızlı, ama daha vahşi olmasına rağmen gerekli koşullarda yetiştiklerinde çok sadık hayvanlardı. Normal ejderlerin aksine, kanatları yoktu. Güçlü bacaklara ve kısa kollara sahiptiler. Boyları 2 metreye kadar uzayabilirdi. Diona'nın en iyi dostu olarak gördüğü Garlic ise 1.80 boylarında yeşil bir yer ejderiydi.

Dağdan inip ormanı da geçtikten sonra ovanın ortasındaki yel değirmeninin yanından geçip arkasında kasabanın bulunduğu tepeye yöneldi. Sabaha kadar süren kar fırtınasından sonra güneş her yeri aydınlatıyordu. Hayatta kalanların geceyi atlatmış olmasını umarak devam etti.

1 saat sonra kasabanın girişine ulaştı. Kırık dökük tabelada silik harflerle "RUYUL" yazıyordu. Kasabaya girdi ve yol boyunca, kar altında kalmış cesetleri çıkarmaya uğraştı. Tek parça halinde olan tek bir ceset bile yoktu. Çevrede hayatta kalanlara ait izler aradı ancak hiçbir şey bulamadı.

5 saatin ardından bulabildiği tüm cesetler için birer mezar kazmaya başladı. Tam 87 ceset bulmuştu. Çoğu insanın saldırganlar tarafından kaçırıldığını ya da yenilip bitirildiğini tahmin ediyordu ki, bu da kesinlikle saldırganların yaratık olduğunu gösteriyordu.

Vagonun içindeki Katsu, gözünü yavaşça açtı. Gördüğü ve hissettiği şey yine boşluktan ibaretti. Cadı ile konuştuğu gizemli ve rahatsız edici boşluk.

[Cadı: Bilincin sonunda açılıyor. Seni kurtarmak için geniş bir alanda kokumu salgıladım. Sadece yarı canavarları etkilemeye dikkat ettim elbette.]

Yarı canavar diyince Katsu'nun aklında tek bir kişi canlanıyordu. Romanda küçük bir kısımda bahsettiği yarı canavar tüccar. Ejderyelesi Dağlarında yaşadığını yazdığını hatırlıyordu.

[Katsu: Bir parazitten farkın yok değil mi... Yaşamını devam ettirebilmek için bana ihtiyacın var. Sana beni kurtardığın için teşekkür etmemi bekliyorsan yanılıyorsun cadı. Sen sadece kendini kurtarmak istedin.]

Katsu, yanılmadığından emin bir şekilde konuştu. Sonuçta cadıları o yaratmıştı ve kişiliklerini biliyordu.

[Cadı: Haklısın. Seni hayatta tutmalıyım ki eski gücüme geri kavuşabileyim. Bunu engellemek için ne kadar ölüme koşsan da seni koruyacağım. Büyük ihtimal seninle işim bittiğinde... Her neyse, şimdilik bunu düşünmeyeceğim. Bu konuşmamız bittiğinde uzun süre bu aleme gelemeyeceksin.]

Cadının yarım yamalak sözlerinden sonra tek kelime edemeden bilincine geri döndüğünü fark etti ve gerçeklikte uyandı.

Rahat bir yerde yattığını hissediyordu. Etrafına bakınca, buranın bir vagonun içi olduğunu anladı. Vagonun pencerelerinden içeriye sızan güneş ışığı, içini ısıttı. Çok aç ve susuz hissediyordu ama yürüyemeyecek gibi değildi. Bu yüzden sendeleyerek kalktı ve vagonun kapısını açıp aşağı indi.

Gördüğü ilk şey, vagonun önünde uyuyan yer ejderiydi. Biraz ileride ise beyaz pelerinin altında kaybolmuş birisi, toprağı kazıyordu. Etrafına bakınca burasının kendi kasabası olduğunu gördü. Yavaşça toprağı kazan kişiye yaklaştı.

Diona, çocuğu fark edip ona döndü ve gülümsedi.

[Diona: Minik uykucumuz uyanmış!]

Kim olduğunu ilk bakışta hatırlamıştı Katsu. Tam da romanında betimlediği gibi görünen, aşırı güzel bir yarı canavar kızdı bu.

[Katsu: Beni kurtardığın için teşekkürler... Ne yapıyorsun?]

Diona, küreğini yere saplayıp Katsu'nun yanına gitti.

[Diona: Burası senin köyün mü? Bulduğum cesetler için mezar hazırlıyordum.]

Katsu'nun aniden kafasına bir şey dank etti.

[Katsu: Evet... Peki ya kız!? Yanımda bir kız var mıydı!? Benim yaşlarımda ve beyaz saçlı! Kırmızı gözleri vardı!]

Diona, ona söylememesi gerektiğini düşünüp yalan söylemeye karar vermişti.

[Diona: Üzgünüm ancak sadece sen vardın.]

Katsu, yaşananları yavaşça hatırlayıp daha da üzülüyordu.

[Katsu: 3 kişi... Camila... Ultgard Akademisinin müdüresi! Onu onlar almıştı!]

Camila romanda oldukça az göründüğü için neredeyse unutuyordu fakat kim olduğunu hatırlamıştı.

[Katsu: Ultgard'a gitmem gerek! Beni kurtardığın için teşekkürler ancak hemen yola çıkmalıyım!]

Diona, tek dizinin üzerine çöküp Katsu'yu karşısına aldı.

[Diona: Bak... Üzüntünü anlıyorum ancak bu halde onlara kafa tutmaya çalışırsan sadece ölürsün. Bir süre benimle kalıp seni eğitmeme ne dersin?]

[Katsu: Olmaz! Çok geç olmadan gitmeliyim! Onu... Onu korumam gerekiyor! Be-]

Katsu'nun sözü, sol yanağına gelen bir tokatla kesildi. Diona, gözleri yaşlı halde ona bakıyordu.

[Diona: Senin de ölmene izin veremem!]

Diona, ağladığı esnada, çığlık atarcasına konuşuyordu. Katsu ise sol yanağını tutmuş, ona bakıyordu.

[Diona: Birbirimizi ilk defa görüyor olabiliriz ancak ben küçükken senin gibi bir arkadaşa sahiptim... O da senin gibi bir cadı ruhu taşıyıcısıydı... Bir gün ailesi ile geziye gittiğini söyledi ve bir daha dönmedi! Seni ilk hissettiğimde onun yanındayken hissettiğim şeyin aynısını yaşadım! Bu yüzden en azından seni koruyabilmek istiyorum! Lütfen... Geçmişimden kalan pişmanlığımı bastırmama yardım et...]

Diona'nın yüzündeki acıyı gördüğünde ne diyeceğini bilemedi.

-Bu halde büyük bir organizasyondan Hanae'yi kaçırmak gerçekten imkansıza yakın... Belki de bir süre onunla kalmalıyım...-

Katsu, elini Diona'nın yüzünü kapatmakta olan eline götürdü ve konuştu...

[Katsu: İyi geçinelim!]

Kristal Gül Serisi 1: Dünyanın En İyi Light Novelinde Normal Bir Gün (1. Kısım)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin