Katsu doğalı 6 yıl olmuştu. Artık yürüyebiliyor ve konuşabiliyordu. Ailesi ile birlikte yaşadığı bu ufak kasabada birkaç arkadaş edinmişti. En yakın arkadaşı olan Hanae, ondan bir yaş küçük olan oldukça tatlı bir kızdı. Beyaz ve uzun saçları vardı. Gözleri soluk bir kırmızı tonundaydı. Kasaba muhtarının kızı olan Hanae aynı zamanda Katsu'nun ilk aşkıydı. Her gün çayırlarda büyüklerinden gördükleri büyüleri yaparmış gibi oyun oynarlardı. Bugün de o günlerdendi.
Kasabanın biraz uzağındaki bir tepede oturmuş sohbet ediyorlardı. Buğday tarlalarının arasından geçen rüzgar, buğday kokusunu tepeye taşırken, güzel bir dağ manzarası eşlik ediyordu bu tepeye. Bu dağlara Ejderyelesi Dağları diyorlardı. Güneş dağların arasında yavaşça kayboluyorken, Katsu bir sohbet başlatmak istedi.
[Katsu: Bir gün o dağların ardına gitmek istiyorum.]
Katsu romandaki senaryoya bağlı kalmak istiyordu. Gelecekte Hanae ile sevgili olacaklarını bildiğinden, romanının gidişatını etkilemek istemezdi. Üstelik onu nasıl bir son beklediği tamamen ona bağlıydı.
[Hanae: Ben de seninle gelmek istiyorum!]
Hanae, Katsu'nun onu bırakıp gideceği korkusuyla bağırmıştı.
[Katsu: O zaman beraber gideriz!]
Katsu'nun bilinci 20'li yaşlarındaydı ama hayatını doya doya yaşamak için çocuk gibi davranıyordu.
Hanae birden ayaklandı.
[Hanae: Katsu! Baksana ilerdeki çalılıkta bir şey parlıyor!]
Katsu, gözlerini Hanae'nin işaret ettiği yere çevirdi ve parlak cismi gördü.
[Katsu: Gidip ne olduğuna bakalım.]
Hanae, başı ile onayladı ve çalılığa doğru ilerlemeye başladılar.
Çalılığa vardıklarında yerde duran paslı kılıcı gördüler. Katsu, kılıcı eline aldı ve bir anda gözleri faltaşı gibi açıldı. Bu kılıcın romanda neye işaret olduğunu biliyordu. Kahraman ve Hanae kılıcı bulduktan sonraki gece ne olacağını hatırlamıştı.
Kılıç, çevrede gezen goblinlerden birine aitti.
-Romanın ana akışında bu gece goblinler kasabaya saldıracak. Saldırıda yüzlerce kişi ölecek ve bunların içinde benim ve Hanae'nin ailesi de var. Kahramanın ilk dönüm noktası bu. Ama gerçekten buna izin verebilir miyim!? Normalde Hanae ile savaş sırasında saklanıp sonra kasabadan kaçmamız gerekiyor! Bunu bile bile insanların ölmesine izin veremem!-
Katsu'nun ter içinde donup kaldığını gören Hanae, endişeli bir sesle Katsu'ya seslendi.
[Hanae: Katsu...? İyi misin? Hasta mı hissediyorsun?]
Katsu, kılıcı tuttuğu elini sıkıp Hanae'ye cevap verdi.
[Katsu: Bu bir goblin kılıcı! Kasabaya haber vermeliyiz!] (Titrek bir sesle)
Bu dünyadaki 6 yıllık hayatında hiç canavar görmedi, bu yüzden korkusunu yüzünden okuyabilirdiniz. Bunu duyduktan sonra Hanae de dehşet içinde bir ifadeye büründü.
[Hanae: Olamaz! Acele etmeliyiz!]
Katsu, kılıcı da yanına aldı ve kasabaya doğru koşmaya başladılar.
-Bu kısımda kılıç ile şövalyecilik oynamamız lazımdı. Bu yaşta bir çocuğun goblinler hakkında bir şeyler bilmesi imkansız sonuçta! Her şeyden habersiz evlerimize dönecektik ve tam uyuyacakken istila başlayacaktı. Her neyse! Bu durumu Hanae'nin babasına anlatırsak hazırlık yapabiliriz!-
Katsu'nun yeni hayatındaki ilk savaşı başlıyordu. Aynı zamanda romanının gidişatını değiştireceği ilk andı bu.
Hanae'nin evine yaklaşmışlardı. Kapıda bekleyen korumalar korkmuş ifadelerle onlara doğru koşan ve birisinin elinde bir goblin kılıcı olan gençlere şaşkınlıkla baktılar. Hanae, korumalara bağırdı...
[Hanae: BABAMLA KONUŞMALIYIM! KAPIYI AÇIN!]
-Bu kadar küçük bir kıza göre oldukça itaatkar bir cümleydi.- diye düşündü Katsu. Bu sırada korumalar hızlıca kapıyı açtı ve ikili içeri daldı.
[Hanae: Baba! Baba! Neredesin!]
Hanae'nin babası büyük salonun solundaki merdivenden inmeye başladı. Adı Kulan idi. 50 yaşlarında, kilolu, saçları ağarmış bir ihtiyardı. Kızının yüzündeki korkuyu gören Kulan, konuştu...
[Kulan: Sorun nedir kızım? Balçık mı gördünüz?]
Kulan'ın sesinde dalga geçer gibi bir ton vardı. Belli ki kızını rahatlatmaya çalışıyordu. Balçıklar bu civarda bolca bulunan zayıf yaratıklardı ve küçük çocukların bu yaratıkları görüp korkarak evlerine döndüğü doğruydu. Ancak şu an şakanın sırası değildi.
[Katsu: Bu elimdekini tepenin ardındaki çalılıklarda bulduk efendim. Goblinlere ait olduğunu düşünüyorum.]
Katsu'yu çok seven Kulan, Katsu'nun yalan söylemeyeceğini biliyordu. Elini uzattı ve kılıcı aldı. Biraz inceledikten sonra Katsu'ya döndü.
[Kulan: Bunu nasıl anladın Katsu?]
Kulan, şüpheyle Katsu'ya bakıyordu.
-Kılıcın goblinlere özel spesifik bir yönü olmadığı doğru... Onlar için bu eski bir maceracı kılıcı da olabilir... Bir bahane üretmeliyim.-
[Katsu: Ayak izleri! Kılıcın etrafında küçük ayak izleri vardı!]
Katsu, o an üretebileceği en iyi bahaneyi üretmeye çalışmıştı ancak Kulan'ın şüphesi daha da büyüdü.
[Kulan: Askerlerime şu ayak izlerini gösterir misin Katsu?]
Katsu'nun heyecanı giderek artıyordu. Onları inandırmak zorundaydı.
[Katsu: Bana inanmak zorundasınız! Bu gece saldıracaklar!]
Katsu aniden ne söylediğinin farkına vardı.
-Olamaz, işleri daha da kötüleştirdim!-
Kulan, eğilip Katsu'nun başını okşadı.
[Kulan: Anlaşılan kötü bir rüya görmüşsün. Bu civarda goblinlerin olması imkansız Katsu.]
Hanae araya girdi.
[Hanae: Doğru söylüyor baba! Ayak izlerini ben de gördüm!]
Katsu şaşkınlıkla, yalanına eşlik eden Hanae'ye baktı. Kulan'ın şüphesi azalıyor gibiydi.
[Kulan: Tamam, tamam... Bu gece korumaları arttıracağım. Hiçbir goblin bu kasabanın sınırlarına giremeyecek. Şimdi rahat mısınız?]
Katsu rahatladı. Artık tek yapabileceği evinde oturup beklemekti. Hanae ile vedalaşıp evin yolunu tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kristal Gül Serisi 1: Dünyanın En İyi Light Novelinde Normal Bir Gün (1. Kısım)
FantastikEskiden her türlü sporda çok yetenekli olan Sasaki Katsu isimli genç, bir gün bir trafik kazası geçirir ve belden aşağısı felç kalır. Artık eski hobilerini yapamayacak durumda olan Katsu, kendini yazarlığa adar. Aylar sonra ilk romanının sonunu nası...