26.Bölüm : Hava Sahası

34 33 0
                                    

"Başkanım, öncelikle askeri yüksekokul okumadığımı söylemek isterim. Bu rütbeye nasıl geldiğimi de çok anlamış değilim. Belirli bir tecrübem de yok. Açıkçası bu konu için atsam atılmaz, satsam satılmaz bir haldeyim."

 "Bu devirde her şey başarıyla oluyor ancak sen de eğer öyle bir potansiyel görmeseydim zaten teklif vermezdim. Bu zamana kadar da zaten kimse erken bir anda astsubay başçavuş olmadı. Bir kere her şeyden önce senin kahramanlığını gördü bu millet. Resul zaten tecrübeli ve hava sahasında oldukça başarılı bir biçimde çalışmalarını sürdürüyor."

"Bunu kabul edip etmemek arasında kararsızlık yaşıyorum başkanım."

"Bilmen gereken her şeyi Resul'le hızlandırılmış şekilde öğreneceksin, bunun için aklının bir köşesinde asla şüphe olmasın. Siz çalışmalara başlayacaksınız ve biz de saldıracakları Türk toprağı hakkında detaylı bir araştırma yapacağız. Bu, Türk vatandaşlarına yapacakları son saldırı planı olacak. Onları öyle bir şekilde geri püskürteceğiz ki değil Türk topraklarına saldırı planı hazırlamak, ağızlarına 'Türk' kelimesini bile alamayacaklar."

"Nasıl uygun bulursanız efendim." diyerek başımla başkanı selamladım ve ayrıldım odadan. Görüşme odasındayken birlikte olduğumuz Ferda'yı aradı çaresizce gözlerim. Bir umut belki burada beklemiştir beni, diye düşünmüştüm ancak gitmişti.

Daha fazla vakit kaybetmeden yemekhanedeki Resul'ün yanına geçtim. Ben görüşme odasına gittiğimden dolayı paketteki yemekleri plastik kaba koyamamıştım. Sağ olsun o tabağa koymuş ve kendi önündekileri yiyerek beni beklemişti.

"Güne çok güzel başladığını sanıyorum."

"Hem de ne başlamak! Ayrıca bana söylemediğin çok güzel bir şeyi daha öğrendim." dedim çocuk gibi sevinerek. Zaten ona cevap verdiğimde o da en az benim kadar şaşırmıştı.

"Nedir?"

"İkimiz birlikte," dedim iyice heyecanlandırarak. O da devam etmem için işaret veriyordu. "İkimiz birlikte hava sahasında çalışacağız!"

Başkanın bana verdiği müjdeyi Resul'e söylediğimde hem sevinmiş hem de üzülmüş gibi bir hale gelmişti. Buruk bir tebessüm oluştu.

"Neden sevinmedin?"

"Yok sevindim de..."

"E, ne oldu? Sana yük olmamdan mı korkuyorsun?"

"Tabii ki hayır. Yalnızca çok stresli bir görev hava sahası. Yalnızca ikimiz burada olacağız bu birlikte. Senin de aynı benim gibi olman için aylarca çalışmalıyız yalnızca." dedi açıklar bi şekilde fakat bizim bu kadar vaktimiz yoktu. Düzenledikleri savaşı tam 2 hafta sonraydı.

"Aylarca vaktimiz yok sanırım. Saldırı iki hafta sonra." Bir anda bana döndü ve anlamsızca bakmaya başladı.

"Ne saldırısından ne iki haftasından bahsediyorsun sen?" Sorduğu sorunun cevabını en kısa şekilde verdim. Anlaması için birkaç defa da tekrar etmemi istedi ve aynen istediği gibi yaptım.

"Yürü, takip et beni ve sakın sesini çıkarmayı deneme." diyerek kolumdan tuttuğu gibi yemekhanenin kapısından çıkarttı beni. Merdivenlere doğru ilerledik ve oldukça sert biçimde çekiyordu üstümdeki kıyafeti.

"Nereye götürüyorsun ben, bırak sana!" diyerek ondan uzaklaşmaya çalıştım ancak bunun bir faydası yoktu hatta kendimi ne kadar ondan geriye çekersem o kadar canım yanıyordu. En sonunda durumu kabullendim ve ne bir ses çıkarttım ne de ondan kurtulmaya yeltendim. Bu zorluk, az önce heyecanlanarak girdiğim başkanın oda kapısına kadar sürmüştü.

Önce sıradan bir odanın kapısıymış gibi sinirle içeriye daldığında birkaç saniye duraksadı ve kapıdan çıkıp kapadı. Sakin biriymişmişçesine yavaşça tıklattı kapıyı ve başkan girmesini söylediğinde beni de sürükleyerek girdik.

KIŞLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin